Tarihi bir süreçten geçtik. Bıçak sırtı, 51'e 49 gibi bir oranla başkanlık sistemine
'Evet' dendi.
Kimse
'Cumhurbaşkanlığı Sistemi' demesin. Devlet Bey'e Ahmet Bey demekle kişi değişmiyor.
Bal gibi başkanlık…
***
Bu süreç, toplumu bıçak gibi ikiye böldü.
Bir tarafta devletin tüm gücünü ve imkanlarını kullanan;
'Evet' propagandası için hizmete amade valiler, belediye başkanları, işverenlerin arkasında durduğu;
Yandaşlığını sergilemekte arsızlık boyutunu oldukça yükselten medya ve basının desteği;
Korkutularak yıldırılmış, hayal satışıyla yığdırılmışların gayreti;
Bir tam, bir çeyrek bir partinin güdümünde, reis aşkıyla motive olmuş
'Evetçiler';
Diğer tarafta, birkaç bağımsız düşünen partinin önderliğinde,
Daha çok sivil toplum kuruluşlarının ve kendiliğinden buluşmuş halk örgütlenmelerinin, tamamen kendi bütçeleri ve emekleriyle şekillenen;
Tüm engellemelere, baskılara rağmen yılmadan sonuna kadar cumhuriyeti ve demokrasiyi savunan; Atatürk aşkıyla motive olmuş
'Hayırcılar'…
Bir tarafta
'Pirus Zaferi'nden çıkmışçasına, kazananın ne kazandığını anlayamadığı
buruk sevinç dalgası,
Diğer tarafta neleri kaybetmekte olduklarını iyi bilen
endişe atmosferindeki kararlı insanlar…
AGİT raporu, YSK kararı, medyaya düşen dürtüsel yandaş görüntüleriyle şaibe bulutlarıyla gölgelenmiş olarak,
Referandum sona erdi.
***
Zaman zaman subliminal fışkırmalarla,
BOP başkanlığı, İslam aleminin liderliği, halifelik, padişahlık gibi sevdalarını dillendirenler, emellerine ulaşmak için önemli bir eşiği aştı.
Mutlular mı?
Sanmıyorum; fazlasını bekliyorlardı. Başarı (!) dedikleri şeyin nasıl elde edildiğini kendileri de iyi biliyorlar zaten.
Bazıları da bu süreçte kendisine vaat edilenleri, mesela cennetin biletini ya da uçmayı-uçurulmayı beklemeye başlamış olabilir.
***
Çağdaş, demokratik hukuk devletlerinde yöneticileri bağlayan kurallar vardır. Yetkilerin sorumluluklarla kuşatıldığı bir denge-denetleme mekanizması içerisinde, bireyin temel haklarını ve özgürlüklerini korumak devletin baş görevidir.
Devlet, yönetenin ruh haline, karakterine göre şekillenmez.
'N'olcak şimdi?' sorusu tüm zihinlerde.
Hani ninelerimizin anlattığı masallar vardır,
'Ülkenin birinde bir sultan varmış…' diye başlayan.
Sonrasında sultanın farklılaştığı farklı masallar…
Ya;
'Bu sultan çok kötüymüş. Yüzü hiç gülmez, düşüncesini açıklayanı, kendisini eleştireni zindanlarda çürütür, halka zulmeder, kendi kararlarına uymayanlara ağır yaptırımlar uygularmış.'
Ya da;
'Bu sultan çok iyiymiş. Güleç bir yüzle halkın arasına karışır, dertlerini ve şikayetlerini dinler, çözümler bulmaya çalışırmış. Halkın mutlu olması için devletin tüm imkanlarını seferber edermiş.'
Diye sürüp giden masallar…
***
Bize umut etmek kalıyor.
Yasaları, devlet kurallarını hiçe saydığına defalarca tanık olmamıza rağmen;
Düşünceye, özgürlüklere saygı duyan,
Adaletten ve eşitlikten yana tavır koyan,
Yurttaşların tamamını kucaklayıp, herkesin mutluluğunu isteyen,
Ülkenin bekası için cumhuriyet değerlerini sakınarak koruyan,
'Herkes için iyi bir başkan'a sahip,
'Ülkenin birinde…' yaşıyor olmayı umut etmek!...