Velî kültü; olağanüstü güçlerle donatılmış olup, Tanrıya yakın olduğu varsayılan bir kimliğin, Tanrıya ulaşma isteğinden, kişisel yardım taleplerine kadar varan, geniş bir mistik alanda yardımının olacağına inanılması ve bunu sağlamak için de çeşitli ritüellere başvurulmasıdır denebilir. Bu anlayış, velînin kutsanmasıyla da sonuçlanır. Örneğin, Koyun Baba veya Battal Gazi kült kimliklerinin 'Kutbü'l-Arifin' olarak görülmeleri, bunun en önemli göstergesidir.
Velî kültünün, Budizm, Hinduizm, Hırıstiyanlık ve İslamiyet gibi inançların hakim olduğu alanlarda benzerlikler gösterdiği açıktır. Din tarihçileri ve din sosyologları, gerek Hırıstiyanlık, gerekse İslamdaki 'Aziz' veya 'Velî' kültünün kaynağını, bu dinlerin ortaya çıktığı ve yayıldığı alanlarda eskiden mevcut bir takım kültlere bağlamaktadırlar. Yine bu araştırmacılar, Hırıstiyanlıktaki 'Aziz' kültünün ilk çağlardaki çeşitli doğa kültleriyle, mitolojik Tanrı veya kahraman kültlerinden kaynaklanıp geliştiğini ortaya koymaktadırlar. Müslümanlıktaki 'Velî' kültünün ise kaynak itibariyle İslamla doğrudan bir bağlantısının olmadığı açıktır. Müslümanlık anlayışı içine de bu anlayışın pagan kültlerden girdiği söylenebilir.Velî düşüncesini zamanla içine alan sünni doktrin teolojik söyleminde, kült anlamlı ve içerikli bir velî anlayışını reddeder. Ancak yardımı Allah'tan bilmek ve istemek şartıyla evliyaya saygının caiz olduğunu da savunur. Ancak arzu edilen bu sınırın korunması mümkün olmamış, kavram kültleşerek Müslümanlık anlayışının içine de raptedilmiştir.
Ayrıca, Anadolu da dahil, İslamlaşma süreci içerisine girmiş bütün coğrafyalarda, İslamlaşma sürecinin başladığı dönemlerden beri yaşayagelen çeşitli velî kültlerini tesbit edebiliyoruz. Bunun en önemli sebebi ; eskiden mevcut yerel doğa ve atalar kültleri, tasavvufun velî anlayışının ister istemez yardımıyla halk içinde yorumlanıp velî kültüne dönüştürülmüştür.
Tasavvufun ana konusunu ; rızasını elde ederek Tanrıya ulaşma olduğunu biliyoruz. Bu hedefe ulaşmak için de dünyevi yaşamın bütün bağlayıcı etkilerinden kurtulmak gerekmektedir.
Tasavvufun bu ana sorunu 13. yüzyıla kadar bütün İslam düşünce tarihi içinde canlı ve geniş içerikli bir düşünsel yaşam oluşturmuştur.
Kişinin Tanrıya ulaşması ile ilgili büyük duygusal savaş ve katedilmesi gereken yol sorunu, 'Velî' kavramını yaratmış ve bu uğurda savaşan ve başarıya ulaşan kişi 'Velî' (=Tanrı Dostu, Tanrıya en yakın kişi) olarak nitelendirilmiştir.
Velayet kavramı, birçok İslam düşünürlerinin ve müelliflerinin eserlerinde Sünni bir tabana oturtulur. Buralarda çizilen perspektife göre Velî olabilmenin ilk ve temel şartı, tüm ayrıntı ve inceliklerine göre dinsel kurallara uymak ve ondan dışarı çıkmama konusunda en fazla titizliği göstermektir. Bundan sonra çok sıkı bir öz benlik savaşı (nefs mücadelesi) ve dünya nimetlerinden sakınma, perhizle (riyazat) öz benliği terbiye etmek ve çok ibadet yapmak gerekmektedir.
Bu aşamadan sonra sorunun içine 'Keramet' kavramı da girmektedir. Keramet ; Velîlerin ortaya çıkaracakları birtakım doğaüstü olayları ifade eder. Bunun içindir ki sorunun burasında Velîliğin peygamberliğe benzer bir statü kazandığı dikkat çeker. Bu nedenle sûfî teorisyenler bu paralelliği açıklığa kavuşturmak istemişler, peygamberliğin velîlik'ten ayrı ve onunla kıyaslanamayacak ölçüde üstün bir makam olduğunu ısrarla tekrarlamışlardır. Ancak her zaman mevcud olan bu paralellik 9. yüzyılda Hz. Muhammed için kullanılan Hatemü'l- Enbiya terimine benzer bir Hatemü'l- Evliya (=Velîler'in Mührü) kavramının doğmasına neden olacaktır.
Velayet kavramı 9. yüzyılda kendi içinde de bir sınıflamaya tabi tutulmuştur. Velîler bir piramit şeklinde çeşitli derecelere ayrılırlar. Bunlar sırayla; Recebiyyun, Müfredun, Asaib, Nukaba, Nüceba, Abdal, Efrad, Evtad, İmaman'dır. En tepede ise, 'Kutb' bulunur. Kutb, yeryüzünde bulunan bütün Velîlerin en büyüğü olup evren onun otoritesi altında zikredilen tabakaları oluşturan Velîler tarafından yönetilir..
