Yargılamaların başlangıcında ve iddianamenin hazırlanması aşamasında hukuki değil de dönemin sosyolojisine ve psikolojisine uygun bazı duygusal tutuklamaların yapıldığı da bir gerçektir. Gerek eyleme sürülenlerin, gerek sanık olarak çıkarılanların çoğunluğu olayın bilincinde olmayan 'Cehl-i Mürekkep' takımından kişilerdir. İkinci olarak ifadelerin ne kadarıyla mahkeme zabıtlarına yansıdığı da belli değildir. Bu yetersizlik bir yana, bazı sanıklar ilk sorguda baskı altında ifade verdiklerini söylemektedirler. Diğer nokta, cinayetin vahşet boyutu korkunç bir dehşet yarattığı için maznunların çok azı doğru konuşmuştur. İnkara ve yalana en çok başvuranlar tarikatçı, medreseli olarak bilinen hoca takımıdır. Bunların pek çoğu akıl sağlığı, şuur bozukluğu ve delilik numarasına sığınmış, muayene edilmelerini istemiştir. Tarikatların yasaklanıp tekkelerin kapatıldığını, İstiklal Mahkemesi'nin acımasızlığını bilenlerin kollektif hafızası, akıbetlerini önceden keşfetmişe benzemektedir. Mahkeme heyeti de her şeyin farkında olarak kanaatini oluşturmuştur.
Mehmet Emin'in Yargılanması
15 Ocak 1931 tarihli ilk duruşma, Mehmet Emin'le başlar. 1318 doğumlu (1903) 28 yaşındaki Emrullah oğlu Mehmet Emin, Manisa'nın Narlıca Mahallesi'nde oturan evli-çocuklu, okur yazar biridir. Çatışma sırasında olay mahallinde yaralı yakalanan Mehmet Emin, eylemcilerin en fanatik en gözü dönmüş militanı gibi davranmıştır. Yanından kurşunlar geçerken bile, deli saçmalarına, hezeyanlarına devam etmiştir;
'Mehdi ölmez, ona kurşun işlemez, silah atmak para etmez. Beni ateşe atınız. Hz. İbrahim gibi alevin tesir etmeyeceğini, ateşte yanmayacağımı göreceksiniz.'
Yargılamada, idam cezası alan Mehmet Emin'in ifadesinden, hem gizemli Derviş Mehmet portresi, hem de tarikat denilen yapının eylemleri açıklığa kavuşacaktır. Ayrıca kendini Nakşibendi tarikatına sokan kişi de Mehdi Mehmet'tir. Mehmet Emin'e göre ;
'Kendine Mehdi süsü veren Derviş Mehmet, gizli emeline ram edip dervişlik yaptırmak için esrar içirerek kendilerini fikren zehirlemiş, tekke şeyhliğini geri getirmek istemiştir. Mehdilik hülyasına kapılan Derviş Mehmet, kendilerine devamlı olarak şu telkinde bulunmuştur ; 'Allah bana görünüyor. Hazreti Allah kullarına zikretmeyi emrediyor. Tarikatın mercii, Hazreti peygamberdir. Resulullah efendimiz zikir ve tevhide riayetle Allah'ın habibi olma şerefine nail olmuştur'.
