Yerel seçimler yaklaşıyor. AK Parti’de aday adaylığı için çok sayıda isimler gündemde.
Henüz resmi açıklama yapan Odunpazarı Belediye Başkanlığı için Hasan Hüseyin Köksal ve Ali Acar, Tepebaşı Belediye Başkanlığı için Ahmet Sivri var.Büyükşehir Belediye Başkan aday adaylığı içinde 5-6 kişinin adı dolaşıyor. Ancak henüz açıklama yapan olmadı.
İl Başkanı Süleyman Reyhan ve AK Parti Milletvekilleri Ayşen Gökçen ile Fatih Dönmez, 'Eskişehir'in AK Belediyeciliğe ihtiyacı var. 2024 Eskişehir için çok önemli bir dönüm noktası olacak. 2024'de de çok önemli bir adım olacak teşkilatlarımızı görüyorum teşkilatlarımızda ki gayretleri görüyorum, bu gayretin karşılığını da görüyoruz' diyorlar.
31 Mart 2024 de yapılacak yerel seçimde AK Parti merkezdeki üç belediyeyi de alabilir mi? Özellikle 20 yıldan beri çok istemesine! Rağmen kazanamadığı Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanabilir mi?
Eskişehir 20 yıl öncesinin Eskişehir'i değil.
AK Partililer beğenmese de CHP'li Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in, geçen 24 yıllık süreç içerisinde Eskişehir'i nereden nereye getirdiğini tüm Türkiye biliyor. Türkiye'nin hangi iline giderseniz gidin; 'Eskişehir Avrupa Şehri olmuş. Yılmaz Büyükerşen gibi bir başkana bizim de ihtiyacımız' var diyerek övgüler yağdırıyorlar.
Keza Tepebaşı İlçesi de öyle.
Ahmet Ataç 4 dönemdir belediye başkanı seçiliyorsa insanlar herhalde kaşına-gözüne bakarak oy vermiyor? Yaptığı hizmete bakıyor.
Kazım Kurt iki dönem üst üste Odunpazarını kazanıyorsa demek ki seçmen takdir ediyor.
AK Parti Eskişehir il yönetimine ve milletvekillerine şunun sorgulamasını yapmalarını öneririm.
'AK Parti olarak girdiği ilk yerel seçimlerde Odunpazarı ve Tepebaşı Belediyelerini kazanmıştı. Sonraki seçimde Tepebaşı'nı ve iki dönem sonra da Odunpazarı Belediyesini kaybetti. AK Parti'de olan iki merkez ilçe belediyesi ellerinden gitti. 4 dönemdir de Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday gösterdikleri isimlerde Yılmaz Büyükerşen'in karşısında başarılı olamadılar. Bunun sebebi nedir? Biz nerede hata yaptık? Adaylar mı yetersizdi yoksa seçmene kendimizi mi anlatamadık?'.
100 BİN ÜYESİ OLAN AK PARTİ
NEDEN SEÇİM KAZANAMIYOR?
Zaman zaman AK Parti il başkan ve yöneticileri, 'Eskişehir'de 100 binden fazla üyemiz var. Bu sayıyı artırmak için yeni üyeler yapıyoruz' diye övünüyorlar.
100 bin üyesi olan bir parti Eskişehir'de nasıl olurda belediye seçimlerinde başarısız olur?
100 bin oy garanti! 100 bin üye eşi ve çocuklarıyla en kötü 200 bin oy demek. Annesi, babası veya yakınındaki bir kişi ikna ederek AK Parti'ye oy verdirirse 300 bin oy eder. AK Parti'ye sempati duyup oy verenler hariç. En az 50 bin de öyle oy veren kabul edersek AK Parti'nin Eskişehir de hiç çalışma bile yapmadan göbeğini kaşıya kaşıya Büyükşehir, Odunpazarı ve Tepebaşı'nda seçimleri çok rahat kazanması gerekir.
2019 yerel seçimlerinde AK Parti Eskişehir'de Büyükşehir de 246 bin 579 oy aldı. 100 bin üyesi olmayan CHP ise 285 bin 687 oy almayı başardı.
Demek ki 100 bin AK Parti üyesinden çoğu oy vermemiş. Çok üye yapmak partiye oy getirmediğini bu seçimlerde görmüş olduk.
AK Parti teşkilatlarının hizmetlerini sürekli eleştirdikleri Yılmaz Büyükerşen 5, Ahmet Ataç 4, Kazım Kurt ise 2 dönemdir seçmen tarafından takdir görüyor.
