Yazımızın başlığındaki çağların hepsi,
İsimlerini Yunanca 'lastik' kelimesinden almıştır…
Bunu, 'don lastiği' ile karıştırmamak gerekir…
Ekolastik, skolastik, en sonunda plastik çağ…
İstenildiğinde, istenildiği ölçüde genişleyen ve daralan düşünce biçimleri demektir…
Ancak,
'Fantastik' bunlardan ayrılır…
Zira onun, lastikle ilgisi yoktur…
Onun 'tastik'le ilgisi vardır…
Yani Eski Yunanca 'tastik etmek' kelimesinden türemiştir ve konumuzla hiçbir ilgisi yoktur…
'Jimnastik' ise,
Başlı başına başka bir araştırma konusudur…
***
'Eskişehir artık skolastik çağdan çıkmalıdır…
Eskişehir için Rönesans Çağı gelmiştir…'
Rönesans, yani 'yeniden doğmak…'
Öyle ölüp, yeniden dirilmek değil de, 'günahlarından arınmak' anlamında…
Bu sözler,
ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş'a ait…
Kendisi,
URAYSİM'e karşı olanları,
Orta Çağ Hristiyan Düşünce kalıpları içinde kalmış,
Kadınları cadı olarak suçlayıp, diri diri yakan engizisyon mahkemesi üyeleri ya da destekçileri olarak görüyor…
Kendisini de,
Avrupa'da Rönesans'ın öncülerinden biri gibi görüyor…
Kim onlar?
Leonardo Da Vinci, Michelangelo, Medici Ailesi ve daha kimler kimler, neler neler…
***
Öyle laf olsun torba dolsun…
Ben lafımı söylerim, atarım ortaya, isteyen alır, isteyen almaz, diyerek bunlar söyleniyor…
Kesikbaş'a göre,
Eskişehir'de onun söylediklerine karşı çıkan, eleştiren, başka türlü de olabileceğini düşünen ve söyleyen herkes;
Ya kör cahil, ya bilgisiz, ya hiçbir şeyden haberi olmayan zır cahil…
Eskişehir'i, ondan başka kimse düşünmüyor, kimse sevmiyor, kimse umursamıyor;
Yalnızca o seviyor bu şehri…
O düşünüyor…
Bu şehir için neyin doğru, neyin yanlış olduğunu yalnızca o biliyor…
Bizler, yani Celalettin Kesikbaş'ın 'bazı' düşüncelerine karşı olanlar, ya salak, ya ahmak, ya da hiçbir şeyi bilmeyen zır cahilleriz…
Bir tv programında soruyorlar;
'URAYSİM'e karşı çıkanlar ne diyor?'
El cevap;
'Biz URAYSİM'e karşı değiliz, ama karşıyız…'
Neden, o insanların projeye değil, yerine karşı olduklarını söyleyemiyorsun? …
Ve sözlerini şöyle noktalıyor;
'Bu şehir (yani Eskişehir) kendisini skolastik çağ düşüncesinden kurtarıp, bir Rönesans yaşamalı…'
Sizce de fantastik değil mi?...
***
Ekolastik, sanırım, patlayan bisiklet lastiklerinin yapıştırılması için piyasaya sürülmüş bir ürünün adıydı…
Skolastik ise,
Celalettin Kesikbaş'ın, görüşlerini savunurken, 'sizin anlamadığınız daha neler var' hevesiyle kullandığı bir terim…
Şimdi insanlar merak etsinler,
'Vay be bu adam bizim bilmediğimiz neler biliyor böyle' diye, ağızları bir karış açık, onu dinlesinler istiyor…
Mesela şunu söylüyor, 'son dönemde 'rumpup'larımız' çok iyi'
Haliyle vatandaş soruyor;
'Rumpup' ne lan?
'Bak görüyor musun, adam alengirli laflar söylüyor, biz de mel mel bakıyoruz…
Demek ki adamın, var bir bildiği…'
***
ESO Başkanı Celalettin Kesikbaş'ın,
Sanayiyi savunurken değil, URAYSİM ve Raylı Sistemler Organize Sanayi Bölgesi'ni savunurken kullandığı dil,
Kesinlikle Eskişehir'in dili değil…
Benim bildiğim 2003 yılından beri bu şehirde hiçbir şey, sırf birileri öyle istiyor diye kabul edilmedi…
Bu şehir birçok şeyi, o kadar çok enine boyuna tartıştı, konuştu, inceledi ki, 'Sayın Kesikbaş bunlara şahit olmadığı için bilmemesi normal' o yüzden bu tür tartışmalara aşina değil…
Hemen bir örnek,
Sivil havaalanının pistinin uzatılıp, uzatılmaması konusunda biz ne kadar zaman tartıştık?
Sonra dönemin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan Eskişehir milletvekili oldu, uzatın dedi, pist uzatıldı…
***
Şehrin iklimini, düşünce ve tavır koyma noktasındaki refleksini bilmez ve doğru ölçemezseniz,
Böyle şeylerle karşılaşırsınız…
Hani ne oldu,
Raylı Sistemler İhtisas Sanayi Bölgesi'ne?
AKP Eskişehir Milletvekili Emine Nur Günay'ın;
'URAYSİM'e evet,
İhtisas OSB'ye hayır' sözlerinden bu tarafa, bir kere olsun İhtisas OSB hakkında açıklamanız yok…
Varsa yoksa, URAYSİM…
Bu şehirde,
Sanayileşmeye, URAYSİM'e, ya da daha başka sanayi yatırımlarına karşı olan, karşı çıkan kimse yok…
Siz hayalinizde böyle bir düşman yaratıp, sonra onunla kavgaya tutuşuyorsunuz…
'Ekolastik, Skolastik. En sonunda Plastik Çağ…'
Sanayi Devriminin dünyayı getirdiği nokta burası…
***
Yazı biraz uzun oldu ama;
Son noktayı,
David Gilmore'un 'Wish You Were Here' (Keşke Burada Olsaydın…) şarkısının ilk dörtlüğüyle bitirmek istiyorum…
'Demek ayırt edebileceğini düşünüyorsun,
Cehennemi cennetten,
Mavi gökleri acıdan,
Ayırt edebilir misin, yeşil bir tarlayı, soğuk çelik raylardan?'