Mehmet Emin, Menemen öncesinin Manisa'da cereyan eden hazırlık safhasını şöyle anlatır ;
'Hafız Ahmet, Derviş Mehmet'in elini öperek Mehdiliğini onaylamış, 'Bu adam hakikaten evliyadır. Siz de buna itikat ediniz' diye tavsiyede bulunarak kendilerini iğfal edip bu maceraya sürüklemiştir. Çoban Ramazan, Tatlıcı Hüseyin, Nalıncı Hasan, Küçük Hasan, Mehmet Emin ve diğerleri Çırak Mustafa'nın kahvesinde toplanıp Mehdi Mehmet'le zikretmiş, hükümet kahveyi kapatınca Tatlıcı Hüseyin'in evinde toplanırlar. Laz İbrahim, İzmir'li Mehmet Ali Hoca, İmam İlyas Efendi, Şeyh Hakkı ve Hacı Hilmi, Hafız Cemal, Hafız Ahmet, Ragıp Bey'le beraber Mutaf Süleyman'ın evinde buluşmaya devam etmişlerdir'
'Mehdi Mehmet, her toplantı da, 'Hükümet Müslümanları gavur ettiriyor, bütün memurlar kafirdir, ailelerini açık seçik gezdiriyorlar' diye hükümet aleyhine konuşmuştu. Mehdi'nin sözlerine itiraz iradesinden mahrum kalmış, aldatılmıştı. Nakşibendi tarikatının kuvvetli amillerinden Laz İbrahim Hoca, tarikat kisvesi ve din perdesiyle büyük oyunlar oynamış, tarikatın neşir ve tamimi için İstanbul'dan kitaplar getirtmişti. Şapka giyenler gavur olur der, zikirden sonra Arabistan cihetlerinden dini kurtaracak bir halifenin zuhur edeceğini söylerdi. Mehdi Mehmet'e mürit olmadan evvel, üzüm zamanı onun bağına amele almış, o vakit tanışmıştı. Onun sözlerine kapılarak tarikata girmişti. Mehdi müritlerini istihareye yatırır, gece gördüğümüz rüyaları sorar, fazla zikretmemizi söylerdi'.
Bozalan macerasını da şöyle anlatır;
'Bozalan'a yaklaşınca Sütçü Mehmet köye gitti ve İsmailoğlu Hüseyin gelerek bizi aldı. Hacı İsmail'in evine gittik, bir hafta zikrettik. Sütçü Mehmet'e burada zikir yapamıyoruz bize kulübe yapılsın deyince, Sütçü Mehmet eniştesi Mustafa'ya bir kulübe yaptırdı. Kulübe de zikir yapmış, esrarlı sigaralar içilmişti. Mehdi Mehmet, 'Süphanellezisra biabdihi leylen mine'l- mescidi'l- haram' ayetini okuyarak, 'Hz. Peygamber'in bu esrardan içtiğini ve miraca çıkarak Allah ile görüştüğünü' söylemişti. Derviş Mehmet kendilerine, Manisa, Ankara ve diğer vilayetler işgal edildikten sonra İstanbul'a giderek halifeliği getireceğini söylemişti. Üç aydan beri yerde mi, gökte mi kendini bilemiyordu. Menemen kenarında bir zeytinlikte esrarlı sigaralar içilmiş, 'Lailahe illallah' tekbirleriyle kasabaya girmişlerdir'.
Kubilay'ın başının kesilmesi olayını şöyle anlatacaktır;
'Hükümet meydanında sancağın etrafında dönerken bir jandarma eri gelip isteklerini sormuş, o da 'Ben Mehdiyim zikrederek halkı dine davet edeceğiz' demişti. Mehdi yüzbaşıyla konuşmuş, o gidince genç bir zabit müfrezesi gelmişti. Mehdi zabitin kafasını kestiğinde sancağın altında kendinden geçmiş vaziyette zikrediyordu. Bundan dolayı görmemişti. Her taraftan ateş başlayınca Mehdi, Şamdan Mehmet, Sütçü Mehmet vurulmuş, kendisi de yaralanmıştı. Mehdi, kendilerine askerin kendisiyle beraber olduğunu, kendilerine silah atmayacaklarını, kimseye zarar vermeyeceklerini, yalnız halka şeriata davet ile mehdiliğini ilan edeceğini söyleyerek kandırmıştı.'