Demek ki CHP doğru isimleri aday gösteriyor.
* * *
Yanlış anlaşılmasın.
AK Parti'nin Büyükşehir, Odunpazarı ve Tepebaşı Belediye Başkanlığı için aday yaptığı isimlerin 'yanlış isimler' demiyorum.
Seçmen tarafından sandıkta kabul görmediğine rağmen Eskişehirlilerin belediye başkanı adayı olarak kabullenmediği isimler.
Bu nedenle AK Parti'nin Eskişehir de özellikle 2024 yerel seçimleri öncesinde AK Partililer, 'Eskişehir'in neye ihtiyacı var biliyor musunuz? AK Belediyeciliğe ihtiyacı var' diyorlar.
Eğer gerçekten Eskişehir merkezdeki üç belediye başkanlığını kazanmak istiyorlarsa bunun için bugünden 2024 yerel seçimlerinde belediye başkanı aday göstereceği isimler başta AK Parti üyeleri olmak üzere bu şehide yaşayanlara sorarak belirlemeli.
Teşkilatların ve parti üyelerinin 'bu isimlere oy veririz' diyecekleri adaylar bulunmalı. Yoksa 2024'de AK Parti yine hayal kırıklığı yaşayabilir.
* * *
kazanmanın başlıca formülü önce inanmak
Ülkenin içinde bulunduğu durumun bir başka tanımlaması olabilir mi bilmiyorum, benim gördüğüm resim tam da bu.
Farklı görüşler üzerinden şekillenen siyasi tablodaki ayrıştırmanın en yalın özeti, biz, siz ve onlar başlığı.
Herkesin bir saf tutması bekleniyor, taraf olması isteniyor, öyle yüzeysel değil, etinle kemiğinle de değil, bütün doğruların üstüne bir çizgi çekip, beynine zihnine yeni bir format atıp, teslim olman isteniyor.
Eğer bir savunucuysan, taraf olmanda gerekiyor zaten ama neyi, niçin savunduğunda önemini yitirmemeli. Değişmeyecek doğrular, telafisi olmayacak olan değerler kıymetler var yeryüzünde.
Toplumları diğerlerinden ayıran ve gelişimin değişimin terazisini ayarlamak kendini uyum ve durum açısından güncellemen gerekiyor buna evet ama ortak paydaların mahremiyetine dokunulmadan olursa anlam kazanır bütün bunlar.
Boz yap tahtası gibi deneme yanılma yöntemiyle bir kayboluşun içinde aranan doğrular, elde var olanların kıymetini kabul etmeyen egolar, bizi birbirimize dolayan komutlar, son gerçekliğimizin satır başlarıdır.
Üzerimize yüklenen baskısılar neticesinde, fikir doğurmak, fikir üretmek imkansızlığı gün yüzünde. Herkes kendi gibi düşünülsün istiyor nedense. Böyle bir yaptırım uygulama zihniyeti oldukça, mutsuz amaçsız insanlar çoğalmaya devam edecek. İnsanlık üzerindeki hastalık, ilerleyen evreleriyle korkutucu boyut kazanacak.
Ortaya bir proje koyacaksanız bunun öncesinde bir hazırlık dönemi araştırma bilgilenme evresi geçirmeniz gerekir. Fizibilite çalışması yapılmadan herhangi bir işe başlarsanız başarısızlık olasılığını da göze almış olmalısınız.
Proje olarak kabul edilen ve bir tazelenme zorunluğuyla projeyi tamamlama gayretleri gündemimizin ana konusu.
Malum gündemimiz seçim, siyaset, politika. İyiler, kötüler, başarılı olanlar ve başarısızlıklarının faturasını dünyadan bihaber olanların üstüne kesen kurt adamlar.
Başarıyı değil başardıklarını sahiplenenler başaramadıklarında ise kabullenmeyenler var oldukça bir ileri iki geri debelenir durur insanlık.
Akıl işi değil galiba bu siyaset denilen kavramın içeriğini anlayabilmek!
Bir bütünü parçalamak ve o parçaların her birini farklı düşünceler farklı bakış açılarıyla şekillendiren ideolojilerin, birbirlerine olan tahammülsüzlüklerinin faturasını ödüyoruz. Hem de ne ödeme maddi manevi.
