Anadolu Üniversitesi’ne bağlı Açıköğretim Fakültesi (AÖF), özellikle 2014 yılından bu yana sistemli bir biçimde geriye götürülüyor.

Öyle büyük bir organizasyon ki bu fakülte, devasa bir bütçe ile taşınmaza sahip ve dünya çapında örnek alınıyor.

Daha net anlaşılması için şu bilgiyi vereyim: AÖF’nin, 2014 yılına kadar 1 milyon 440 bin öğrencisi, 1,5 milyar dolar nakit rezervi ve yıllık 500 milyon dolar geliri vardı.

İşte bu para, birilerinin gözlerini kamaştırdı ve AÖF’yi hedef haline getirdi.

*

AÖF’nin geriye doğru gidişi, aslında Türk Dünyası Kültür Başkenti (TDKB) sürecinde başladı. Güya Eskişehir’i, 2013’te, Türk dünyasının kültür başkenti yapmışlardı. Yapmışlardı yapmasına da ne yerel yönetimlere sordular ne sivil toplum kuruluşlarından görüş aldılar. Ankara istedi, Eskişehir bir gecede TDKB oluverdi.

Oldu olmasına da etkinlikler için para gerekiyordu. Hemen bir ajans kurdular, adını da Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı koydular. Para toplayabilecekleri kuruluşların yöneticilerini de talimatla ajansın yönetim kurulu üyesi yaptılar. Dahası, ‘alakasız’ bir genel sekreter ve ‘farklı yetenekleri olan’ insanlarla süreci yönettiler. Bu noktada bir not düşeyim. Ajansın yönetim kurulunda dönemin Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen de vardı. Büyükerşen, TDKB sürecine güvenmediği için üyelikten çekildi.

Her neyse… Ajansın yönetim kurulunda dönemin Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Davut Aydın da vardı. Rektör Aydın’dan, AÖF’nin parasını istediler! Bu isteğe, kamuoyundan birkaç cılız ses dışında örgütlü bir itiraz yapıldığını hatırlamıyorum. Sonunda AÖF’nin yüklü miktarda parası TDKB Ajansına aktarıldı.

*

Yıllar sonra, dönemin rektörü Davut Aydın dikkat çeken bir açıklama yaparak adeta günah çıkarttı. 2010 yılında, yani 15 yıl önce başlatılan URAYSİM projesinin 2014’e kadar tüm işlemlerinin tamamlandığını, proje için ise 180 milyon doları Devlet Kamu İç Borçlanma Senetlerine yatırdıklarını söyledi.

Aydın, TDKB Ajansının o parayı istediğini, vermeye yanaşmayınca dönemin tartışmalı Valisi Güngör Azim Tuna’nın resmi yazı göndererek ve Vakıfbank İBAN’ı vererek paranın yatırılması talimatını verdiğini ifade etti.

Davut Aydın, Vali’ye direndiğini ancak bu sefer Bekir Bozdağ tarafından benzer bir talimat yazısının gönderildiği beyan etti. Aydın, paranın URAYSİM için bloke edildiğini, TDKB Ajansı’nın denetimden uzak olduğunu, öğrencinin parasını ajansa vermek istemediğini Bekir Bozdağ’a da ilettiğini açıkladı.

Fakat günün sonunda istenen paradan da fazlasının, yani o günün 210 milyon dolarının TDKB ajansının hesabına yatırıldığını kaydetti. Sonraki süreçte herhangi bir paranın daha üniversite tarafından ajansa aktarılıp aktarılmadığını bilmediğini de ekleyerek “parayı vermeye yanaşmayınca rektörlüğüm bitti, başka rektör atandı, yeni yönetim parayı gönderdi” dedi.

Davut Aydın ayrıca şunu da net ifadelerle vurguladı: “URAYSİM’in ipini Türk Dünyası Kültür Başkenti çekti, idam fermanını imzaladı. URAYSİM’in idam fermanı Türk Dünyası tarafından çekilmiştir. Oraya bir mezar koysunlar, bunun başına doğum tarihi 20 Ocak 2010, ölüm tarihi 20 Ocak 2014 yazsınlar. Altına da idam fermanını imzalayan Türk Dünyası Kültür Başkenti diye yazsınlar. URAYSİM’in gidişi bu, tablo bu.”

