1989'da cumhurbaşkanlığı seçimine giren Turgut Özal, kendisinin adaylığına karşı çıkanlara gülümseyerek şöyle demişti:

'Alışırsınız, alışırsınız!'

Şimdi de devletin sorumluluk taşıyan bakanları, yöneticileri benzer cümleleri parlatıyorlar, ama gülümseyerek değil:

'Ülkemiz terörle yaşamak zorunda.'

Kısaca 'alışırsınız' diyorlar.

***

Cumhuriyetin ışığında yetişen insanların belli alışkanlıkları vardır.

Vatanını, milletini, topraklarını, insanlarını sever. Yardımlaşmayı, dayanışma içinde yaşamayı sever. Doğaya, çevreye, kültürüne, geleneklerine bağlı yaşamaya 'alışkın'dır.

'Yurtta barış, dünyada barış' ilkesinin şemsiyesi altında yaşadıklarından tüm insanları; ırk, cinsiyet, din ve mezhep ayrımı yapmadan sever.

Barışı sever barışı!

Kültürünün gereği, aldığı toplumsal ve kurumsal eğitim gereği…

Alışkındır sevmeye!...

***

Alışabilmek, alışkanlıklar kazanmayı gerektirir.

Yeni alışkanlıklarını bize zorla kabul ettirmek için, orayı burayı karalamaya çalışan eli ve kalemi çamurlu kardeş: Tasa etme, biz alıştık!

Biz; caddelerde, sokaklarda, duraklarda, iş yerlerinde olanlarız.

Yüzlerce korumamız, zırhlı aracımız yok.

Yanı başımızda bir bomba patlayabilir. Sapı silik bir meczup silah doğrultabilir. İktidar yandaşı olmanın güveniyle kullanılan bir taşıt bizi altına alabilir. Giyimimizden, dilimizden, yaşantımızdan rahatsız, şımartılmış ucuz kahramanların sopalarına, yumruklarına maruz kalabiliriz.

Hiç yoktan gözaltına alınabileceğimizi, dövülebileceğimizi, kafa ve kolumuzun kopabileceğini, kör bir kurşunla ölebileceğimizi biliyoruz.

Biz bunları biliyoruz. Bu ihtimallere rağmen sokaktayız, duraklardayız, toplu yaşanılan mekanlardayız. Zorundayız; çünkü yaşadığımız bir hayat var, işimiz var, ailemize karşı sorumluluklarımız var.

***

Alıştık artık!

Cinayetlere, bombalara, teröristlere alıştık. Sinerek sokakları aşmaya alıştık.

Kadının küçültülen, alçaltılan konumuna alıştık. Kadın ve cinselliğin diyanetin tek işi haline getirilmesine alıştık.

Dürüst basının yaşatılmamasına, satın alınabilen basının -tek sesle- sahiplerine övgüler, karşıtlarına küfürler düzmesine alıştık.

Sinemaların, tiyatroların yıkılmasına, sanatın öldürülmesine, sanatçının yüzüne tükürülmesine, kültür merkezlerinin kapatılmasına, sanatsız yaşamaya alıştık.

Adaletin birilerinin elinde oyuncak olmasına, hukuksuz yaşamaya alıştık.

Tecavüzlerin, tacizlerin normal görülmesine; 'bir kereden bir şey olmaz' değerlendirmelerine alıştık.

Eğitimin Araplaştırılmasına, yüz yıl geriye götürülmesine, bilimsel eğitim yerine dinsel eğitime geçirilmesine alıştık.

Toplumu akılla, bilimle, eğitimle, barışla buluşturmayı amaçlayan akademisyenlerin tutuklanmasına; cehalete methiye düzen akademisyenlerin yüceltilmesine alıştık.

Orta-Asya'dan, Altay'dan, Mavera'dan getirdiğimiz 'Türk Kültürü'nün 'tu kaka' edilmesine; yerine 'Selefi Arap Kültürü'nün dayatılmasına, hatta bizim kültürümüz olduğuna inandırılmasına alıştık.

Laikliğin küfre dönüştürülmesine, yobaz egemenliğine alıştık.

Cehaletin kırbacı bu!... Ona da alıştık.

***

Kimse çekinmesin bizden!

Tomalara, plastik mermilere, gaz fişeklerine,

Asker sayısına ulaşan devlet (!) polisine,

Köşe başlarındaki 'ya bizden yana olursun, ya teröristten' ilkesinin takipçisi elemanlara,

Gerek yok kardeşim!

Alıştık biz alıştık!

Alışmayıp ne yapacağız ki!