Gözlerinizi kapatın ve hayal edin: Kocaman bir sahnede, herkes susmuş, çıt çıkmıyor, alkışlar bile yankılanmıyor. Bir tiyatro oyununda kimse repliğini söylemiyor, müzisyenler enstrümanlarına dokunmuyor. Ne kadar tuhaf, değil mi? İşte bazı toplumlar da böyle bir sessizliği benimser; fakat uzun süre sessiz kalırlarsa, susarlarsa başrolleri başkalarına kaptırırlar. Tarih, bazılarının sustuğu, bazılarınınsa konuştuğu bir oyun gibidir. Sessizlik tiyatroda oyunun bir parçasıdır hayatta değil en gürültülü teslimiyet sessiz kalmaktır.
Konuşmak bir sanattır. Bazıları, "Ben hiç ses çıkarmadan da anlatırım" diyerek derin bir bakış fırlatır, bazıları kaşlarını hafifçe kaldırarak mesajını iletir. Nezaketle ve zarif bir ironiyle konuşanlar ise işin ustalarıdır. Çünkü herkes bilir ki, en etkili mesajlar doğrudan değil, hafifçe eğilip fısıldanarak verilir. Fakat bazen bir fısıltı yetmez. Bazen yalnızca zarif bir tebessüm değil, sert bir duruş da gerekir. Çünkü tarih boyunca bazı kapılar, kibarlıkla çalındığında değil, güçlü bir şekilde çalındığında açılmıştır.
Bir kedi, mama kabının boş olduğunu yanımıza gelip miyavlayarak anlatabilir ama açlığın gerçekten dayanılmaz olduğu anlarda sesi yükselir. İnsan psikolojisi de böyledir. Görülmeye çalışırsın, çabalarsın, uğraşırsın ama hiçbir çaren kalmadığında, dayanamadığında içinden bir çığlık kopar. Dünyada bazı şeyler sessizce talep edilmez. Adalet, eşitlik, özgürlük… Bunlar bazen en yüksek perdeden dile getirilmelidir. Çünkü tarih, yalnızca nazikçe yapılan ricayı değil, yüksek çıkan sesleri de kaydeder. Önemli olan, neyi ne zaman söyleyeceğini bilmektir. Çünkü herkesin sessiz olduğu yerde birinin hafifçe öksürmesi bile devrim niteliğinde olabilir.
Tarih boyunca insanlar yalnızca birkaç kelimeyle, bazen bir cümleyle büyük değişimler yaratmıştır. İtiraz duyulmadığında ise sesler yükselmek zorunda kalır ve gür bir ses yankılanır. İşte bu Gür seslerin çıktığı yerler değişime uğramıştır; dünyada bunun birçok örneği vardır. Bir şeyler böyle değişir.
Bazıları, ne yazık ki "Zaten hiçbir şey değişmez" diyerek koltuğuna yaslanır. Oysa hayatın küçük sırlarından biri şudur: Değişim, onu bekleyenlere değil, onu kendi içinde taşıyanlara gelir. En ufak bir hareket, en küçük bir kelime, suya düşen taş misali dalga dalga yayılır. Özetle, her şeyin bir dili vardır. Kimileri fısıltıları duyar, kimileri çığlıkları.