Şunu öncelikle söyleyeyimki Arap Baharı bilimsel ve düşünsel ve siyasi hedef olarak devam ediyor. Ortadoğu'ya ve İslam dünyasına baktığınızda yapılanma sanıldığı gibi piyonların tiyatrosundan ibaret değil.Özellikle ekonomik açıdan bölgede oluşan ekonomik tampon bölge projesi hem Suudi Arabistan hem Amerika hem de Türkiye tarafından ciddi bir şekilde masada.Özellikle Almanya'nın da içinde olduğu durum petrol,krediler ve stratejiler şeklinde sarmal bir özet halinde.Suudi Arabistan, petrol piyasasında ABD'li rakipleriyle yürüttüğü mücadelede sahaya yeni kozlar sürmeye devam ediyor.Forbes dergisinin haberine göre, Suudlar, petrol piyasasındaki payını korumak ve ABD'li ucuz şist petrolü üreticileri için 'dünyayı dar etmek' amacıyla ABD'ye savaş açıyor.Forbes, Suudi Arabistan'ın bu amaçla daha şimdiden uluslararası döviz rezervlerinden yaklaşık 100 milyar dolar harcadığını yazdı. Haberde, 'Bu kapsamda Riyad yönetiminin uluslararası piyasadaki fiyat seviyesini desteklemek amacıyla üretimde kısıtlamaya gitmemesi, Brent ve WTI petrolünün varil fiyatlarının 50 doların altına inmesini sağladı.Forbes haberinde Financial Times gazetesindeki bilgiye de yer verildi. Buna göre, Suudi Arabistan, küresel çapta BORSA piyasasına girmeye ve ABD ile mücadelede büyük koz sahibi olmak için kaynak yaratmaya hazırlanıyor.Her ülkenin yapılanmada almak istediği pay ve rol var.Türkiye hem bazı otoriteler tarafından destekleniyor hem de opsiyonları olduğundan pek ana menüye alınmıyor. Kritik ülkelerden biriÜrdün.Ürdün'den biraz bahsetmek istiyorum. Talal ilginç bir kişilik; bir önceki Kral Hüseyin'in kardeşi. Şimdiki Kral Abdullah'dan çok farklı bakıyor dünyaya; tabii Ortadoğu'ya ve İslam dünyasına. Bu bağlamda Türkiye'ye bakışı da çok farklı. Talal'ın tam şu sıralar Türkiye'nin aktif dış politikasını-yüksek sesle dillendirmese bile desteklediğini düşünüyorum. Talal Ürdün'de adeta muhalif bir unsur gibi. Zaten konuşmaya başlayınca neden Batı'nın özellikle ABD'nin son anda Talal'ıdeğilde Abdullah'ı kral yaptığını anlıyorsunuz. Bugün Ürdün Ortadoğu'da Avrupa'da İsviçre'nin yaptığını yapıyor adeta. İnsan, para ne varsa içine alıyor ve bunları, bölgeden ayrı bir EKONOMİ oluşturarak içinde eriterek bölgenin en güvenli ülkesi olmaya çalışıyor. Bu yolla, aynı zamanda, İsrail'i de rahatlatıyor. Çünkü Filistinlileri içine alarak onları sistem içinde eritiyor.İlginç bir konu da Ürdün Dinarı Jod'un Amerikan dolarını aşan değeri olması.Açık EKONOMİ olan bir ülkenin parası iki şekilde değerli olur; birincisi ülke hızlı ve sürekli 'sıcak para' girişine maruz kalır ve parası değerlenir; ikincisi ise ülkenin sürekli dış ticaret fazlası olur. Şimdi Ürdün bu iki hale de uzak. Ürdün petrol ve doğalgaz kaynaklarından yoksun, enerji ve su kıtlığı çeken bir ülke. Ürdün ekonomisinde bütçe açıkları kronik bir sorun. 2014 yılı sonunda bütçenin 1,5 milyar ABD Doları açık vermesi bekleniyor. Dış ticaret açığı da bir diğer önemli sorunu ülkenin. Yaklaşık 21 milyar ABD Dolarlık ithalata karşın, ihracat 9 milyar ABD Doları düzeyinde kalıyor ancak. Ülkenin ihracatında potas, fosfat, gübre, tekstil, ilaç ve yaş sebze-meyve sektörleri ön sıralarda yer alıyor. Ürdün, çok değerli parasıyla ihraç edilebilir hiç bir malda küresel rekabet yapmıyor. Çünkü hibe ve yardımlar tek güvencesi evet, Ürdün ekonomisinin önemli bir girdi kaynağını ABD, Körfez ülkeleri ve uluslararası FİNANS kuruluşlarından sağlanan hibe/uzun dönemli, düşük faizli krediler oluşturuyor. Bu bile tek başına bu ülkenin ne olduğunu ve Ortadoğu'da hangi işlevi üstlenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. JOD'u yukarıda tutan en önemli etkenlerden birisi budur. Burada bakınca bazı şeyler biraz daha net görülüyor bence.Bu düzende ve durumda Türkiye nasıl bir tutum sergiler,destekler nerden nasıl bir renk alır bekleyip görmek gerekiyor.Bahsettiğimiz Ürdün'de IMF programı uygulamasına rağmen ve sabit kur da olmasına rağmen dolardan daha değerli bir parası nasıl olabiliyor? Yalnız bu özellik bile günümüz koşullarında Ürdün ekonomisinin tam anlamıyla bir açık EKONOMİ olmadığı gösterir. İkincisi ise ülkeye başta ABD ve Suudi Arabistan olmak üzere çok yoğun ve sürekli bir kaynak girişi var.Ayrıca tam şu sıralar, ABD ve Suudi Arabistan, Kral Abdullah'ın da ilgi alanı olan, savunma sanayinde Ürdün'ü uzmanlaştırmak ve bu ülkeyi bu alanda bütün bölgenin üretim üssü yapmak istiyorlar. Irak petrolü denizden ticarileşebilir.Bu çerçevede oluşturulan hem dost hem stratejik düşmanlık içindeki bazı ülkelerin programı süreci nereye götürür bilinmez ama öyle anlaşılıyor ki, Ürdün de, İsrail'den sonra, Türkiye'nin Azerbaycan'dan başlayarak oluşturduğu ve yakın gelecekte Irak hatta İran ve Doğu Akdeniz kaynaklarını içine alacak olan Güney Gaz Koridoruna alternatif oluşturmaya çalışılıyor. Tabii ki bu Kral Abdullah'ın doğrudan iradesi değil, bunun arkasında Suudi Arabistan, ABD'nin neocon tarafı hatta Almanya var.Arap Baharı umarım bizde bahar çarpması oluşturmaz...