Bu sıra tek gündem maddemiz siyasal kriz. Sürecin gelişimini kısaca aktarmak faydalı olacak.

2023 genel seçimleri sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan yine istediğini aldı.

Sonrasında CHP’nin kurultayı gerçekleştirildi, Özgür Özel genel başkan seçildi.

Bununla beraber bir normalleşme süreci başlatılmak istendi.

Gerekçe olarak Türkiye’nin kutuplaşması gösterildi.

Bu normalleşme veyahut yumuşama çalışmasının iktidara yaradığını savunanlar oldu.

2024 yerel yönetimler seçimlerinde bu sefer Erdoğan kaybetti, üstünlük CHP’ye geçti, CHP birinci parti oldu.

Bununla beraber yurt genelinde erken seçim talepleri yükselmeye başladı.

Fakat yumuşama süreci ağır bastı, hatta Özgür Özel ile Erdoğan görüşmesi gerçekleşti.

Dolayısıyla Erdoğan, CHP’yi de arkasına alarak, yurttaşların istediği erken seçim gündemini bastırdı; bununla beraber tartışılan lider olmaktan da çıktı!

*

Normalleşme süreci devam ederken, muhalefet partileri, arka planda ciddi bir oyun kurulduğunun farkında değillerdi ya da farkındaydılar ama ses çıkarmadılar.

Sözüm ona, iktidar ile muhalefet sevişirken bir anda ne oldu?

Devlet Bahçeli çıktı, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ile DEM açılımı yaptı ve bununla beraber yeni bir çözüm süreci başladı.

Bu süreç kurgulanırken Batı ile uluslararası ilişkiye girmemek, Ortadoğu planının içerisinde yer almamak mümkün mü?

Çözüm süreci devam ederken bir anda ‘Kent Uzlaşısı dosyası’ açıldı, Esenyurt Belediye Başkanı CHP’li Ahmet Özer tutuklandı, belediyeye kayyum atandı.

Hemen ardından Beşiktaş Belediye Başkanı CHP’li Rıza Akpolat tutuklandı. Yerine belediye içerisinden bir meclis üyesi bakıyor.

Sonrasında Beykoz Belediye Başkanı CHP’li Alaattin Köseler tutuklandı.

Tüm bu tutuklamalarla beraber, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklamasına kadar gidecek olan yol açılmış oldu.

*

Doğal olarak normalleşme bir anda sona erdi.

Muhalefet tehlikenin farkına varmaya, vatandaşların talebi olan erken seçimi dillendirmeye başladı.

CHP, cumhurbaşkanı adayını belirlemek için önseçim yapacağını ilan etti.

Erdoğan’ı bir kere Beylikdüzü’nde, üç kere de İstanbul’da olmak üzere toplamda üst üstte dört kere yenen ve bugüne kadar girdiği hiçbir seçimde mağlup olmayan Ekrem İmamoğlu, önseçime girmek için başvuru yapan tek isim olarak kayıtlara geçti.

Bu anlamda yurt genelinde etkili toplantılar yapmaya başladı. Toplantılar, vatandaşların heyecanını ve erken seçim talebini daha da arttırdı.

Son anketler, seçmenin yüzde 65’inin erken seçim istediğine ve mevcut iktidardan memnun olmadığına işaret ediyordu. Belki bu oran, şu an yaşıyor olduğumuz siyasi kriz günlerinde daha da arttı.

*

Derken bir akşam, Erdoğan’ın rakibi olan Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edildi.

Hemen bir sonraki günün şafağında ise İmamoğlu ile çalışma arkadaşları gözaltına alındılar.

Bu da yetmedi, Şişli ile Beylikdüzü’nün CHP’li belediye başkanları da gözaltına alınan isimler arasına girdiler.

Ve CHP’nin cumhurbaşkanlığı ön seçiminin olacağı gün tutuklandılar. Şişli Belediyesi’ne kayyum atandı.

İmamoğlu’nu terör suçlamasından serbest bıraktılar, mali suç iddiasıyla tutukladılar; şimdilik İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanma tehlikesi kalmadı.

Peki, İmamoğlu için neden kayyuma giden yol açılmamış olabilir? Ekonomi daha da darmadağın hale gelebileceği için olabilir, halk hareketlerinin daha da genişleyeceğinden çekinilmiş olabilir, uluslararası dengeler olabilir.

*

Peki, DEM belediyelerine de cayır cayır kayyum atanırken, DEM’liler niçin böylesine derin bir siyasi kriz atmosferinde ortada gibi, hatta yönleri daha çok AK Parti ve MHP’ye dönük duruyorlar?

Nedeni basit. Devlet Bahçeli’nin başlattığı, iktidarın destek verdiği yeni çözüm sürecinden pek memnunlar.

Öyle memnunlar ki terörist başının posterleriyle, dev ekranda yayınlanan yüzü ve konuşmalarıyla, sözde kürdistan bayraklarıyla Yenikapı’da kutlama yapıyorlar! ‘Ne yapsınlar talimatı uygulayan’ devletimizin gözbebeği polisleri de, onların güvenliklerini sağlıyorlar.

*

Öte yandan, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla beraber yaşanan derin siyasi krize tepki göstermek, kötü ekonomik koşullara ses yükseltmek ve demokrasiye sahip çıkmak için Anayasal hakları olan gösteri ve yürüyüş haklarını taşkınlık çıkarmadan kullanmak isteyen halkın çocukları zaman zaman engellenmek isteniyorlar, ana akım yayın kuruluşları ve kiralık sosyal medya trollerince öcü gibi gösteriliyorlar.

*

Burada bir sakatlık yok mu?