Velî ve Velayet kavramlarının 13. yüzyıla kadar büyük bir gelişim yaşadığı ve Muhyiddin-i Arabi ile de en gelişmiş şeklini aldığını görüyoruz. Buradan da anlaşılıyor ki; bu tasavvuf anlayışının sadece İslami temel kavram ve geleneklerden kaynaklanmadığı, bu anlayış ve düşünüş biçiminin içinde önceki ve sonraki mistik düşünceler, Eflatunculuk ve Gnostisizm gibi mistik düşüncelerin de büyük payları olduğu görülmektedir. Örneğin, Hırıstiyan mistisizmindeki 'Saint' (=Aziz) anlayışıyla Alevilik ile Hırıstiyan ve İslam tasavvufundaki 'Velî' düşüncesi arasında benzer noktalar bulunmaktadır ; buradaki 'Saint', (Allah Adamı, Allah Dostu)'dir. Allah Dostu olan 'Saint' yani bütün dünyevi zevk ve bağlardan kurtularak bir takım riyazet ve mücadele yöntemleriyle kendini Allah'a adayan Hırıstiyandır. Hırıstiyan mistisizmindeki bu anlayış Alevilik ve tasavvuftaki Velayet-i Amme (= Bütün Müslümanların genel manada velî olduğu) ve Velaayet-i Hassa (Özel anlamıyla Velî) anlayışına uymaktadır. Ayrıca Alevilik ve tasavvufta olduğu gibi Saint'in 'Keramet' olgusuyla da sıkı ilişkisi bu benzerliğin diğer bir aşamasını oluşturur.
Velî anlayışı başlangıçta, Sünni ulema ve onlara bağlı halk tarafından tepki ile karşılanmış, özellikle peygamberlik ile velîlik arasındaki benzer noktalar reddedilmiştir. Ancak zamanla bu tepkilerin mutasavvıfların önemli düşünsel ve tasavvufi girişimleri halk katmanında şiddetle taraftar bulmuş olan velî inancına daha sıcak bakılmasına neden olacaktır. Üçüncü aşamada ise Sünniliğin velîlik anlayışını sadece benimsemekle kalmayıp bu düşünceyi Tanrı ve ona ulaşma anlayışları arasında adeta vazgeçilmez bir konuma getirdiği görülecektir. Gelişen aşama öyle bir boyut kazanır ki, artık velîlik anlayışını reddetmek bir yana, bu anlayışı inancının içine yerleştirmeyenler eksik Müslümanlar olarak kabul edilecektir.
Türklerin İslamlaşma sürecinde temel kavramatik olan felsefi tasavvuf anlayışı içindeki Velî kavramının, Türk mutasavvıfları tarafından, adeta peygambere veya Hz.Ali'ye denk tutulması, özdeşleşmesi ve onların söylediği her sözün mutlak kabul görmesi gibi bazı temel konularda farklılaşmalar olmasına rağmen benimsenmiştir. Burada bir önemli belirleyici de; Türk velî tipinin daha askeri ve savaşçı bir kimlik olmasıdır.
Türk tasavvufundaki velî düşüncesi, halk için yazılmış tasavvuf eserlerinin popüler hale getirilmesi şekli ve yöntemiyle, daha geniş bir halk kitlesine ulaşmıştır.
Kavramatik Alt Yapı ve Arka Plan
Külte konu olan kimliklerin (Velî), ait oldukları toplumun sosyal, dinsel ve ahlaki değerlerinin tamamının veya bir kısmının temsilcisi ve simgesi olduğuna inanılır.İkinci aşamada, söz konusu topluluk, ona yüklediği misyon ile temsil yetkisini verdiği bu simgesel varlığı kendi topluluğu ile özdeşleştirir. Simgeleşen ve söz konusu toplum ile özdeşleşen kimlik, ancak velî olacak ve bu süreç de aynı zamanda beraberinde yeni yeni ilavelerle o topluluğun yaşam biçimini ve yaşamı anlamlı kılacak olan 'Kült'ü oluşturacaktır. Üçüncü aşamada, o velî, o topluluk için artık bir insan değil, olağan ve olağanüstünün bir arada bulunduğu, inanılan değerler bütününün toplamıdır. Bu kavramatiğe ve sürece en iyi örnekler, hiç kuşkusuz Hacı Bektaş Velî, Seyyid Battal Gazi ve oluşturdukları kültlerdir.
Velî kavramının bir diğer boyutunda 'Keramet' olgusu bulunmaktadır. Yaşamakta iken o velî, bu dünyadakinden farklı, olağanüstü olaylarla süslü bir soyut dünya ile kuşatılır.Velî öldükten sonra, kendisi hayattayken sahip olduğuna inanılan insanüstü kimliğinin , güç ve kudretinin devam ettiğine inanılır. Hatta bu varsayılan güç, mistik bir gizemle süslenerek daha da artar. Artık o velî etrafında kerametlerden oluşan bir menkıbeler sistemi oluşur ve giderek büyür.
Velî, olağanüstü ruhani güçlere sahip olduğu için, toplumda ona karşı korku ile karışık bir saygı duygusu hakim olmaya başlar. O'na karşı yapılacak saygısızlığın çarpılma, ölme, amansız bir hastalığa tutulma şeklinde ceza ile karşılık bulacağına inanılır. Bunun yanında, velînin varsayılan bu ruhani gücünden iyilik elde etme ve kötülük giderme arzusu doğar. Son aşamada da dünyada kendisinden bu tarzda yararlanılacak olan velînin öbür dünyada da insanlara yardımcı olması için onu memnun etme çabası ortaya çıkar ki bu da kişisel tatminin önemli bir aşamasıdır. (Devam Edecek).