Koronavirüs ile Türkiye mart ayının üçüncü-ikinci haftasında tanıştı.
Ne olduğunu tam olarak bilmiyorduk.
Baktık ki bulaş riski çok yüksek.
Okulları, işyerlerini, fabrikaları kapattık.
Daha sonra sokağa çıkma yasağı geldi.
Hayat durdu.
İşyerleri kapandı, esnafın bir kuruş geliri yok.
* * *
Haziran ayında 'kontrollü sosyal hayat' ve 'yeni normal' ile hayata dönülmesiyle kısıtlı olarak açıldı.
Virüsün kasım ayında tavan yapmasıyla birlikte kahvehaneler, hamamlar, lokantalar, düğün salonları, fast food gibi pek çok işyeri ya kapatıldı ya da paket servisi yapmalarına izin verildi.
Aylardır işyerini açamayan isyan edince küçük iyileştirilmelere gidildi.
Ancak çare olmadı.
Bu yüzden esnaf tek tek dükkanın kapısına bir daha açmamak üzere kilit vurdu.
* * *
Esnaf Odaları Birliği Başkanı Ekrem Birsen, 11 ayda Eskişehir'de 995 işyerinin kapandığını ve bu yıla kadar kapısına kilit vuran esnaf sayının yüksek olmadı açıkladı.
2020 yılının 11 ayında 2312 yeni kayıt yapılmış.
Bu rakam 2019 yılında üç binin üzerindeydi.
Açılan işyerlerinden kapananları çıkarıldığında 1317 işyeri ayakta kalabilmiş.
* * *
Üç gün önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'küçük esnafa destek' paketini açıkladı.
KDV oranını yüzde 18'den yüzde 8'e, iş yeri kiralama hizmetlerindeki KDV oranını 1 Haziran'a kadar yüzde 8 olarak uygulamaya devam edeceğini belirtti.
Bu paket bir tek bile esnafı memnun etmedi.
Esnaf kira gelirlerinin iyileştirilmesi, vergi, SSK primlerinin ve stopajın kaldırılmasını bekliyordu, indirimlerin devam etmesi kararı çıktı.
Cumhurbaşkanın 'müjde' olarak verdiği rakamların Esnaf Odaları Birliği Başkanı Ekrem Birsen ve Seyyar Tuhafiyeciler Odası Başkanı Ali Safa Şen, yetersiz olduğunu söylediler.
Zor durumdaki esnafın yaralarının sarılmasında fayda olmayacağını, küçük esnafın dayanacak gücünün kalmadığının altını çizdiler.
Cumhurbaşkanın açıkladığı destekler içerisinde KOBİ'ler yer almıyor.
KOBİ'lerde kendilerine yönelik bir paket bekliyor. Yılbaşına kadar en azından KOBİ'leri rahatlatarak önünü açacak bir paket beklentisi içerisindeler.
* * *
2020 yılı esnafın kayıp yılı olacak.
Koronavirüs vaka sayısı her geçen gün artıyor.
Yapılan kısmı kısıtlamalar çare olmadı.
Buna rağmen kısıtlamalar bu şekilde devam ederse 2021 yılı da pek parlak gözükmüyor küçük esnaf adına.
2021 yılının Mart veya Nisan ayına kadar kısıtlı çalışma devam ederse, kapanan işyeri sayısı 995 değil bin, iki hatta 3 bin 995'e yükselebilir.
* * *
Son sözüm, devleti yönetenlere.
Küçük esnafın verdiğiniz küçük desteklerle ayakta durmaları çok çok zor.
Açık büyük, verilen destek çeyreği kadar bile değil.
Daha büyük, hatta hibe destekler verilmeli.
Eğer kapanan işyeri sayısı yukarıda belirttiğim rakamlara çıkarsa, bu kez zaten var olan işsizler ordusuna yenileri de katılacak.
Bu durum sosyal patlamaya da neden olabilir.
Devleti yönetenler şapkalarını önlerine koyup verdikleri rakamları yeniden gözden geçirmeliler.
Almanya'nın korona virüsüyle mücadele kapsamında açıkladığı yardım paketleriyle Türk işletme sahipleri de rahat bir nefes aldı. Çok sayıda döner restoranı ve kafeye 10-30 bin Euro arasında geri ödemesiz korona yardımı sağlandı.
800 milyar Euro korona destek paketi açıklayan Almanya'da bu rakamın 200 milyar Euro'su küçük işletmelere ve esnafa veriyor.
Bakın, sosyal devlet budur. Biz devleti ancak öyle hissederiz.
Biraz olsun bağıran hatta ağlayan küçük esnafın sesine kulak verin.

