Velîleşen kült kimliğin toplumdaki sürekliliğini sağlamak için de topluluk çeşitli önlemler alır. Bu önlemler manevi yaşantıda olduğu gibi maddi yaşantıda da kendini gösterecektir. Toplumsal yapıyı, toplumsal barışı, inançları, ahlaki değerleri vb. ögeleri temsil eden velî, bu özelliklerini kalıcı, sürekli, topluluğun günlük yaşantısında her an görebildiği kişisel ritüel ve kurumsal yapılarla kendi varlığını ve önderliğini güçlendirir. Tabii ki bu misyonu O'na, topluluk vermiş ve O'nu bu değerler bütünü içinde aşmak yerine, bu değerlerin temsilcisi, önderi ve devam ettiricisi konumuna da o topluluk getirmiştir. Bu yapılanmayı sağlamlaştırmak ve devam ettirmek adına topluluk ritüele ve günlük yaşamın anlamına konu olacak bazı simgeler veya simgesel yapılar oluşturur ; Velî adına yapılmış bir mezar veya türbe, ondan kaldığına inanılan bazı eşyalar topluluk için çok önemli, hatta vazgeçilmez öge ve simgelerdir artık. Bu mezar, türbe veya eşyanın uhreviyetinden yardım dileme, günahlardan arınma, hastalıkların tedavisinde onları kullanma ve bu uhreviyete sahip olmak için adak ve kurban kesme gibi bir üst aşama yaşanır ki bu da topluluk içindeki velî anlayışının devamını ve gücünü sağlamlaştıran, kişiye iç tatmini veren çok önemli bir yapılanmadır. Son aşamada ise kişilerin veya toplulukların inançlarının içinde olmamasına rağmen, Tanrıya ulaşmada bir başka önemli olguyu da O'nun adının zikredildiği dualar alır. Kişiler artık o velînin adını dualarında zikrederken bir başka taraftan da onun için de söylenen dualar, inancın içine girmiş ve inanç artık yeni katılımlarla, yeni bir aşamayı yaşar olmuştur.
Velînin mezar ya da türbesinin varlığı, bir anlamda kültün de yaygınlık düzeyini gösterir. Toplumda ; herhangi bir yerde herhangi bir zamanda çok özenle yapılmış olan bir türbe, genellikle içindeki velînin de çok saygın bir kimlik olduğuna, bu velînin dolayısıyla bu kültün yerel değil daha evrensel bir olguya işaret ettiğini göstermektedir. Hacı Bektaş'ın yanında, buna hiç kuşkusuz en iyi örneklerden biri de Seyyid Battal Gazi kültüdür. Ünü Balkanlara kadar yayılmış olan Battal'ın inananlarının perspektifi oldukça geniştir. Ayrıca mezar ve türbelerinin Anadolu'da 7 ayrı yerde olması, bütün bu bölgelerde ayrı ayrı söylencelere kaynaklık etmesi de çok önemli ayrıntılardır.
Türk ve Anadolu İnanışları İçinde Velî Kültü
Anadolu'daki 'Velî' kültünün kaynağını İslam öncesi eski Türk inançlarının içinde aramak doğru olacaktır. İslam ve Anadolu'da İslami süreçte gelişen tasavvuf anlayışı da buna iyi bir örtü görevi görmüştür. Türkler İslamlaşma süreci içine girmeden önce ilişkide bulundukları çeşitli kültür çevrelerinde Şamanizm, Hinduizm, Taoizm, Budizm, Maniheizm, Mazdeizm, Zerdüştlük, Hırıstiyanlık gibi inançlardan etkilenmişler, inancı tam anlamıyla benimsemeseler de bu inançlardan kendi yaşam biçimlerine uygun olan motifleri, alt yapılarında her zaman varolmuş olan Gök Tanrı-Doğa Kültleri-Ata Kültleri temel inancı içine rapdetmişlerdir. Bu tesbitte hemen şunu belirtmek gerekir ki ; yeni etkisi hissedilen inanç unsurları kabul edilirken bir önceki inancın etkileri ve ögeleri silinip gitmemiş, bu ögeler ile yeni ögeler birleştirilerek ve kaynaştırılarak daha yeni bir sentez oluşturulmuştur. Anadoludaki İslami süreç içerisindeki velî kültü yukarıda zikrettiğimiz uzun serüvenin bir sonucudur.
Türklerdeki Velî kültünün temelinin Gök Tanrı inancının önemli bir ayağını oluşturan Atalar Kültü (Atalar Kültünün özü, ataların takdis edilmesine, kutsanmasına dayanır. Ancak bu anlayışta atanın kendisine tapılmaz, ata bir simgedir ve onun öldükten sonra dünyadaki yol göstericiliği, diğer dünyada da devam ettiğinden, ondan yine yardım isteme esasına dayanan bir sistematik sözkonusudur. Bu yardımı, şefaati sağlamak için de onların bu simgesel ruhlarına kurbanlar adanır ve kesilir. Böylece kutsallaşan eşyalara ve mezarlara sahip bir ata kültü oluşur.) ile ve daha sonra da Şamanist etkinin yoğun olarak yaşandığı dönemde atıldığı söylenebilir. Türk Kamları (=Şaman)'nın Türk velî tipine çok benzediği açıktır. Gelecekten haber veren, doğa olaylarını etkileyen veya değiştirebilen, felaketleri önleyen, düşmanlara kötülükler getirebilen, hastaları iyileştiren, göğe çıkıp uçabilen, ateşte yanmayan Türk kamlarının bu özellikleri bir süreci ifade eder. Çünkü başlangıçta herhangi bir aile reisinden belli bir ritüeli yönetmesi için o anda seçilebilen kamlar ile sihirbazlık gösteren kişileri Türk tarihleri birbirinden ayırmaktadır. Yani Türklerde sihir ve büyü gösteren her kişi kam olamamaktadır. Türklerde başlangıçta 'Kam' adeta toplum lideri, yol göstericisi konumundadır. Ancak Şamanizmin, Taoizmin ve Budizmin etkisini arttırması ile Kam'a biçilen görev değişmiş, Ataları öldükten sonra onları korumaya devam edeceği düşüncesi geliştirilerek yeni bir Kam göreve başlatılmıştır. Bu Kam ; iyi ve olağanüstü bir varlıktır. Ruhlar ve gizemli güçlerle ilişki kurar, Gök Tanrı ile temasa geçip ondan haberler getirir. Bunu yapmak için de İslami süreç içerisindeki velî tipolojilerinde gördüğümüz inziva ve riyazata başvurur.
