Yüzlerce yıl önce bir okçu yaşarmış Japonya'da. Ülkenin en keskin nişancısıymış. Yayını gerdi mi hiçbir şey kurtulamazmış elinden.

Bir süre sonra başarıya doymuş. Zaferlerini geride bırakıp dağlara gitmiş. Yıllarca orada tek başına yaşamış.

Yeni kuşaklar ardı ardına ok atmada ustalaşıyor, görülmemiş teknikler geliştiriyor ve okullarda eğitim alıyorlarmış. Bir gün akıllarına gelmiş: 'Eskiden böyle bir usta vardı, acaba ne yapıyor dağların başında?' diyerek onu bulmaya karar vermişler.

Bir grup öğrenci sarp dağların arasında, günlerce aradıktan sonra ustayı bulmuş.

Usta bir kayanın üstüne oturmuş kartalları seyrediyormuş. Öğrenciler kendilerini tanıtıp saygılarını sunmuşlar. Ellerindeki modern ok ve yayları göstermiş, düşüncelerini sormuş, kendi zamanındakilerle kıyaslamasını istemişler.

Usta büyük bir hayretle kendisine uzatılan ok ve yaya bakmış:

'Bunlar ne?' diye sormuş.

Öğrenciler önce şaşırmış, ustanın alay ettiğini sanmışlar. Daha sonra ustanın ok ve yayın ne olduğunu unuttuğunu anlamışlar.

Çünkü usta, artık 'gözüyle kartal avlama' peşindeymiş, bu iş için bütün araçları kaldırmış ortadan.

Amacına ulaşmak için aracıya ihtiyacı yokmuş.

***

Zülfü Livaneli; 44 yıllık dostu Yaşar Kemal için; analizlerini, anılarını, yazılarını, fotoğraflarını derlediği bir kitap hazırlamış. Adını da bu öyküden almış:

'Gözüyle Kartal Avlayan Yazar: Yaşar Kemal'

Büyük ustanın yazma tekniklerini, roman hilelerini, dil kurallarını aşarak büyük saflığa ulaştığını; klişelere kapılmadan, dupduru bir yalınlıkla; romanlarında gözüyle kartal avladığını anlatmış.

Tıpkı Yunus gibi,

Pir Sultan Abdal gibi,

Köroğlu, Karacaoğlan gibi,

Nazım Hikmet gibi,

Dilde saflığın ve duruluğun doruklarına çıktığını…

***

'Üstü kan köpüklü meşe seliyim.' diyen diliyle,

Edebiyatın ana nehrine dökülen coşkun dere çağıltısı oldu; her zaman halk mitolojilerine, efsanelere sıkıca tutunarak Anadolu'nun kadim kültürüne sadık kaldı Yaşar Kemal.

Şiirsel dilinin uyandırdığı hayranlık, kendisine Türklerin Homeros'u benzetmesini kazandırdı.

Değişik ülkelerden ödüller aldı, kitapları 30 dile çevrildi.

Dünyanın her yerindeki sanatçı, siyasetçi, bilim adamı dostlarının yanına; sokakta karşılaştığı balıkçı, simitçi, seyyar satıcı, şoför, baloncu gibi sohbet arkadaşlarını ve çocukları eklemeyi ihmal etmedi.

Dünyada, yazdıklarıyla ayrık otu değil, ülkelerinin kültür faunasının simgesi, beyin gücü olan yazarlardan oldu.

Nasıl Victor Hugo denince Fransız, Bach denince Alman, Tolstoy denince Rus kültürü akla geliyorsa; Yaşar Kemal denince Türk kültürü anlaşılır oldu.

Nurullah Ataç'ın sözü Yaşar Kemal anlatıma 'cuk' oturur:

'Süssüzlükten safi süs olmuş.'

***

Yunus gibi,

'Ete kemiğe büründüm,

Yunus diye göründüm.'

Karacaoğlan gibi,

'Gübreliğe inip kalkan kargalar,

Has bahçede gül kadrini ne bilir.'

Duruluğundaki diliyle; kelime süslemelerine kaçmadan, ansiklopediler doldurulabilecek anlatımları iki kelimeyle anlatacak saflığa ulaşan, gözüyle kartal avlayanlardandır Yaşar Kemal.

***

Tüm eleştirilere rağmen; yaşadığı toprağı, insanı anlattı yıllar boyu ve inatla.

'Çanağında bal olsun, arısı Bağdat'tan gelir.' inancındaydı.

O çanaktaki bal; yaşadığı toplumdu, ülkesinin tarihiydi, kültürüydü.

Anadolu'nun ta kendisiydi!