Romanya'da bulunan 'Ermeni Fesat Cemiyeti' mensuplarının 'Ermeni İstiklali İhtilal Fırkası' ismiyle teşkilatlanıp, faaliyet alanını Dersaadetteki bazı vilayetlere kadar yaydıkları, Rusya'dan Anadolu'ya silah, araç gereçleri sokma faaliyeti ile yine Romanya'da bulunan Kürtlerin de aynı hükümet kurmaları gerektiği konusunda ikna çalışmaları yaptıkları, Cüngüş nahiye müdürünün Rum, Telgraf Müdürünün de Ermeni olup, seferberlikle ilgili bilgi vererek, askerlikle yükümlü Ermenilerin firarına sebebiyet verdikleri, Muş'ta bazı Ermenilerle Rahip Sehak'ın Manastır'da silah depolamalarından dolayı tutuklandıkları, yine Muş'ta bazı Ermenilerin bir Müslümanı öldürmekten dolayı tutuklandıkları, Bitlis'te ortaya çıkan Ermeni eşkiyasının Halep ve Dörtyol'da askere saldırdıkları, Kayseri'de bombaların ortaya çıkması vb. olaylar, 1915 yılı öncesindeki sosyal ve siyasi durumu göstermektedir.
Ayrıca, İtalya'dan Ermeni gizli örgütleri tarafından alınan silahların Anadolu'ya sokulacağı haberi alındığından bu konuda tedbirler alınır. Ayrıca, Ermeni Milli Delegasyonu Başkanı olan Boghos Nubar Paşa'nın yazdığı mektup da önemli gerçekleri ortaya koymaktadır. Mektubunda Nubar Paşa şunları belirtiyor: 'Adana ve Mersin nüfusunun %40'ı Ermenidir. Fransa'nın buraya asker çıkarması halinde de onlara destek verebileceğiz'. Keza, aynı şeyi İngiliz arşivlerine baktığımızda Zeytunlu bir Ermeni olan ve Kafkasya'da Worontzoff Danckoff ile temas kurduğu, Türk ordularının haberleşme ve ulaşım hatlarına baskın yapmak üzere 15.000 kişilik bir kuvvet topladıkları, müfrezeleri, çeteler haline getirdikleri ve Türk ordusunun çeşitli ikmal sahalarına, tren yollarına sabotaj düzenledikleri bildiriliyor.
Demografi
1915 öncesinde 23 yerde isyan hareketi yaşanır. Bu konuda da Nubar Paşa'nın mektubuna bakmak gerekiyor. Nubar Paşa ; İtilaf Devletleri'nin hedeflerine sarsılmaz bir ülküyle inanmış insanlar olarak, sizin yanınızda savaşan tarafız.' diyor. Ayrıca Fransız ordusunun yarısına yakınını Ermeni gönüllülerinin oluşturduğunu söylüyor Nubar Paşa. Ayrıca İngiliz General Alenby' de İngiliz ordusunda çok sayıda Ermeni gönüllünün olduğunu belirtiyor. Rus ordusunda 150.000 Ermeniden ayrı olarak 40.000 Ermeni'nin Doğu Anadolu'nun kurtuluşunda önemli roller oynadığını belirtiyor. Daha sonraki propagandalar içinde öldüğü söylenilen Ermeniler, Fransız savaş gemileriyle toplama kamplarına götürülüyor. Yani iddia edilen Ermeniler ölmemiştir. Ayrıca, öldü denilen ve bir çok devletin parlamentolarında kabul ettikleri Ermenilerin ölmedikleri, Konsolos raporlarında yer alıyor. Bunların bir kısmının daha sonra Fırat Nehri ile Murat Nehrinin birleştiği bölgeye gönderildiklerini, Amerikalılar ve Halep Konsolosu zikrediyor. Hatta, gidenlerle dönenlerin bilgileri yine arşiv kayıtlarında bulunmakta, hatta Mavi Kitap da bile 1916 yılında hala yaşamakta olduklarını söyledikleri Ermeni sayısı 1.150.000'dir. Peki ölenler kim? 450.000- 850.000 Ermeni hayatını kaybetmiş olabilir deniyor. Sebep de şu temele dayandırılıyor. Eğer Ermenilerin nüfusu 1.650.000 ise 450.000, 2.000.000 ise 850.000 kişi hayatını kaybetmiştir deniyor. Bu büyük bir çelişki. Günümüzde ölü sayısı 1.500.000'e çıkarılmıştır. Halbuki, Nubar Paşa, 1918'de sürgün edilen Ermenilerin toplam sayısının 600.000 civarında olduğunu raporlarında yazıyor. Hayatta olanların sayısının toplam 390.000 olduğunu kendisi tespit ettiğini söylüyor.