Şamanist etkinin yoğun olarak yaşandığı ve buna da Budist önermelerin eklendiği dönemden sonra Türk velî kültü daha da zenginleşir. Burada, Budist azizlerin çok eski dönemlere inen ve Budizmin yayılmasında önemli bir propaganda aracı olan kerametlerini anlatan metinler ve söylenceler tercüme edilerek Türklere özgü motif ve simgelerle süslenmesi geniş bir alana yayılmasına ve geniş bir inanan taifenin oluşmasına zemin hazırlar. Böylece Şamanist, Budist ve Atalar kültü kimlikli yeni bir velî tipi oluşur. Bu yeni velî tipinde ilave olarak ; hayvan şekillerine bürünen, eşyaları hareket ettirebilen velîler 10. yüzyıla gelindiğinde İslami etkinin üzerine bina edilecek temel hazırlanmıştır.
Bu üstün ve mistik güçlerle donatılmış kimlikler, Müslümanlıkla ilişkiye girmede ve temel düşüncede bağdaşmada fazla güçlük çekmez. İslam dünyasındaki, çeşitli mucizeler gösteren peygamberlerle Hz. Muhammed'in kimliği, İslami süreci yaşayan Türklere yabancı gelmediği gibi, temel anlayışlarına da ters değildir. Onlar kendi din önderleriyle, süreç içerisinde kendilerine anlatılanlar arasına pek çok ortak noktalar bulurlar. Bu kabulde en önemli öge Türklerin İslami süreci ; gelişmiş bir velî anlayışıyla güçlendirilmiş ve renklendirilmiş olan tasavvuf kanalıyla tanımış olmalarıdır. Burada da en önemli işlevi İran din ve medeniyet alanının oluşturmasıdır.
Velî kültü, İslami süreç içerisindeki çeşitli Türk topluluklarında zamanla gelişecektir. Özellikle Yesevilik, bu gelişimde çok önemli bir işlev üstlenecektir. Bu sayede velî kültü yerleşik veya göçebe Türk çevrelerinde yayılır. Ortaya çıkan ve buralarda Türkmen babaları tarafından anlatılıp zenginleştirilen yeni hikayelerle Türklere özgü yeni bir velî anlayışının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
11. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya yerleşmeye gelen ve çoğunluğunu Oğuzlara mensup boyların oluşturduğu çeşitli Türk toplulukları kendileriyle birlikte bu anlayışı ve kültü de taşırlar. Özellikle 13. yüzyılda Moğol istilasının önünden kaçarak Anadolu'ya gelen şeyh ve dervişler bu konuda başrolü oynarlar. Selçuklu otoritesi birçok ekonomik, sosyal, kültürel ve dinsel sebepler yüzünden bir takım imtiyazlar tanıyarak yerleşmelerini ve tekkelerini kurmalarını sağlar.
10. yüzyılla 12. yüzyıl arasındaki dönemde, İslam Orta Asya steplerinde yayılırken tekkelerin çoğu, eski Budist manastırlarının yerine veya onların yakınına inşa edilmiş, zamanla bu manastırlar ve özdeşleştiği aziz ile birlikte Müslümanlaşır. Aynı süreç ve kurgu Anadolu'da da yaşanacak, şeyh ve dervişler tekkelerini terkedilmiş, savaşlar nedeniyle yıkıntı haline gelmiş veya işler durumdaki kilise ve manastırların yerine, yakınına yaparlar. Buradaki temel düşünce arkada saklanan diğer inançların yok sayılmadığı, onların devamı olunduğu, birçok konuda onlardan yararlanıldığı ve önemli simgelerin alındığı gibi tezler olmakla birlikte, A.Y.Ocak'ın düşüncesiyle ; onların kullandığı araçları aynen kullanıp bu inançların etkilerini zamanla zayıflatarak onların yerine geçme isteği de olabilir.
Önceki inançlarla kaynaşma, devam etme olgusu, Anadolu'daki 'Aziz' kültü ile de açıkça görülmektedir. Başlangıcı Hırıstiyanlık öncesine giden, Hırıstiyanlığın da kullandığı aziz kültleri sadece isimler değiştirilerek adeta olduğu gibi alınacaktır.Böylece Hırıstiyanlıktan alınan ve yüzeysel de olsa Müslümanlaştırılan aziz kültleri ile, Orta Asya merkezli Türk velî tipi, İslami bir kıyafet-görüntü içinde devam ettirilmiş olur. (Devam Edecek).