Rum sendikalarından esas kopma, 1944 yılı Ağustos ayında olacaktır. Bu kopmanın önderliğini Hasan Şaşmaz yapar ve Rum sendikasından ayrılanlarla birlikte 22 Ağustos 1944'te 'Güneş Türk İşçi Birliği'ni kurar. 15 Ekim 1944'te Niyazi Dağlı ve arkadaşları da Hasan Şaşmaz'ın kurduğu birliğe katılırlar. Böylece oluşturulan yeni örgütün adı 'Lefkoşa Türk İşçiler Birliği' olacaktır. Bu birliğin amacı; 'adadaki bütün Türk işçilerini bir çatı altında örgütlemek' şeklinde belirlendiği için, 1945 yılı içinde diğer kasabalarda da benzer işçi birliklerinin kurulmasına zemin hazırlarlar. Bütün işçi birlikleri, aynı yıl 'Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu' adı altında birleşerek etkin ve güçlü bir sendikanın oluşmasını gerçekleştirirler.
1950'li yıllarda, 'EOKA'nın Kıbrıslı Türklere dönük terör eylemlerine başlaması ve toplumlararası çatışmaların yarattığı can ve iş tehlikesi nedeniyle, Türk işçi hareketi de daha örgütlü bir döneme girecektir. 1957 yılında 'Türk-Sen' kurularak tüm işçi birlikleri, bir çatı altında toplanır ve mücadele yıllarında, Türk ulusal davasının gerektirdiği şekilde, Kıbrıs Türk liderliğinin gösterdiği yolda faaliyetlerini sürdürür. Türk işçilerinin örgütlenmesi gibi Türk çiftçisinin de bir birlik çatısı altında toplanarak hem kendilerini hem de Kıbrıs Türklerinin davası için yararlı faaliyetlerde bulunmaya başlamaları aynı yıllarda, aynı günlerde olacaktır.
Kıbrıs'ta ilk çiftçiler birliği, 1942 yılı Haziran ayında Kiracıköy'de Türklerle Rumların bir araya gelerek yaptıkları toplantı sonucu kurulur. Adına, 'Kıbrıs Çiftçiler Birliği' denilir. Siyasi bir yanı olmayacağı düşüncesiyle önceleri Türk çiftçiler, bu birliğin çatısı altında, sırf mesleki menfaatlerini korumak için yer almakta bir sakınca görmezler. Yapılan ilk toplantıda, 12 kişilik merkez yönetim kuruluna (MYK) 3 Türk seçilir. Türk çiftçilerin bu örgütten ayrılmalarına yol açan olay ise, 30 Nisan 1943'te yapılan ikinci BEK kongresinde, Rumların Yunan ve İngiliz bayrakları yanına Türk bayrağını da çekmeyi reddetmesiyle başlar. Kongreye 90 Türk çiftçisinin üye ve delege olarak katıldığı, ayrıca 3 Türk çiftçisinin de Merkez Yönetim Kurulu üyesi olmasına rağmen, Rum MYK üyeleri, hem Türk bayrağının çekilmesini kabul etmez hem de konuşmaların Rumca ise Türkçeye, Türkçe ise Rumcaya çevrilmesine karşı çıkarlar. Bunların yanında, BEK'in yıllık faaliyet raporunda, Türk MYK üyelerine sorulmadan Rumların Enosis istemine de yer verilir ve bir gün 'Anavatan Yunanistan'la birleşecekleri' cümlesi rapora yazılıp kongrede okunur. Türk üyeler derhal buna itiraz ederler ve Çiftçiler Birliği gibi mesleki bir kuruluşun siyasetle uğraşmaması gerektiğini, üstelik bu gibi tahriklerin Türk çiftçisinin ve halkının ulusal duygularını incittiğini belirtirler, bu şekilde devam edildiği takdirde ayrılarak kendi birliklerini kurmak durumunda kalacakları uyarısında bulunurlar. Rumlar, bu uyarı karşısında tutumlarını değiştirmez ve kendi siyasetlerine devam edeceklerini söylerler. Bunun üzerine tartışmalar daha da şiddetlenecektir.