Nalıncı Hasan'ın Yargılanması
15 Ocak'ta ikinci olarak Manisa Ebekuyu Mahallesi'nden 20 yaşındaki İsmail oğlu Nalıncı Hasan yargılanır. Bekar ve cahil biridir. İfadesine Derviş Mehmet'le tanışmasından başlar;
'Birgün dükkanımda çalışırken Mehdi ile Şamdan Mehmet geldiler. Aslında ben bunları tanımazdım. Şamdan Mehmet'in delaleti ile mehdiyi tanıdım. Derviş Mehmet bana, ben mehdiliğimi ilan edeceğim, maksadım dini kurtarmaktır dedi ve benim de mürit olmamı istedi. Çok zikreden Allah'a yakın olur, buna senin ihtiyacın var, ben Çırak Mustafa'nın kahvesinde zikrediyorum sen de gel dedi. Çırak Mustafa'nın kahvesine devama başladım. Hükümet kahveyi kapatınca Tatlıcı Hüseyin'in evinde zikir yaptık. Bir müddet burada zikrettikten sonra mehdi, bir mağaraya gitmemiz lazım, orada mehdiliğimi ilan eder, halkı dine davet ederim dedi. Tarikatın iyiliğinden bahsederek bizi tarikata soktuktan sonra, hepimiz sakal bırakıp esrar içmeye başladık. Günde 1000 ve daha ziyade lailaheillallah diye ism-i celil çekiyorduk. Bizi kendine cezbetmişti. Tatlıcı Hüseyin'in evinde mehdinin teklifini kabul ettim. Paşaköy'de mehdinin bacanağı Ahmet'in evine misafir olduk. 3-4 gün orada zikredip esrar içtik. Mehdi köylülere 'ahir zamanda gelecek mehdi benim' dedi. Yanındaki köpeği göstererek 'bu da Mehdi'nin alameti Kıtmir'dir dedi.'
Menemen'e girişlerini şöyle anlatmaktadır;
'Menemen'e 'La ilahe İllallah' diyerek girdik. Çarşı içindeki bir camiye geldik. Mehdi camide halka bizim kimse ile alakamız yoktur, biz burada zikredeceğiz, maksadımız dini kurtarmaktır, diyor. Onun bu sözlerini işiten halktan bazısı, arkamıza takıldılar. Tahminen sancağın altında yüz kişi zikrediyorduk. Yüz kişi de seyirci vaziyetindeydi. Mehdi aynı zamanda halka karşı, Ashab-ı Kehf'ten olan Kıtmirleri sayıp tarif etti ve yanındaki köpeğin Kıtmir olduğunu ve mehdiliğine delalet olduğunu söyledi. Zikrederek biz Poyraz tarafına, mehdi de Gündoğdu istikametine gittik. Belediye önünde zikre başladık, bir jandarma neferi dağılın dediği halde, mehdi dinlemeyip zikre devam etti. Biraz sonra bir yüzbaşı geldi, mehdiden ne istediğini sordu. 'Ben mehdiyim halkı şeriata davet ediyorum' dedi. Yüzbaşı biz de Müslümanız dağılın dedi ise de, alandan ayrılınca halk bizi alkışlamaya başladı. Bir zabit emrinde bir müfreze geldi. Zabit Mehdi'nin yanına yaklaşarak teslim olmasını söyledi. Mehdi kızdı, zabiti kaktırdı ve bir silah atarak zabiti yaraladı. Zabit, yaralı olarak caminin kapusunun içine düştü. Mehdi ve Şamdan Mehmet zabitin arkasından giderek kafasını kesip başını getirdiler. Birisi ip getirdi. Mehdi kelleyi sancağın ucuna dikti, bu sırada silahlar atılamaya başladı. Mehdi Mehmet, Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet vuruldular.'
