-Covid-19 vaka sayısı Eskişehir'de çok ciddi rakamlara ulaştı.
-Hastanelerin yoğun bakım servisleri hastalarla doldu.
-Kanunen nöbet tutmamaları kapsam dışında tutulmuş engelli personele dahi hastanelerde nöbet yazılıyor.
-Sabah 07.00'de mesaiye başlayan sağlık personeli gece 24.00'e kadar mesai yapmak zorunda kalıyor.
-Pandemi nedeniyle 'kronik hastalığı olanlar gelmesin' deniyor ama sağlıkta çalışanları böyle bir haktan yararlanamıyor.
-Yoğun bakım servislerinde yeterli personel yok.
-Sağlık çalışanlarını salgından çok idari uyumsuzluklar ve iletişim hataları yoruyor.
- Şehrimizde kriz son bir aydır had safhaya çıkmış durumda.
- İdarecilerin rakam ve istatistiklerden artık uzak durup bu salgını nasıl engelleriz, nasıl sağlık çalışanlarını motive ederiz de nasıl daha ileriye gideriz şeklinde tedbirler alması lazım.
- Devasa binalar yapmak, devasa cihazlarla donatmak yetmiyor.
- Bizim iradecilerimiz oturuyor masada yarın buraya 10 tane daha yatak açıyoruz diyor. Hemşire yok, fazla mesai yok.
- Türkiye 18 yılda sağlıkta bir dönüşüm yaşadı ama şu anda bu dönüşüm giderek çöküşüm olmaya başladı.
- Sekiz aydır süren bir mücadele ve savaşın nereye kadar süreceği belli olmayan bir pandemi süreci yaşıyoruz.
- WhatsApp idareciliği. Her emir WhatsApp'tan geliyor.
-Şu anda sunulan yemek bile kalitesiz.
-Bu şehir bizim şehrimiz, bu devlet bizim devletimiz. Bu yüzden doğruları söylemeye gayret ediyoruz.
-Biz hükümete karşı açıklama yapmıyoruz. Hükümetin, siyasetin referans olduğu boş insanların yönetemediği bir şehirden bahsediyoruz.
- Sağlık çalışanlarını salgından çok idari uyumsuzluklar, iletişim hataları yoruyor.
* * *
Bu sözler Memur-Sen'e bağlı Sağlık-Sen Eskişehir Şube Başkanı Hasan Hüseyin Köksal'a ait…
İktidara yakın bir sendikanın başkanı olmasına rağmen eleştiri yapıyor.
Eleştirilerinin büyük bölümüne katılmamak mümkün değil.
Keşke bu eleştirileri bugün değil, aylar önce yapsaydı belki bir işe yarardı!
* * *
Katılmadıklarım ise isim vermemiş ama ES TV ve Sonhaber Gazetesi'nden Meltem Karakaş'a yaptığı açıklamayı okuyunca anladım.
Yanlış anladıysam düzeltebilir.
Şehir Hastanesi Başhekimi Dr. Yaşar Bildirici ile İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Uğur Bilge'ye göndermeler yapmış.
Daha doğrusu üstü kapalı eleştirmiş.
Bana bu eleştiriler biraz insafsız geldi.
Bugün Eskişehir'de vaka sayısı zirveye tırmandıysa suçlu onlar mı?
Veya hastanede ek tedbirlere gerek duyulduysa, sağlık çalışanları sabah 07.00'den gece 24.00'e kadar çalışıyorsa, engelli personel nöbete çağrılıyorsa suç hastane başhekiminin mi?
Hastanelerde personel sayısı yetersiz ise, hastalar kendi kaderlerine mi terk edilsin?
Yatan hastaların sağlıklarına kavuşmaları için eldeki imkanlar ölçüsünde yapabileceklerinin en iyisini yapma gayreti içerisindeler.
Bakın Şehir Hastanesi Başhekimi Dr. Yaşar Bildirici ile İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Uğur Bilge de koronavirüse yakalandılar.
Makamlarında oturup hastalarla ilgilenmemiş, servisleri dolaşmamış olsalardı belki virüse yakalanmayacaklardı.
* * *
Salgının başladığı günden bugüne kadar sağlık çalışanları çok çok büyük özveri ile hastaların yeniden sağlıklarına kavuşmaları adına kendilerini riske atarak çalıştılar.
Bugün istifa veya emekliliğini isteme hakları bile yok.
Çok yoruldular.
Kendilerine ne kadar teşekkür etsek azdır.
