Türkiye’de gün geçmiyor ki işçilerin örgütlü mücadelesi cezasız kalmasın… En son olarak Antep’teki Başpınar Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışan işçiler, sefalet ücretlerine karşı örgütlendiler. Patron, Türkiye’de klasik hale gelen bir şekilde işçilerin örgütlenmesini engellemek istedi.
Anayasası’nda ve yürürlükte olan mevzuatında yer alan hükümlere göre, işçilere örgütlenmeyi hak olarak tanıyan devletin bürokrasisi ve yargı oranıysa, söz konusu hakların kullanımı önleme doğrultusunda kararlar aldı ve uyguladı.
İşverenlerin sendikalaşma karşıtı tutum ve davranışları artık bir kural halini almıştı. Ancak ne yazık ki son dönemde bürokrasi de sermayenin bu tavrının parçası olma sürecine hızla uyum sağladı.
Tekstil işçilerinin sendikal örgütleri arasında yer alan Birleşik Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen, ilk olarak 14 Şubat 2025 tarihinde gözaltına alınmıştı. Ardından serbest bırakılan Türkmen, 16 Şubat 2025’te sosyal medya hesabından “patronların isteğiyle bir kez daha gözaltına alındığını” belirtti.
Sendikada gerçekleştirilen toplantı sırasında gözaltına alınan Mehmet Türkmen, mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Suç unsuru olarak gösterilen fiillerse “çalışma hürriyetinin ihlali” ve “suç işlemeye tahrik”.
Özetle Türkiye’de işçilerin insan onuruna yaraşır iş ve çalışma koşulları için mücadele etmesi ve sendikal faaliyetlerde bulunması “suç” olarak değerlendirildi…
Tüm bu süreçte en çok dikkat çeken hususlardan birisi, işverenin işçilerle girdiği tartışmada “sen bir yevmiyenin peşinde koşan adamsın” sözü oldu. Oysa işçilerin kendisinin ve ailesinin yaşamını idame ettirebilmek için başka neyi var ki? Bir yevmiye, alın teriyle yaşamını kazanmak zorunda olanlar için o kadar büyük bir anlam taşıyor ki… Ancak gel gelelim bunu hayatı boyunca o alın teri üzerinden servet biriktirenlere anlatmak imkânsız! Üstelik bu imkânsızlık, her geçen gün daha da içinden çıkılamaz bir hal alıyor.
İnsan onuruna yaraşır bir yaşam talebi, gözünü kâr hırsı bürüyen bir kesim tarafından her geçen gün daha da anlamsız görülüyor. Bu absürtçe tutum, ne yazık ki kamu bürokrasisi tarafından da destekleniyor.
Valilik tarafından alınan 15 günlük eylem yasağı kararı, kamu bürokrasisinin sermaye hoyratlığına verdiği desteği açık bir biçimde destekliyor. Mehmet Türkmen, bu durumu fiili bir OHAL rejimine benzetiyor.
Sermayeyle bürokrasi arasındaki bu anlaşma, işçilerin örgütlü mücadelesini önlemek için hudutsuzca önlem alınmasını beraberinde getiriyor. Yasalarda örgütlenmeyi engellemeye çalışan işverenlere cezai yaptırım öngörülmesine rağmen, ilgili hükümleri göz önüne almayanlar, sendikal faaliyetleri taktıkları anlamsız kılıflarla cezalandırmaya çalışıyor.
Örneğin Türk Ceza Kanunu’nun 118’inci maddesinde sendikal faaliyetlerin engellenmesine yönelik hapis cezası hükmü yer alıyor. Ancak buna ilişkin yürütülen herhangi bir soruşturma ya da yaptırım uygulandığına şahit olamıyoruz…
TÜSİAD Meselesi
Muhalefet tarafındaki bir kesim de eşitsizler arasında süren bu çatışmayı görmezden geliyor ve TÜSİAD’ın çıkışını, işçi sınıfı hareketinden “daha cesur” buluyor…
TÜSİAD’ın sermayedar sınıfın çıkarını gözetmesi, sınıfsal yapısı gereği oldukça doğal… Ancak “sosyal demokrasi” ekseninde hareket ederek işçilerin iktisadi çıkarlarını iyileştirmeye yönelik popülist söylemlerde bulunurken, işçi sınıfı hareketine hiç bakmadan TÜSİAD’ın çıkışını takdir etmek büyük bir çelişkidir.
Günümüzde işçiler, endüstri ilişkilerinin diğer iki tarafı olan devlet ve işveren tarafından yoğun bir denetim ve disiplin altında tutuluyor. Böylesi koşullarda işçilerin sınıfsal mücadelelere girmesi, sendikal örgütlenmeye ve iş uyuşmazlıklarında barışçıl/mücadeleci çözüm yollarına başvurabilmesi dahi mucize haline geldi. Ona rağmen mucizeleri arayan işçi sınıfı hareketini göz ardı ederek, sermaye örgütlerini takdir eden bir tavra bürünmek çok da makul gözükmüyor…
İnsan onuruna yaraşır çalışma ve yaşam koşulları talebi için mücadele ederken “suçlu” ilan edilen Mehmet Türkmen’in serbest bırakılması ve adaletin derhal tecelli etmesi temennisiyle…
Prof. Dr. Fethi Heper’e Saygıyla…
Eskişehirspor’un ve Türk futbolunun efsanesi, Maliye alanının duayen hocası Prof. Dr. Fethi Heper’i en derin saygılarımla anıyorum. Kırmızı Şimşeklerin bu yıl alacağına inandığımız şampiyonluğun, Fethi Hocamıza şimdiden armağan olmasını ümit ediyorum.