Cenevre'de Milletler Cemiyeti Arşivindeki ABD ile İngilizlerin yaptığı istatistiki çalışmada, bütün dünyadaki yaşayan Ermeni sayısının 3.000.000 olduğu, bunlardan 817.873'ünün Türkiye'den başka ülkelere göç etmiş Ermeniler olduğu, Türkiye'de 281.000 Ermeni'nin yaşadığı, 95.000 Ermeni kadın ve çocuğun Müslüman olduğunu ve yukarıdaki rakamlara dahil olmadığını belirtiyor ki, buradan 1.200.000 Ermeni'nin hayatta olduğu sonucu çıkıyor. Bunun dışında birde başka kimlikler altında bulunan Ermeniler var ki, sayıları 100.000 civarındadır. Yani 1922 yılında 1.300.000 Ermeni hayattadır. O zaman ölenler kim? Andonian'nın belgeleri uydurma telgraflar, aksi bir propaganda yapıyor. Burada Osmanlı Devleti'nin Ermenileri katlettiği belirtiliyor. Halbuki, gerçek telgraflar elimizde.
Andonian'ın 1923'te Amerika'ya göç ettiğinin belgesi gemi yolcu listelerinde görülüyor. Öte yandan göç sırasında Ermeni kafilelerine saldıranlar ve görevini kötüye kullananlar, 1915'te mahkemeye sevk edilmişler ve cezalandırılmışlardır. Bunun yanında, çete reisi Dersaadetli Halil bin Mehmed Ali, Ermeni Muhacirlerinin emval ve eşyalarını tazyik suretiyle gasp etmekten, idama mahkum edilmiş ve karar infaz edilmiştir. Ermenileri öldürmemiş olmasına rağmen, idamla cezalandırılmıştır. Yine çete reisi Sirozlu Çerkes Ahmed bin Recep, aynı suçtan idama mahkum edilmiştir. Örnekleri çoğaltmak mümkün, dolayısıyla Osmanlı Devleti bu tür suçları cezalandırmaktadır.
Meseleye birde başka yönden bakalım, örnek alacağımız kent Van. Van, tamamen bir şehir şeklinde yok edilmiştir. Bunu kim yapmıştır? Andranik'in Hatıratı okunursa, Van'ı kimin yok ettiği anlaşılabilir. Keza, Kars'ın Derecik Köyündeki Türk toplu mezarlarını kim oluşturdu? Hatta, Ermenilerin iddia ettiği toplu katliamlar var ise, Türkiye Cumhuriyeti Devleti gösterin açalım, dedi. Ama, bugüne kadar böyle bir talep yok. Devletimiz, gelin araştırma yapalım diyor, gelmiyorlar. Viyana'da bu konu araştırılsın diyor, gelmiyorlar, vazgeçiyorlar. Harputt'tan araştırmaya başlayalım diyorlar, Türkiye 'tamam' diyor, vazgeçiyorlar. Toplu mezar var diyorlar, Nusaybin'e gidiliyor, M.Ö. 250 yılına ait Roma mezarı çıkıyor.
Hamilik
XIX. yüzyıla gelindiğinde her büyük devletin hamilik yaptığı bir gayr-ı Müslim bir cemaat bulunmaktaydı. Bu çerçevede, Fransa Katoliklere sahip çıkmakta, onlara millet statüsü kazandırmaya çalışmaktaydı. Bundan dolayı Katoliklerden kaynaklanan bazı meseleler yabancı müdahalelerine zemin hazırlamaya başladı. O döneme kadar Katolikler, hem dini reislerinin Osmanlı topraklarının dışında bulunması, hem de nüfus bakımından oldukça küçük bir azınlığı oluşturmaları yüzünden Özerk bir Millet olarak kabul edilmemişti. Bununla birlikte Katoliklere de kendi dini ayinleri ve mezhepleriyle ilgili uygulamalarda serbestlik tanınmıştı. XIX. Yüzyılın ilk çeyreğine kadar Millet statüsünü elde edemeyen Katolikler, bu tarihlerde Avrupalı devletlerin baskısına daha fazla maruz hale gelen Osmanlı Devleti'nden taviz koparmayı başardılar. Fransa'nın baskıları sonucunda 1829 yılında Ermeni Katoliklerine Millet statüsü verildi ve 1831 yılında da ilk Ermeni Katolik Millet Başı tayin edildi. Ermeni Katolik Patrikliğinin kurulmasının hemen ardından vilayetlerde Murahhasalıklar teşkil edildi.
Vilayetlerdeki cemaat sorunlarına verilen, dikkat çeken nokta; her türlü faaliyet, karar ve uygulamalarda kendi ayinlerinin gereğine göre hareket etmeleriydi. gayr-ı Müslim teb'a, kendi din görevlilerinin sadece ayinlerinin kurallarına uygun olarak söyledikleri doğru sözlere itaat edeceklerdi. Aynı zamanda cemaatlerinin devlet ile ilgili işlerinde, örneğin vergilerin toplanmasında, kiliselere ödenmesi gereken aidatların tahsilinde esas yetkiliydi. Kadıların önemli görevlerinden biri de, bu konularda cemaat idarecilerinin faaliyetlerini kolaylaştırıcı tedbirler almaktı. (Devam Edecek).