Bugünlerde birçoğumuzun boğuştuğu ekonomik zorluklar, hayatımızın en temel ihtiyaçlarını karşılamayı dahi zorlaştırıyor.
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi tarafından açılan ikinci Kent Lokantası, belki bir nebze rahatlama sağlasa da aslında daha derin bir soruna işaret ediyor: Yoksulluk ve geçim sıkıntısı.
Elbette, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce'nin girişimi takdire şayan. Lokanta, uygun fiyatlı yemek seçenekleri ve “Askıda Yemek” uygulamasıyla katkıda bulunurken, ihtiyaç sahiplerine de ulaşmayı amaçlıyor. Ancak bu girişimler, esaslı bir ekonomik politikanın eksikliği yüzünden gelip geçici çözümler sunuyor, kalıcı iyileşmeler getirmiyor.
Hükümet politikalarının halk üzerindeki yıkıcı etkileri göz ardı edilemez. Ekonomik planlamadaki hatalar, sürekli yükselen enflasyon ve satın alma gücünün düşmesi, toplumun geniş kesimlerini yoksulluğun pençesine itiyor. Kent Lokantası gibi projeler, bu yükü hafifletmeye çalışsa da daha köklü çözümler gerekliliğini unutmamalıyız.
Kentpark’ta açılan bu ikinci lokantanın, Eskişehirlilere kaliteli ve uygun fiyatlı hizmet sunması ne güzel. Ancak bu lokantaya gelen vatandaşların çoğu, neden burada karnını doyurmayı ihtiyaç hissettiğini düşündüğünde, daha büyük bir resimle karşılaşıyor. Her öğün için 65 TL ödeyemeyecek durumda olan insanlarımızın sayısı artarken, bu işin temeline inmek ve yoksulluğu kökünden çözmek asıl hedefimiz olmalı.
Sonuç olarak, bir kente daha fazla lokanta açmak yerine, ekonomik politikaları düzelterek halkı yoksulluğa iten nedenleri ortadan kaldırmak, gerçek bir çözüm olacaktır. Bu yüzden, açtıran utansın diyorum; zira halkın en temel ihtiyaçlarını karşılamanın bu denli zor hale getirilmesinden utanması gerekenler, yetersiz ekonomik politikaların savunucularıdır.
***
KESİKBAŞ VE CHE’NİN AKLIMIZDA BIRAKTIKLARI
Eskişehir Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş'ın, ünlü sosyalist lider Che Guevara'nın portresini taşıyan bir tişörtle verdiği poz, günümüzün karmaşık ekonomik ve sosyal yapısını oldukça etkileyici bir şekilde yansıtan postmodern bir simge gibi. Bir yanda sanayi ve kapitalizmin dinamiklerini temsil eden bir lider, diğer yanda ise eşitlik ve devrim ruhunu simgeleyen Che.
Che Guevara, devrimci düşünceleri ve sosyalist idealleri ile tarih sahnesine damgasını vurmuş bir figür. Ona duyulan hayranlık, sadece ideolojisi ile sınırlı kalmayarak, aynı zamanda adanmışlık ve adalet arayışını simgeleyen bir ikon olarak da şekilleniyor. Kesikbaş'ın, kapital dünyasının içindeki bir lider olarak böyle bir tişörtle verdiği poz, iş dünyasının da değişim ve eşitlik ideallerine olan ilgisini yansıtıyor.
İmgeler ve semboller dünyasında yaşıyoruz. Sanayi Odası Başkanı'nın Che tişörtü giymesi, belki de eski ile yeninin, idealizm ile pratiğin iç içe geçtiği bu zamanlarda daha iyi bir dünyanın mümkün olabileceğine dair bir mesaj… Kapital pazarların rekabetçi doğasında bile, sosyal adalete ve eşitlik arayışına duyduğu özlemi gösteriyor.
Bu poz, sanayi ve sosyal adalet arasında köprü kurmayı mı hedefliyor diye düşündürmeli bizi. Günümüz ekonomisinde sosyal sorumluluk projelerinin öneminin arttığı, şirketlerin sadece kâr amacı gütmenin ötesine geçtiği ve toplumsal refaha katkıda bulunma arayışında olduğu bir gerçek. Belki Kesikbaş, bu duruşuyla sanayici ve girişimciler için bir çağrı yapıyor: "Daha eşitlikçi bir dünya için biz de sorumluluk üstlenmeliyiz."
Sonuç itibariyle, Kesikbaş'ın tişörtü bir basit moda tercihi olmaktan çok, ideallerin ve olasılıkların dünyalar arasında dansı olarak görülebilir. İş dünyasının liderleri, sadece ekonomik başarıya odaklanmak yerine, toplumsal değişimin ve gelişimin de bir parçası olmayı hedeflemeli. Kapsamlı bakış açıları ile geleceği şekillendirecek olanlar, belki de bu iki farklı alemi aynı anda kucaklayabilenler olacaktır.