* * *


Tepebaşı Belediyesi sözleşmesi örnek olsun
2021 yılında çalışanlara uygulanacak asgari ücret görüşmelerine başlandı.
Asgari Ücret Belirleme Komisyonu iki kez toplandı.
Bu toplantılarda yeni ücret rakamı görüşülmedi.
Sendikaların yönetimlerindeki arkadaşlarla görüşüyoruz.
Onların talepleri en az 3 bin TL olması yönünde.
Yani ortalama 750 TL bir artış talep ediyorlar.
Ancak kulaklarına gelen zam oranın ilk etapta yüzde 10 artış teklif edileceği.
Kabul etmezlerse Kasım ayında açıklanan yıllık enflasyon rakamı olan yüzde 14 artış ile görüşmelerin sonlandırılacağını tahmin ediyorlar.
* * *
Hükümet sendikaların en az 3 bin TL olması teklifini kabul etmez.
Ankara kulislerinde dolaşan artış oranı yüzde 10 ile 14 arasında.
Diyelim şartları zorladılar yüzde 14'te karar kıldılar.
Bugün uygulanmakta olan asgari ücret net 2 bin 324 TL.
Yüzde 14 net zam verilmesi halinde artış 325 TL.
İşçinin eline geçecek rakam 2 bin 680 TL 158 kuruş.
Yeter mi?
Elbette ki yetmez.
* * *
Birkaç gün önce Tepebaşı Belediyesi ile Genel-İş Sendikası arasında toplu sözleşme imzalandı.
Başkan Ahmet Ataç, tüm özel kuruluşlar gibi Tepebaşı Belediyesi'nin de pandemiden ciddi oranda etkilendiği, gelir kaybı yaşamalarına rağmen en düşük işçi maaşının 3 bin 425 lira olmasını kabul etmiş.
Daha doğrusu belediye de çalışan bir işçinin maaşı 3 bin 425 TL'nin altında olmayacak.
Diğer sosyal haklar ve ikramiyeler hariç.
* * *
O zaman asgari ücret de net 3 bin 425 TL olmalı.
'Bu rakamı işveren veremez veya işçi çıkartmak zorunda kalır' diyenler olabilir.
Devlet asgari ücretten aldığı vergiyi sıfırlayamaz ama yüzde 3-4 gibi rakama düşürebilir.
Keza SSK priminin yüzdesini düşürürse, işveren vergi ve SSK ya vereceği parayı işçisine verir.
* * *
Bu vesile ile şartlarını zorlayarak işçileri enflasyon altında ezdirmeyen, hatta açıklanan enflasyon rakamın üzerinde zamma 'evet' diyen Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç'ı kutluyorum.

* * *

Çin mi Alman aşısı mı?
Bu yılbaşı öyle görkemli kutlama yapmayı unutalım. Gelecek yıl için de pek hayal kurmayalım.
Nedeni belli değil mi? Hayatımızı allak bullak eden koronaviris yüzünden ne keyfimiz kaldı, ne programımız…
Bir süreden beri de gündemimize aşı konusu düştü. Öyle bir düştü ki aşı ile oturup aşı ile kalkıyoruz. Televizyonu açıyoruz, her kanalda ya bir uzman doktor, ya bilim kurulu üyesi aşı üzerine görüşlerini belirtiyor.
Ne kadar belirtirse belirtsinler, vatandaş yine de çevresinden duyduklarına kulak vermeden edemiyor. Konuşmalar, tartışmalar aşı üzerine. Herkes adeta aşı uzmanı kesildi.
* * *
Çin aşısı mı daha güvenilir, yoksa Almanya'da Türk çiftin ürettiği aşı mı? Rus aşısı mı iyidir, yoksa ABD'deki aşı mı? Yerli aşımızı mı beklesek? Konuşan konuşana…
Aşıya karşı çıkanların arasında bazı doktorların olması çok şaşırtıcı değil mi?
Aşı ile birlikte cip takıp kişiyi kontrol altına alacaklar diyenlere ne demeli?
Bu salgından kurtulmak için ilaç üretilinceye kadar aşılanmak tek çare, hem de kitlesel olarak. Aksi takdirde salgını yenmek mümkün olmaz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olacağını söylüyor, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 'İlk ben olacağım' diyor. Koca, eleştirenlere de Çin aşısının ucuz olmadığını, pahalı, geleneksel ve doğal bir yöntem olması itibariyle güvenilir buldukları için tercih ettiklerini belirtti; Almanya'dan da aşı getirileceğini açıkladı.
* * *
Tereddütler niye?
CHP'li Özgür Özel bile, 'Bırakın Çin aşısını kötülemeyi. Çin mallarına duyduğunuz güvensizlikle Çin'de üretilen aşıyı karıştırmayın. Bir eczacı olarak söylüyorum. Çin'in aşıyı üretme yöntemi doğru. Süreçler geçtikten sonra ben bu aşıyı olacağım' demedi mi?
Evet, çare aşı, çünkü bir kurallara tam uymayı beceremiyoruz.

* * *

İÇLERİNE SAKLAYALIM
İnsanoğlu mutluluğu hep hor kullanıyormuş...
Hep şikayetçi hep bıkkınmış...
Bir gün melekler mutluluğu saklamaya karar vermişler.
'Saklayalım, zor bulsunlar. Zor buldukları için belki kıymetini bilirler' diyerek
başlamışlar tartışmaya. Sorun büyükmüş. Mutluluğu saklamak kolay değilmiş çünkü. Kimisi
'Everest'in tepesine saklayalım' demiş, kimisi 'Atlas Okyanusu'nun dibine' demiş.
'Taç Mahal'in kubbesi, Mekke sokakları, İtalyan sofrası, bir hastanenin yeni doğan
odası, dondurma külahı, lale bahçesi... '

Pek çok yer düşünmüşler ama hiçbiri yeterince zor gelmemiş...
Derken meleklerden biri 'İÇLERİNE SAKLAYALIM' demiş.
'Kimsenin aklına gelmez içine bakmak'.
İşte o gün bugündür mutluluk insanın kendi içinde saklıymış...
Hiçbir mutluluk kolay gelmiyor. Kolay kolay gülmüyor insanın yüzü...
Emekte ve insanın içinde saklı mutluluk da…
Ne başkasının ekmeğinde ne başkasının evinde, ne de başka bir şeyde...
Bu yüzden gözünüz hep içeride olsun!
(Alıntıdır)
* * * *