Gidilebilir o yollardan yine, korkusuzca… Beklemese de kimse, kendini uzağa taşıyan yakınsak gölgelerin inatçı şiiri bu ve o zamana gitmek demek bu agnostik kazanda hiçliğin ateşinde bir akademia. Düşünüyorum öyle dediğim gibi; yalnız, kekre ve düş'kün…Kalemi giyinir şair anların imgesel belleğine ve şair bilinci kendi gereçleriyle boyar maviye ve kızıla. Rahmi Emeç türküsünü bilmiş emeğin ve şiire ekmiş tüm umutlarını çocukların… Yakında kendisiyle birlikte bir şiir yolculuğunda Denizli'ye gideceğim üstada sevgi ve dostlukla... Bunun öncesi ve sonrası da şiire dahil...

1959'da, Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Ticaret Lisesi'nde okudu. Hürriyet Haber Ajansı, Milliyet Haber Ajansı ve yerel gazetelerde çalıştı. 80'lerin ilk yarısından itibaren şiir ve düzyazıları pek çok kültür sanat dergisinde yer aldı. Arkadaşlarıyla birlikte Yazılıkaya Şiir Yaprağı'nı 7 yıl süreyle yayınladı. Uluslararası Eskişehir Şiir Buluşması'nın yürütme kurulunda. TYS üyesi. Daha önce yayınlanan kitapları: Şiir: Sevgiyi Dağlara Salacağım (1991), Ertelenmiş Düşler Kitabı (2005), Kırık Zihinler Sahafı (2011), Bakışsız Gece (2013), Öykü/Anlatı: Masallar Mektuplar ve Kuşlar (2014), Metinler-Deneme: Uzak İnsanın İçindedir (2016)

Kenar Mahalleye Gezi

kenar mahallede insanı çeken nedir
bir çayın sohbetiyle buğulanmış düşe
akşamüstü, bahçenin serinliğinde
kaç kez tutulan bir dilektir kim bilir:
'evim olsun, başka bir şey istemem'baba döner işten, kurulur sofra
sıcak ekmek kokusu ve sessizlik
çocuğunun saçında gezinen,
annenin çamaşırdan kalma eli,
sonra dokunur erkeğinin eline:
'yarın kira ödenecek, un almaya da yok para'duvarda hane halkına gülümseyen
yüzü matemle kapatılmış oğul
sanki kendisini anlatır gibi
eski bir gazete kupürüyle:
'dur emrine uymadı, vuruldu'bir geziydi bu şiir, yıllar önceye
şuramda yeşerterek tuttuğum
çıkarıp oradan bakarım kendime:
'bakışarak, kim anlaşabilir bizim kadar?'

……….

BİR ŞİİR-AHMET ERHAN

Bir Soru

Bir kekik kokusu tüter sabahın seherinde
Denizde bir balık kayar, bir yıldız solar gökte
Ve sabah türkü gibi yayılır
Salyangozların izleri uzar toprakta
Otların arasında gider kaybolur
Bir salyangoz kadar olamadım, der şair
Ayak izlerimi tutmayan topraklarda yürüdüm
Unutmasını bilen kadınları sevdim
Trenle geceyarısı geçilen kentleri..
Şimdi bir soru işareti gibi kaldım şu dünyada.
Dokunup yaprakların üstüne düşmüş çiylere
Uzanıp gölgesine bir portakal ağacının
Kulak vererek cırcırböceklerinin sesine
Bu şiiri uyku haliyle yazdım
Akdeniz bir çaydanlık gibi fokurduyordu az ötede
Biraz sonra kalkıp yüzümü yıkarım artık
Sonra bir kitap okurum, ya da çicekleri sularım.

……..

BİR ŞAİR- İLHAN BERK

1916 Yılında Manisa'da doğmuş, ilk ve ortaokulu doğduğu kentte bitirmiştir. Daha sonra Balıkesir Necatibey İlköğretim Okulu'ndan mezun olmuş, Espiye'de iki yıl ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'ne girmiştir. Enstitü'nün Fransızca bölümünü bitiren (1944) Berk, Zonguldak, Samsun ve Kırşehir ortaokul ve liselerinde Fransızca öğretmenliği yapmıştır (1945-1955). Daha sonra Ankara'da T.C. Ziraat Bankası'nın Yayın Bürosu'na çevirmen olarak girmiş (1956), onüç yıl burada çalıştıktan sonra emekli olmuştur (1969). İlhan Berk, bu tarihten sonra kendini tümüyle yazmaya vermiş, bir anlatı kitabı dışında, yalnız şiir ve şiire ilişkin yazılar yazmıştır.