Şeyh Esad'ın ziyaretini de şöyle anlatır ;
'Laz İbrahim kendini benim Şeyh Esad namında bir şeyhim vardır diye İstanbul'a kadar sürüklemişti. Oturduğu yeri tarif ederek ve eline bir mektup vermiş, İstanbul'a gitmek üzere İzmir'den vapura binmiş, vapurda Manifaturacı Osman'a rastlamıştı. Laz İbrahim'in verdiği adresle Esad Hoca'nın Erenköy köşküne varmıştı. Vapurda rastladığı Osman kendinden evvel Şeyh Esad'a gitmiş, onu orada görmüştü. Birkaç gün sonra Laz İbrahim Hoca'da İstanbul'a gelmişti. Şeyh Esad'ın köşkünde 11 gün kalan Nalıncı Hasan, Laz İbrahim, Manifaturacı Osman, Şeyh Esad ve daha birkaç kişi konuşurken, kendinin dışarı çıkmasını istemişlerdi. Laz İbrahim; 'Yakında şapkalar atılacak, fesler giyilecek, halifeler gelecek, tekkeler yeniden açılacak' diye söyleniyordu'.
Küçük Hasan'ın Yargılanması
Nalıncı Hasan'dan sonra Mustafa oğlu Küçük Hasan'ın sorgulaması yapılır. Manisa Aktar Hoca Mahallesi'nden 17 yaşında, bekar ve cahil biridir. Küçük Hasan şunları anlatır;
'Mehdi Mehmet, derviş ve müritleriyle şeyhlik yapıyordu. Bir defa babama senin çocuklar camiye gidiyor, namaz kılıyorlar mı, diye sordu. Beni kendisine mürit olmaya davet etti. Nasıl zikir yapılacağını öğretti. Çırak Mustafa'nın kahvesinde tespih ile bana 500 defa 'la ilahe illallah' ism-i celilini çektirdi. Mehdi Mehmet ve Sütçü Mehmet Nakşibendi tarikatının ihyasına çalışıyorlardı. Çırak Mustafa'nın kahvesi kapatılınca Tatlıcı Hüseyin'in evinde zikire başladık. Tekkelerin açılacağını, Hazreti Peygamber'in zamanında İslamı neşrettiğinden misaller getirerek, zikir, tehlil ve tevhitlerle Hakk yolunu kazandığını söylerdi. Menemen kenarında bir zeytinlikte esrar içmiş, şafak sökerken Menemen'e girmiştik. Bozalan'da mehdi bana bir tabanca vermişti. Menemen'e tekbirlerle girerek çarşı içinde bir caminin önüne gelinmişti, Nalıncı Hasan camiye girerek bir sancak almıştı. Camide ezan okunmak üzereydi. Derviş Mehmet, 'ben ahir zamanda gelecek mehdiyim' deyince, camidekiler 'kelime-i şehadet' getirmeye başlamışlardı. Sancakla caminin önündeki meydanlığa gelinmiş, yapılan zikirden sonra mehdi, taraftar toplamak için Menemen'in içini gezmek istemişti. Tanımadığım biriyle mahalleleri dolaşıp tekrar Belediye meydanına gelerek zikre başlamışlardı. Birisi çukur kazmış, sancak oraya dikilmişti. Etraflarına tahminen 100 kişi toplanmıştı. Bu sırada bir jandarma mehdiye ne istiyorsun demişti. Mehdi, 'ben mehdiyim halkı şeriata ve dine davete geldim' demişti. Sonra bir yüzbaşı gelerek 'biz de Müslümanız, dağılın' diyerek hükümete doğru gidince kalabalık mehdiyi alkışlamıştı. Arkadan genç bir zabit (Kubilay) mehdinin yanına gelerek, yakasından tutmuş, mehdi de zabiti kaktırmış ve silahla vurmuştu. Zabit yaralı olarak caminin yanına gelince düşmüş, Mehdi Mehmet zabitin kafasını keserek sancağın ucuna dikmişti. Baş orada durmayınca ahaliden birisinin verdiği iple kesik başı sancağın ucuna bağlamış, etrafında tekbir getirmeye başlamışlardı. Zikir esnasında her taraftan silahlar patlayınca, Mehdi Mehmet, Sütçü Mehmet, Şamdan Mehmet vurulmuş, Mehmet Emin'de yaralanmıştı. Kendisi karışıklıktan istifade Nalıncı Hasan'la Manisa'ya kaçmış, üç gün sonra yakalanarak Menemen'e getirmişlerdi' (Devam Edecek).