Lider olarak belirlenen ve bir adım olarak öne çıkan herkesin dilindeki söylem, öncelikle kendinden olmayanı örselemek söz cambazlığıyla gömmek. Bunu kim iyi yapıyorsa onu alkışlıyor, tuttuğumuz saftan sinsice bir başka yöne ilişiveriyoruz. O savunucu olduğumuz ideolojilerden kendi kişisel çıkarlarımız söz konusu olduğunda, hiç düşünmeden feragat edebiliyoruz. Vade dilenlere göre yol alıyoruz oysa vaat etmemiz gerekirken. Ne yaman çelişki öyle değil mi?
Savunduğumuz değerlerin içindeki anlamsızlık bizi yanıltan aslında. Verilen komutu çok çabuk benimsiyor olmamız, sorgulama yetimizin olmayışı, şu günlerde içinden çıkamadığımız sorunların nedenleri aslında. Bilinçsizliğimiz cehaletimizin asıl nedeni. Bilinçlenebilmek ise zor iş ve biz kolaycı insanlar hiçbir zaman zoru sevmedik. Bu yüzden kaybetmeye meyilliyiz ve bu yüzden kazanıyor kazanmasını istemediklerimiz.
Yine bir yol yön bulma evresindeyiz, benim duruşum bakış açım net diyenleri artık dikkate almıyorum.
Asıl kendinden emin olduklarını söyleyenler çok çabuk değiştiriyor rotasını. Bin bir saçma sapan bahaneyle kendilerini haklı çıkartmaya çalışanların öngörülerine de inanmıyorum. Hiç kimse kaybedeceğine bile bile bir mücadelenin içine girmez hele ki ipi göğüslemişken.
Kazananların neden kazandıkları ortada, kol kırılsa da yen içerde kalır sözünde olduğu gibi. Diğer türlü kol kırılmadan önce kırıkçı aramaya kalktığınızda alçı tutmayacak bir gerçek sizi bekliyordur. Saflarını belirlediklerini düşünenler ne kadar dürüstler bir zahmet sorsunlar kendilerine. Her kaybedişin bahanesi vardır mutlaka. Ama kazanmanın başlıca formülü önce inanmak sonra savaşmaktır.
* * *
KISSADAN HİSSE:
MUTLULUK NEDİR?
'Mutluluk nedir?' diye sor bir KEDİ'ye,
Ciğer mi der sence?
'Mutluluk sıcacık kucakta sevilmektir' diyecektir bence.
'Mutluluk nedir?' diye sor gözleri görmeyene,
'Görmek' midir der sence?
'Mutluluk her rengi hissedebilmektir' diyecektir bence.
'Mutluluk nedir?' diye sor bir DİLENCİ'ye,
'Çuval dolu para mı' der sence?
'Mutluluk sıcacık bir evde huzurla yaşamaktır' diyecektir bence.
'Mutluluk nedir?' diye sor bir YÜREĞİ PARE'ye,
'Onunla olmak' mıdır der sence.
'Mutluluk, onun mutlu olduğunu bilmektir' diyecektir bence.
Mutluluk, 'sen kimsin' diye sor mutluluğa.
'Neşeliyim, bereketim, sağlığım aşkım' mı der sence.
Mutluluk söz istedi ve dedi ki;
'Ben zor elde edinilenim ne yazık ki'.
İşte o yüzden hep derim ya,
Yüreğinin içine bak, beni daima orada bulacaksın, yeter ki onu oradan,
Kin ve öfkeyle silip atmış olmayasın.
* * *
FIKRA:
Karıştırılan Atlar
Temel ve Cemal birer at alırlar. Ama sürekli karıştırırlar hangisi benim hangisi senin diye. Temel'in aklına bir fikir gelir der ki:
- 'Cemal, atın birinin kulağını keselim o zaman karıştırmayız belki.'
Atın kulağını keserler ama yine karıştırırlar. Temel der;
- 'Ula yine karıştırayruz. Bari öbür kulağını da keselim.'
Hayvanın öbür kulağını da keserler. Yine karıştırırlar. Temel der ki;
-' Kuyruğunu da keselim, belki o zaman karıştırmayız.'
Kuyruğunu da keserler hayvanın. Tekrar karıştırırlar.
Ve Temel sonunda der ki:
- 'Ula Cemal! Hayvanın kulağını kestik karıştırdık. Öbür kulağını kestik yine karıştırdık. Kuyruğunu kestik ama hala karıştırıyoruz. En iyisi sen siyahına bin ben beyazına bineyim.'
* * *