*

Davut Aydın’ın aktardıkları, Türk Dünyası Kültür Başkenti dayatmasının Eskişehir’e vermiş olduğu zararlardan yalnızca bir tanesi. İlerleyen günlerde TDKB’ye ayrı bir sayfa açarak detaylı değerlendirme yaparız. En azından şu soruyu sorarız: O dönem TDKB Ajansı’nın faaliyetleri ile günümüzde ajansın devamı niteliğinde olan Türk Dünyası Vakfı, tıpkı Yunus Emre Vakfı’nın incelendiği gibi incelense faydalı olmaz mı? Doğru iş yapılmadıysa ortaya çıkar, yanlış iş yoksa da kartopu gibi büyüyen iddiaların asılsız olduğu anlaşılarak tartışma biter.

*

Asıl konumuza geri dönelim.

Açıköğretim Fakültesi’nin iştah kabartan parasına…

Yukarıda detaylarıyla anlattım, AÖF’nin parası ilk olarak TDKB Ajansı eliyle alındı.

Daha sonra baktılar, parayı almak için sürekli bir bahane uydurmak yerine, AÖF’nin parasının düzenli olarak Ankara’ya aktarılmasına karar verdiler!

Kısacası, öğrenciler sayesinde oluşan bütçe, öğrenciler, Eskişehir ve bilim adına kullanılmıyor artık; Ankara’nın o parayı nasıl değerlendirdiğini siz düşünün.

*

Ve daha yenilerde ciddi bir iddia ortaya atıldı.

İddiayı ortaya atan isim CHP Eskişehir Milletvekili Jale Nur Süllü.

Süllü özetle, AÖF’nin akademik kadrosunun dağıtıldığını, akademik programlarının kapatıldığını, binalarının ise satışa çıkarıldığını aktarıyor ve şu soruyu yönlendiriyor: Açıköğretim Fakültesi tasfiye mi ediliyor?

Süllü, konuya ilişkin hem Meclis Araştırma Önergesi verdi hem de son gelişmeler ile ilgili Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in yanıtlaması istemiyle sorular sordu.

*

Şuna eminim: Süllü’nün araştırma önergesi AK Parti ve MHP oylarıyla reddedilir. Yusuf Tekin’in ise lütfedip Süllü’nün sorularını yanıtlayacağı konusunda şüphelerim var.

*

Bu noktada, MIH sütunları aracılığıyla konunun direkt muhatabı olan YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar ile Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel’e kamuoyu adına ben de soruyorum: Açıköğretim Fakültesi’nde geçmişten bugüne kadar yaşanan mali gelişmeler ve bugün ortaya atılan tasfiye iddialarına ilişkin ne söylersiniz?

*

MIH sütunlarını kapatırken son söz olarak şunu ifade etmek isterim: Türkiye’nin tüm başarılı üniversiteleri gibi Anadolu Üniversitesi de sistemli bir biçimde işlevsizleştiriliyor. Üniversiteyi yıllar içerisinde parça parça böldüler, önde gelen hocaları özel üniversitelere gitmek mecburiyetinde bıraktılar, döner sermayeyi ortadan kaldırarak hocalarını motivasyon kaynağını bitirdiler, projelere bütçe çıkarmamakta ısrar ettiler, adrese teslim kadrolar açtılar, liyakatsiz rektör atamaları gerçekleştirdiler, öğrenci kulüplerini baskı altına aldılar, Açıköğretim Fakültesini güçsüzleştirdiler ve daha pek çok olumsuz unsura imza attılar, hepsini yazmaya lüzum yok. Kısacası, Anadolu Üniversitesi’ni adeta bir sosyal bilimler lisesi haline getirdiler!

Peki, değdi mi?

Cehalet için evet.

Bilim can çekişiyor.