Yaşam dinamiklerinde ön plana çıkan değerler, insana dair ısrarlı tekrarlardır aslında. Bunların aldığı renk ölümden kaçış, yaşam içinde ve bizden sonra sürecek özgürlükler ve haklar mücadelesi yansıması olarak yoğunlaşır. Şiir, dilin anatomisinde sürekli bir bağışıklık sistemi ve gelişerek değişen bir doğum-ölüm gelgitidir. Estetiğin görsel temsillerin hepsinde: mimaride resimde, heykelde gücü, insanın yaşama kattığı fark ve aynı zamanda uyum, sanatın uyanış noktasıdır. Sanat kendi tarifinde bile banal tanımlardan uzak, yaratıcılık merkezli, durağan olmayan karışımlar ve özgürlükler demektir. Ve sanatın farklı bir resmidir şiir. El yordamıyla koşulan bir heykel performansında ya da bir resim çalışmasında yaşanan iniş çıkışları denemeleri, kaybolmaları, sebep ve sebepsizlikleri özetlemek, tanımlamak şiirin dille düşülen notuyla mümkündür. Sansürsüz şiir, eksik sözcükleri ressamın, heykeltraşın elinde bulmakla mümkündür. Yazılamayacak kadar yalnız ve korku dolu olmak, bazı farklı adımları atamamak; kendi sözcüklerinin birkaç evre sonrasını başka bir kalemde görmek ya da bir kalemin birkaç evresinde olduğunu görmek de şiirin içindedir. Şiir, heykeldeki durağan canlılığı soyut resmetmek ve aynı zamanda canlılardaki durağanlığı soyut dokunuşlarla farklı bir boyuta çekmektir. Estetik de bu dokunuşlardaki cesaret, vicdanlılık, doğal sürece hangi çizgilerde yenilip hangilerinde karşı durabildiğini görmek ve ispat etmektir. Faklı bir deyişle sanatçı ruhu,tüm renkler ve sanatsal yapıtlar zaten varlar en detayıyla ve de en açık olan yolu bulma çalışmasında durma yaratıcılığıdır. Bir taştan olabilecek en güzel eseri çıkarmak,renklerle en özgür duruşu ya da aşkı, insanı tablolaştırmak, bir özgürlük fırsatı olan bir duvara yaslanıp gökyüzünün üzerimizdeki aidiyetini tutsaklığa rağmen kabul edebilmek de estetik bir duruşa sahip olmaktır. Şiirin ve sanatsal adımların estetik gücü, daha çok özgürlük ve farkındalık getirecektir. Geleceği okumaktır da aynı zamanda. Estetik, yaşam alanlarımızda elimizden alınan özgürlük kırıntılarının isimsizliği ve ayrıca düşlem elçilerimizin sanat havuzunda el ele duruşudur. Benzerlikler yaratma ve ayrı zeminlerde de olabilme derinliğidir. Değişimin rengini belirleyip yine de renk renk tutunabilmektir sözcüklere. Tarihsel tortulara ve törpülenmelere özgün bir duruşla yol açmak ve yeni yollar bulmak da estetiğin içindedir. Sanatta yeni kavramının eskiden daha da banal olabileceği gibi eskinin reformasyonu da tam doğru bir karar olabilir ve bu hem kültürel hem de sanatsal anlamda geçerlidir. Küflenen bir sanatsal devinim yüzyıllara değil geçerli çağa da ses olamaz. Sanat sanat için olduğu kadar toplum içindir de diyebilmeli bu yüzden.