2024 yılı acı-tatlı birçok hatırayla birlikte geride kaldı. Ücretlilerin alım gücünün düştüğü, küçük ve orta boy girişimcilerin çarkı döndürmekte bir hayli zorluk yaşadığı, yoksulluğun derinleştiği bir yıl sona erdi.
Yeni yıla girerken herkes, 2024’te yaşanan olumsuzlukların sona ermesini ve 2025’te yeni bir hayata ummayı temenni etti. Kuşkusuz bu temennilerin hepsi içerisinde umudu ve iyi niyeti barındırıyor. Şahsen ben de bu umuda sarılıyor ve herkes için önce sağlık, sonrasında mutluluk, refah, başarı ve aydınlık bir gelecek diliyorum.
İyi niyetli temennilerimiz, tüm olumsuzlukları ortadan kaldırmak için yeterli kalmıyor ne yazık ki… Güzel günlere ulaşmak için yerine getirmemiz gereken tarihsel sorumluluklarımız var. Örneğin, kitlelerin yoksullaşmasının sebebi sınıfsal dayanışmanın içinde yer almamaktır. Biz eğer yoksulluğun önüne geçmek, gelir dağılımı adaletini sağlamak istiyorsak sınıfsal dayanışmaya katılmalıyız. Bunun yoluysa öncelikle sendikal örgütlenmeden geçiyor.
Türkiye’deki gelir dağılım tablosunda görüleceği üzere, adaletsizliğe en yoğun biçimde maruz kalan kesim ücretli çalışanlar. Bu grupta yer alanlar işçiler, memurlar, sözleşmeli ve geçici personeller… Bu kesim örgütsüz kalmaya devam ettiği müddetçe, ne yazık ki daha adil bir dünya talebi yalnızca temenniden ibaret kalacak.
Örgütsüzlüğün yol açtığı bir diğer önemli sorun, işçi sağlığı ve iş güvenliği yoksunluğu… 2024 yılının 11 ayında, İşçi Sağlığı ve İş Güvenli Meclisi’nin (İSİG Meclisi) Raporuna göre en az 1708 işçi çalışırken yaşamını yitirdi. Aylık ortalama 150-200 arasında işçinin, iş cinayetlerine kurban gittiğini hesaba katarsak 2024 yılında yaklaşık 1900 işçinin çalışırken hayatını kaybettiğini tahmin edebiliriz.
Ne acıdır ki her yıl ortalama 1800-2000 iş cinayeti gerçekleşiyor… Ve ne yazık ki işçiler mevcut üretim ilişkileri içerisinde yalnızca rakamlarla ifade ediliyor…
Rakamlarla ifade edilmek istemiyorsak da tek bir çare var: o da örgütlenmek!
Tüm Demiryolculara Teşekkür Ederim!
2024 yılını tamamlarken bireysel açıdan olumlu bir gelişme yaşadım. 25 Aralık 2024 tarihinde doktora tezimi savunarak, doktor unvanını almaya hak kazandım.
Tezimi emek tarihi alanında hazırladım. Başlığım: “Paternalizm ve Popülizm Ekseninde Türkiye Demiryolu Endüstrisinde Emek Süreci (1960-1980: Eskişehir Demiryolu Fabrikası Örneği”. Arşiv araştırması ve sözlü tarih görüşmeleriyle elde ettiğim bulgulardan ekonomi-politik bakış açısı olan bir tez çıkarmaya çalıştım.
Araştırmamı, Eskişehirlilerin hâlâ TÜLOMSAŞ olarak bildiği TÜRASAŞ Eskişehir Bölge Müdürlüğü’nde gerçekleştirdim. Tabi ele aldığımız araştırma döneminde fabrikanın ismi farklı: 1970 yılına dek Eskişehir Demiryolu Fabrikası, sonrasında ise Eskişehir Lokomotif ve Motor Sanayi Müessesesi.
Araştırma sonucunda birçok bulguya eriştim. Önümüzdeki haftalarda yeri geldikçe bu köşede paylaşmayı planlıyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki Eskişehir Demiryolu Fabrikası, Cumhuriyet ekonomisinin başat kurumlarından birisi. Hatta Cumhuriyet döneminin Prometheus’u ismini kullanmakta sakınca görmüyorum.
Araştırma sürecim boyunca bana fazlasıyla destek olan danışmanım Doç. Dr. Hakan Topateş’e (aynı zamanda ben gibi hem Mülkiyeli hem de Eskişehirli), tez jürimde yer alan hocalarım Prof. Dr. Banu Uçkan Hekimler’e (Anadolu Üniversitesi), Prof. Dr. Kamil Orhan’a (Pamukkale Üniversitesi), Dr. Öğretim Üyesi Fatih Güngör’e (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi) ve Doç. Dr. Aslıcan Kalfa Topateş’e (Pamukkale Üniversitesi) çok teşekkür ederim. Ayrıca kaynaklarıyla ve görüşleriyle tezime destek sağlayan hocalarım Yıldırım Koç’a (ODTÜ ve Tekgıda-İş Sendika Akademisi) ve Prof. Dr. Şuayip Çalış’a (Sakarya Üniversitesi) teşekkür ediyorum.
Teşekkür listesinde oldukça fazla kişi ve kurum var. Ancak özellikle gerek sağladığı araştırma olanakları gerekse dile getirdikleri görüşleri nedeniyle demiryolcuların tamamına sonsuz teşekkür ederim. EDF-ELMS-TÜLOMSAŞ’tan emekli olan ve dönemlerinde sendikacılık faaliyetlerini yerine getiren değerli büyüklerim Dr. Cezmi Karasu’ya, Fahrettin Ersalman’a, Osman Ermez’e, Refik Erbaş’a, Muhittin Yılmaz’a, Nurettin Girginer’e, Mehmet Ali Kayabaşı’na, Osman Bahadır Cemoğlu’na ve ismini paylaşmak istemeyen tüm katılımcılara ne kadar teşekkür etsem azdır.
Diğer taraftan araştırmalarıma olanak sağlayan dönemin TÜRASAŞ Eskişehir Bölge Müdürü Ali Rıza Isın’a, Çağlar Akar ve Ayşe Akar’a, Özgür Uysal’a, Gözde Hatun Şimşek’e, Mahmut Turan’a, Mustafa Bey’e, TÜRASAŞ ve Devrim Müzesi’nin tüm emektarlarına minnettarım. Hepsine sonsuz teşekkürler…
Son olarak araştırma dönemim boyunca bana çalışma yeri sağlayan ağabeylerim Serkan Kıdak ve Melih Kırımlıoğlu başta olmak üzere tüm Kırımlı A.Ş. çalışanlarına, Anadolu Üniversitesi’ne ve değerli aileme çok teşekkür ediyorum.