Kongreler, siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin organlarını, tüzüklerini ve tüm işleyişlerini belirler.

Dernek ve sendika gibi yapıları ifade eden demokratik kitle örgütlerinin ve siyasi partilerin en üst düzey organı olan Genel Kurul, kongrelerde bir araya gelerek çeşitli kararlar alır.

            Kurumların zorunlu ve ihtiyari tüm organlarında görev alacak kişilerin seçimi, tüzüklerde yapılacak değişiklikler, izlenecek strateji ve taktiklerin tamamı Genel Kurul kararıyla belirlenir. Ancak adı üzerinde bu işleyiş, “demokratik kitle örgütlerini” ilgilendirir.

            Günümüzde Türkiye’de birçok demokratik kitle örgütünde ve siyasal partide, kongreler mevcut yönetimin “güven tazeleme” ve yeni dönemi garantileme araçları haline geldi. Özellikle burjuva siyaseti izleyen yapılarda kongreler, genel başkanların gövde gösterisi yapma ve şaşaalı toplantılarla gücünü kitlelere ispatlama işlevinin bir parçası durumunda.

            Örgütlerin tabi oldukları yasalar çerçevesinde belirli dönemler için seçilen yöneticiler, bir sonraki genel kurula kadar yaptıkları çalışmalarla yeniden aday oluyorlar. Demokratik yapılarda adayların faaliyetleri ve genel kurula kadar yürüttükleri politikalar gözden geçiriliyor. Ardından ise Genel Kurul üyeleri (genellikle delegeler) tarafından adaylar arasında seçim yapılıyor.

            Ancak seçimler, son dönemde birçok siyasi parti ve demokratik kitle örgütünde tek adaylı oluyor… Yani mevcut yönetimlerin karşısına yeni adaylar çıkmıyor. Yönetimdekilerin belirlediği liste, genel kurulun fiilen seçmek zorunda oldukları bir yapıyı işaret ediyor.

            Hal böyleyken seçim yapmaya ne gerek var diyecek olursanız, o noktada da mevzuat hükümleri devreye giriyor. Demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olan seçimler -yani genel kurullar- ilgili mevzuat hükümlerine göre belirli periyotlar halinde yapılmak zorunda…

            Peki zaten sonucu belli olan genel kurulların ardından, “kazanan” adaylar neden tebrik ediliyor? Ayrıca bu adaylardan ne bekleniyor? Hele ki mevcut yönetimin listesinde yer alarak, genel kurulda kendisine “görev tevdi edilen”, “tensiplerle” iş başına gelen kişilerin işlevi ne?

            Örgütlerin içindeki güçlü liderlerin belirlediği listede yer almak, o kişilerin de güçlü veya önemli olduğunu mu gösteriyor? Yoksa zaten demokratik bir yarışın söz konusu olmadığı koşullarda o listeye girmenin hiçbir anlamı yok mu?

            Açıkçası günümüzde faaliyet gösteren tüm burjuva partilerinde ve demokratik kitle örgütlerinin büyük kısmında, o listelerde yer almanın hiçbir anlamının olmadığını düşünüyorum. Zira tensip ve tevdi yoluyla görevlendirilen kişiler, aynı yolla bir köşeye atılmaya mahkum kalacaktır.

            Dolayısıyla söz konusu genel kurul üyelerinin temsil ettiği kesimin farklı beklentilere girmesini de anlamlı bulmuyorum. Güçlü liderlerin listesinde yer almak dışında bir çabası olmayan kişilerin, bu listeye girmekten başka başarısı olacağına da inanmıyorum.