İlhan Berk, modern dünya şiirinin iki büyük şairi sayılan Arthur Rimbaud ve Ezra Pound'un kimi şiirlerini de çevirerek kitaplaştırmıştır. Kül adlı kitabıyla 1979 yılında Türk Dil Kurumu ve İstanbul kitabı ile de 1980 yılında Behçet Necatigil Şiir Ödüllerini kazanmıştır. İlhan Berk 1983'te Deniz Eskisi adlı kitabıyla, Yedi Tepe şiir Armağını'nın 1988'de de Güzel Irmak adlı kitabıyla Sedat Simavi Edebiyat Ödülü'nü (F. Edgü ile) almıştır.

Yazın Yaşamı

İlhan, Berk, ilk şiirlerini Manisa Halkevi'nin dergisi Uyanış'ta yayımlamıştır (1935). Berk, 19 yaşındayken Güneşi Yakanların Selamı adıyla kitaplaştırdığı bu şiirlerinde 'hece vezni' kullanmakta ve o dönemin şiir anlayışına özgü bir karamsarlık taşımaktadır. 'Sonsuzluk', 'kızıl', 'hulya', 'ateş' en sevdiği sözcükler olarak görünmektedir. Sembolist şiirden esinlenilmiş izlenimi veren imgeler yapmayı sevmektedir: 'Bir karanlık gecenin masmavi seherinde / Kızıl başörtünle gül yüzlü bahçede görün'. Dil anlayışı da henüz döneminden kopamamıştır ki, bunu da 19 yaşındaki bir şair adayı için doğal karşılamak gerekmektedir: 'Kıpkızıl hulyalı bir renge yükselmeden gün / Bir devrin neşesini taşımakta yüzün'. Berk'in ilk kitabına adını veren şiirinin son kıtası da şöyledir: 'Neler, neler beklenmez nihayetsiz bir yerden / Güneşi içelim mor şafaklar gecesinden / Selam! Sonsuzlukalra, hasret gönüllerden / Selam, güneşe, göğü yakanlar bahçesinden!'.

İlhan Berk, daha sonra 1940'lara doğru Yeni Edebiyat anlayışı içinde yer almış, Servet-i Fünun (Uyanış), Ses, Yığın, Yeryüzü, Kaynak gibi dergilerde yazmıştır. Türk şiirinin en deneyci şairlerinden biri olan İlhan Berk, durmadan yatak değiştirerek, ama bazı sorunsallara hep bağlı kalarak şiirini günümüze kadar eskitmeden getirmeyi başarmıştır.

Yapıtları:

Şiir:
Güneşi Yakanların Selamı (1935), İstanbul (1947), Günaydın Yeryüzü (1952), Türkiye Şarkısı (1953), Köroğlu (1955), Galile Denizi (1958), Çivi Yazısı (1960), Otağ (1961), Mısırkalyoniğne (1962), Aşıkane (1968), Şenlikname (1972), Taş Baskısı (1975), Atlas (1975), Kül (1978), İstanbul Kitabı (1979), Kitaplar Kitabı (1981- Seçilmiş Şiirler), Deniz Eskisi (1982- Şiirin Gizli Tarihi'ni de içererek), Delta ve Çocuk (1984), Galata (1985), Güzel Irmak (1988- Şairin Kanı'nı da içererek), Pera (1990), Anlatı: Uzun Bir Adam (1982),

Öteki yapıtları:Başlangıcından Bugüne Beyit Mısra Antolojisi (1960), Aşk Elçisi (1965-antoloji), A. Rimbaud : Seçme Şiirler (1962), Dünya Edebiyatında Aşk Şiirleri (1968), Dünya Şiiri (1969), Şifalı Otlar Kitabı (1982), El Yazılarına Vuruyor Güneş (1983), E. Pound : Seçme Kantolar (1983), Şairin Toprağı (1992).