'Ama sağlık çalışanlarını salgından çok idari uyumsuzluklar, iletişim hataları yoruyor. Biz hükümete karşı açıklama yapmıyoruz. Hükümetin, siyasetin referans olduğu boş insanların yönetemediği bir şehirden bahsediyoruz. Çalışanlar zor durumda' diye faturayı idarecilere de kesmek doğru değil.
Bu sorunları AK Parti il başkanına, milletvekillerine hatta sağlık bakanından randevu alıp kendisine anlatsaydınız.
Sorunlara çözümü bakandan isteseydiniz.
Sağlık Bakanı yeni sağlık personeli alınacak açıklaması yaptı.
Alım henüz gerçekleşmedi.
Atamalar yapılmadı, personel sıkıntısı sorunu giderilmediyse suç ne başhekimin ne de il sağlık müdürünün.
* * *
Üyelerinin ve sağlık çalışanlarının yaşadıkları sorunları gündeme getirmesi en tabi hakkı...
Onların hak ve hukukunu aramak asli görevi…
Sendika üyeleri hak ve hukuklarını aramada kendilerinin temsilcisi olma adına kendisini o makama seçmiş.
Ama tekrar ediyorum Hasan Hüseyin Köksal, bu eleştirileri sağlık müdürü ve hastane başhekimine değil de bakanlığa yapmış olsaydı daha gerçekçi olurdu.
* * *
Bunu hak ettik!
Salgının başladığı günlerde yoğun bakım servislerinde tedavi altına alınan hastalara şifa olmak adına canla başla çalışan, aylardır evlerine gitmeden, çoluk çocuklarını görmeden otel işletmecilerinin kendilerine ücretsiz tahsis ettikleri otellerde, kamu kurum kuruluşların misafirhanelerinde ve öğretmen evlerinde ikamet ettiler.
Bu savaş, sağlık çalışanlarını yorgun düşürdü!
Salgının baharda ve yaz aylarında etkisini giderek kaybetmesine en çok onlar sevinmişti.
Ama onlar rahata kavuştu derken alınan 'kontrollü sosyal yaşam' kararı sonrasında bazılarımızın 'salgın etkisini kaybetti!' diyerek çok fazla sosyalleşmesi ve maske-mesafe kurallarını unutmuş olması nedeniyle yeniden kısıtlamalar geldi.
Onların verdikleri savaş ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu, Sağlık Bakanlığının önerileri doğrultusunda cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle hayata geçirilen bir takım kararlar sonucu salgın kontrol altına alınmışken, biraz daha dişimizi sıkmış olsaydık tekrar gündeme gelen kısıtlamalara gerek kalmayacaktı.
* * *
Eğitim-Sen ile bazı bilim adamları okulların eğitim-öğretime açılmasının doğru olmadığını aylardır uyardılar.
Ama birileri onların bu söylemlerini 'anti propaganda' olarak yorumlayarak dikkate almadılar.
Salgına karşı en ön safta mücadele eden, yoğun iş yükü nedeniyle tükenen sağlık çalışanlarından yaşamını yitirenlerin sayısı 43'ü hekim olmak üzere 100'e yükseldi.
Bütün uyarılara rağmen okulları yüz yüze eğitime açtık.
Eğitim-Sen Eskişehir Şube Başkanı Faik Alkan'ın yaptığı açıklamaya göre yüz yüze eğitimin başladığı günden ara tatile kadar 4 müdür, bir müdür yardımcısı, bir akademisyen ve 10 öğretmen olmak üzere toplam 14 eğitimci yaşamını kaybetmiş.
17 Kasım 2020 tarihine kadar Coronavirüse yakalanan 11 bin 704 kişi vefat etti.
Ağır hasta sayısı ise 3 bin 657.
* * *
Pandeminin başladığı mart ayı sonu ve nisan ayı başlarında alınan sıkı önlemler Kurban Bayramı sonuna kadar devam etmiş olsaydı vefat ve ağır hasta sayısı bugünkü rakamlara yükselmemiş olacaktı.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Selma Metintaş,
Kurban Bayramı öncesinde, 4 günlük bayram tatilinde sokağa çıkma yasağının uygulanması, insanların sevdikleriyle telefon veya dijital ortamda bayramlaşmalarını önermişti.
Selma Hocam yaklaşık bir ay önce bir başka açıklamasında da yaklaşan kış mevsimi ve soğuyan havalarla birlikte kış enfeksiyonlarına dikkat edilmesi gerektiği konusunda önemli mesajlar vermişti.
TV'lerde izledik, internet sitelerinde okudum.