Uzlaşıp anlaşma imkanı kalmayınca Türk çiftçiler kendi birliklerini kurmaya karar verirler. 1 Mayıs 1943 tarihinde yapılan toplantıya 73 delege katılır ve 15 kişilik bir yönetim kurulu seçilerek 'Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği' (KTÇB) kurulur. Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği, o tarihten itibaren hem Türk çiftçisinin sorunlarının çözümü, hem de 'ulusal dava' için yıllarca önemli faaliyetlerde bulunan bir örgüt halini alacaktır.
KTÇB, 1940'lardan itibaren varlığını bugüne kadar sürdürerek hem Kıbrıs Türk köylü ve çiftçisinin kalkınmasında, hem de ulusal davaya hizmette başarılı çalışmalar yapacaktır. Bu arada, Rumların Enosis kampanyasına yeni boyutlar kazandırmaları ve dış dünyada yankı yaratan girişimleri, Türk toplumunun saha örgütlü ve daha dinamik bir sürece girmesini zorunlu kılacaktır. 1949 yılına gelindiğinde, bu yönde yapılacak bir girişim için ortamın uygun olduğunu gören İstanbul'daki 'Kıbrıs Okullarından Yetişenler Cemiyeti' harekete geçerek gerekli girişim ve temasları yapması için Yeşilada dergisi sahibi Hasan Nevzat Karagil'i görevlendirir.
İstanbul'daki Kıbrıs Cemiyeti Genel Başkanı Dr. Derviş Manizade de bu amaçla Kıbrıs'a gelir. 8 Eylül 1949 da Kardeş Ocağı'nda büyük bir katılımla yapılan toplantıda, önce Dr. Manizade, arkasından da Milli Parti Genel Sekreteri Dr. Küçük ve KATAK Başkanı Avukat Fadıl M. Korkut birer konuşma yaparak tüm kurum ve kuruluşların federasyon çatısı altında toplanmaları girişimini desteklediklerini belirtirler. Kısa sürede tüzük ve program çalışması tamamlanarak 'Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu' kurulur. Böylece bu kuruluş, tüm siyasi ve sosyal kurumları bir çatı altında toplar. Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin 1960 yılındaki kuruluşuna kadar, Türk toplumunun temsilcisi olarak görev yapar. Rumların Enosis girişimleri karşısında Türk toplumunun sesini duyurmakta etkili çalışmalar yapan bu kuruluşun ilk başkanlığını Faiz Kaymak üstlenir. İkinci ve son başkanı olarak da 1958 Ocak ayından itibaren Rauf Denktaş bu görevi yürütecektir.
Federasyon, sadece Enosise karşı Türk toplumunun sesini duyurmakla kalmaz, siyasi faaliyetleri yanında sosyal, kültürel ve ekonomik yönden toplumun kalkınması için, gerek sömürge yönetimi, gerekse Anavatan nezdinde çeşitli temas ve girişimlerde bulunarak başarılı sonuçlar elde eder; Evkaf'ın topluma devredilişi, okulların yönetiminde toplumun daha etkili olması, Türkiye'deki 'Kıbrıs Türk Kültür Derneği' ile iş birliği halinde adada, Anavatanın maddi ve manevi katkılarıyla sömürge yönetiminin denetimi dışında serbest orta okullar açılması, Türkiye ile her alanda daha sıkı ilişkiler oluşturulup geliştirilmesi, 1950'lerde EOKA saldırıları karşısında göçmen olan köylülerimizin rehabilitasyonu, göçmen evleri yapılması gibi çok olumlu hizmetleri zikredilebilir.
1960 yılında Anayasa gereği Türk Cemaat Meclisi'nin kuruluşu ve başkanlığına Rauf Denktaş'ın getirilmesi ile federasyonun yetki ve sorumluluk alanına giren tüm toplum işleri de bu meclise devredildiğinden Federasyon'un işlevi fiilen sona erer. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurucu ortağı olan Kıbrıs Türk toplumunun siyasi statüsündeki bu önemli gelişme ile yeni bir döneme girilmektedir. İkinci Dünya Savaşı sona erdikten bir süre sonra, Türkiye ve Kıbrıs arasında Türk vapurlarının düzenli seferler yapmaya başlaması, Kıbrıs Türk toplumuyla Türkiye arasındaki ilişkilere yeni bir ivme kazandırır. Ardından kafileler halinde karşılıklı ziyaretler başlar. Bu ziyaretler, Kıbrıs Türkleriyle Türkiye arasındaki ilişkileri hem hükümet hem halk ve basın düzeyinde bambaşka bir havaya dönüştürecektir. Sıcak ilişkilerin başlaması sonucu, Kıbrıs'ta Anavatandan gelen öğretmenler görev almaya, T.C. Deniz Yolları vapurları yanında, THY uçakları da Kıbrıs'a uçmaya başlar. T.C. İş Bankası bir şube, Tekel İdaresi de Lefkoşa'da bir tütün fabrikası açar.