…………

HEGEL VE AİLE ÜZERİNE

Aile, ruhun zenginliği olarak, özellikle kendi bütünlük duygusu olan aşk ile karakterize edilir. Bu nedenle, aile bütünlüğü dahilinde, kendisi için var olmak ve kendinden taraf olmak gerekliliği, bireyin aile içinde, artık bağımsız bir kişi olarak değil, bir üye olarak yer alması durumuna evrilir.

Aşk genel anlamda, benim bir diğeriyle bütünlüğümün bilincine varmam manasına gelir. Öyle ki, tek başıma kalmış ya da toplumdan soyutlanmış değilim fakat öz-bilincimi sadece kendi bağımsızlığımdan [Fürsichsein] feragat ederek ve kendimi bir diğeriyle bütünlüğüm ve onun da benimle olan bütünlüğü üzerinden tanımlayarak kazanabiliyorum. Bununla birlikte, aşk bir duygu, başka bir deyişle, etik yaşamın doğal bir formu. Devlet yönetimi altında ise, duygular yok olur; o noktada, bütünlüğü yasalar olarak algılarız ve içerik de rasyonel ve tanıdık olmalıdır. Aşkın ilk anında, kendi yağında kavrulan, bağımsız bir birey olmak istemiyorum ki öyle olsaydım bile, yetersiz ve eksik hissederdim. Başka bir insanda kendimi bulduğum ikinci dakikada, karşıdakinde önemli/değerli bir şey olduğunu (ya da bulabileceğimi) varsayıyorum. Ki, bu sırada o da ben de kayda değer bir özellik arıyor. Bu nedenle, aşk en büyük çelişkidir ve bunu anlayışla çözmek mümkün değildir; çünkü bu etkisiz öz bilinçlilik anından daha inatçı bir şey yoktur. Ve yine de, ona sahip olmayı olumlu addetmeliyim. Aşk, aynı anda, hem bu çelişkiyi üretmek, hem de çözümlemektir. Çözümleme olarak aşk, bir etik türünün bütünlüğüdür.

Ailenin birliği sağ olsun, bireyin sahip olduğu hak, ki bu her şeyden önce basitçe bireyin bu birlik (bütünlük) içindeki hayatıdır; sadece aile çözülmeye başladığında hak formuna (sınırlı bireyselliğin soyut anı olarak) bürünmeye başlar. O noktada, hem yaradılışları açısından hem de gerçekte aile üyesi olması gerekenler, kendi kendilerine yetebilen insanlar olmaya başlarlar. Oysa önceden, bütün dahilinde tek bir özgül andan oluşuyorlardı. Şimdiyse, paylarını ayrı ayrı, para, yiyecek, eğitim masrafları ve benzeri olarak alıyorlar.

Aile kurumunun sağlamlığı, dayanıklılığının sınırlı bir ömrü olması gerçeğine dayanır. Ki, bu, dışsallığa ve aile bütünlüğünden uzaklaşmaya karşı bir haktır. Diğer yandan, tekrar etmek gerekirse, aşk bir duygudur, öznel bir şeydir ve bütünlük, buna karşı etkili olamaz. Böylece birlik talebi, sadece doğası gereği harici ve duygularla şartlanmamış şeylerle ilişkili olarak sürdürülebilir.

Aile bu üç safhada tamamlanır:
(a) evlilik, aile kavramı, bu formun en dolaysız safhasında olduğunu varsayar;
(b) aile serveti ve kazancı (kavramın harici varlığı) ve bunlara gösterilen özen;
(c) çocukların eğitimi ve ailenin çözülmesi

Georg Wilhelm Friedrich Hegel, devrimci bir Alman filozofuydu ve Alman idealizminin lideriydi. Onun modern sivil toplumda sefaletin nedenlerine dair etkili analizleri, Karl Marx'ı büyük ölçüde etkilemiştir. Hegel, insanın gerçek özürlüğünün ne istersek yapmamızda değil, kamusal olarak tanınmış haklar ve yasalar çerçevesinde diğer insanlarla birlikte yaşamakta yattığını gösterir. Aile ve devlet gibi kurumların bireylerin gelişebileceği ve tam olarak özgürlüğün tadını çıkarabileceği şartları sağladığını kanıtlar. Hegel'in çalışması, sahip olduğumuz en zekice ve en akıllıca özgürlük yorumlarından biri olarak kalmaya devam ediyor. Ve bu yeni düzenlenmiş çeviri, onu her zamankinden daha erişilebilir yapıyor.