Benzer açıklamaları başka bilim adamları da yapmışlardı.
Hatta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da benzer uyarılarda bulunmuştu.
* * *
Ama pek çoğumuz bu uyarılara kulak tıkadık!
Hatta buna devletin tepesindekiler de dahil.
Ama vaka, ağır hasta vefat sayısı 90'ların, hatta 100'lerin üzerine çıktıktan sonra yeniden ek tedbirler almak zorunda kaldılar.
Keşke aylar önce alınan kısıtlamalar gevşetilmemiş olsaydı.
Biraz daha dişimizi sıkabilseydik.
* * *
Tamam, sağlık bakanlığı, milli eğitim bakanlığı, cumhurbaşkanın yanlışları oldu.
İğneyi başkasına, çuvaldızı da kendimize batıralım!
Ekonominin canlanması, aylardır kapalı olduklarından dolayı ciddi zararlara uğradıklarından yakınan işletmelerin daha fazla sıkıntıya düşmemeleri adına 'kontrollü sosyal yaşam' kararı aldı.
Bizim hiç mi suçumuz yok.
Sütten çıkmış ak kaşık mıyız?
'Kontrollü sosyal yaşam' ve 'maske-mesafe' kurallarına uyduk mu?
Hayır.
Maske takmayanlar, 'ben kendi önlemlerimi alıyorum, maskeye gerek yok' dedi.
Bazıları ise hastalığa inanmadığını, kimileri ise nefes almakta zorluk çektiklerini bahane ederek maske takmadı veya göstermelik olarak çenemize, kolumuza taktık.
Düğünlerde yine birbirimize sarıldık, öpüştük, halay çektik.
Düğün yemeklerinde mesafeyi unuttuk, ev ziyaretleri yaptık, misafir ağırladık.
Hatta kağıt ve okey gibi oyunlar yasak olmasına rağmen, gizli mekanlarda buluştuk kumar oynadık.
Kafelerde, kıraathanelerde sosyal mesafe falan tanımadık.
Gibi gibi gibi…
Örnekleri çoğalta biliriz.
* * *
Kısacası yeniden getirilen kısıtlama kararlarının alınmasına biz neden olduk.
Bugün tekrar uygulamaya konulan ek önlemler nedeniyle birilerini eleştirirsek haksızlık yapmış oluruz.
Biz kurallara uymuş olsaydık aylar sonra yeniden gündeme gelen bu tedbirler söz konusu olmayacaktı.
Alınan kararlara uymamaya devam edersek, yarın tekrar sokağa çıkma yasağı geldiğinde pişmanlık duyarsak lütfen çuvaldızı kendimize batırmayı unutmayalım!
* * *
SİZİ SEVENLERI ASLA TERKETMEYIN
Aşağıdaki hikaye Japonya'da yaşanmış gerçek bir olaydır.
Evini yeniden dekore ettirmek isteyen Japon bunun için bir duvarı yıkar.
Japon evlerinde genellikle iki tahta duvar arasında çukur bir boşluk bulunur.
Duvarı yıkarken, orada dışardan gelen bir çivinin ayağına battığı için sıkışmış bir kertenkele görür.
Adam bunu gördüğünde kendini kötü hisseder ve aynı zamanda meraklanır da kertenkelenin ayağına çakılmış çiviyi görünce.
Muhtemelen bu çivi 10 yıl önce, ev yapılırken çakılmıştı.
Nasıl olmuştu da kertenkele bu pozisyonda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yaşamayı başarmıştı?
Karanlık bir duvar boşluğunda hiç kıpırdamadan 10 yıl boyunca yasamak çok zor olmalıydı.
Sonra bu kertenkelenin 10 yıldır hiç kıpırdamadan nasıl 10 yıl yaşadığını düşündü. Ayak çivilenmişti. Böylece çalışmayı bırakır ve kertenkeleyi izlemeye başlar, ne yiyor acaba?
Sonra nereden çıktığını fark edemediği başka bir kertenkele gelir ağzında taşıdığı yemekle...
İnanılmaz! Adamı sersemletir gördüğü manzara karşısında.
Bu nasıl bir sevgi?
Ayağı çivilenmiş kertenkele, 10 yıldır diğer kertenkele tarafından beslenmekteydi...
Bu hikayeyi ilk duyduğumda çok etkilendim ve aralarındaki muhtemel ilişki turunu düşünmekten vazgeçtim.
Eş, arkadaş, sevgili, kardeş...
SIZI SEVENLERI ASLA TERKETMEYIN, UNUTMAYIN ONLARI.
(alıntı)
*-*****