PLEBİSİT OLAYI VE KIBRIS SORUNUNDA YENİ BİR DÖNEM
' Kıbrıs el değiştirecekse eski sahibi Türkiye'ye verilmelidir'
İkinci Dünya Savaşı sona erince, Kıbrıs'ta etkin bir Enosis kampanyası başlatılır. Bu kampanyanın başında Rum Ortodoks Kilisesi bulunmaktadır. Sol görüşlü AKEL de Enosis yarışında kiliseden geri kalmayıp, kilise ile yarışmaktadır. 1947'de adaya gönderilen yeni İngiliz Valisi Winster, Kıbrıs'a verilmesi planlanan özerk yönetim için çalışmalar başlatır. Fakat Rumların bu çalışmaları boykot etmesi üzerine bir sonuç elde edilemez. Bunun üzerine özerk yönetim çalışmalarına katılmış olan Kıbrıslı Türk liderleri, Türk toplum haklarının iadesi için Validen isteklerde bulunurlar. Bu amaçla, Türk toplumuna tanınacak hakların saptanması için Vali tarafından Hakim Mehmet Zeka başkanlığında 1948 yılında Türk İşleri Komisyonu kurulur. Rauf Denktaş da genç bir avukat olarak bu komisyonda etkin bir rol alır. Sonuçta Türk işleri raporu hazırlanıp Valiye sunulur ve birkaç yıl içinde rapordaki önerilere uygun olarak Şer'iye Mahkemeleri yerine Türkiye'dekinin benzeri bir Aile Yasası ve Aile Mahkemeleri yürürlüğe konulur. Okulların ve Evkaf'ın yönetimi, seçilmiş Türk temsilcilerine devredilir.
1947 yılı başlarında, Anglo-Amerikanların desteğiyle işbaşına getirilen Yunan Başbakanı Maksimos, Mecliste yaptığı ilk konuşmasında Enosisten söz açarak, Kıbrıs'ın çok yakın zamanda dost ve müttefik İngiltere tarafından Yunanistan'a verileceği ümidini belirtecektir. 28 Şubat 1947'de, Yunan parlamentosu oy birliği ile, 'Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleşmesi zamanının geldiğini ve İngiltere'nin bu isteği yerine getireceği inancında olduklarını belirten' bir karar alır.
Yunan Kralı Paul de, bir Amerikan gazetesinin sorularını yanıtlarken, Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakının niye henüz gerçekleşmediğini anlayamadığını söyler ve Enosis olursa Amerika ve İngiltere'ye adada üsler verilebileceğini de sözlerine ekler.
Kıbrıs'ta Rumların plebisit yapmayı planlaması ve bu maksatla saptanan tarihin yaklaşması üzerine, Yunan Meclisi, 26 Temmuz 1950'de adanın Yunanistan'la birleşmesi için yeniden İngiliz Parlamentosu'nun desteğini isteyen bir başka karar suretini de kabul eder. İngiltere, Yunanistan'ın bu girişimleri ve Kıbrıs'ta Enosis için plebisit yapılacağının kesinlik kazanması üzerine, 1950 yılının başlarında bir açıklama yaparak Kıbrıs'ta statü değişikliğinin düşünülmediğini açıklar. Plebisit fikrini ilkin ortaya atan ve bu amaçla Birleşmiş Milletlere başvuruda bulunanlar solcu Rum örgütleri olmuştur. Nitekim, 21 Kasım 1949 tarihli bir yazı ile BM'ye başvuran bu örgütler, 'Anavatan Yunanistan'la birleşmek için, Self Determinasyon, hakkının halkımıza tanınmasını istiyoruz' demektedirler (Devam Edecek).