1. Dünya Savaşı 11 Kasım 1918’de sona ermiş, Almanya’nın yanında yer alan Osmanlı İmparatorluğu’da mağlup kabul edilmişti...

Tarih 15 Mayıs 1919
Yunan İşgal Kuvvetleri İzmir'de Konak Meydanı'na çıktı...
İzmir'de ikamet eden Osmanlı'nın Rum vatandaşları, yerli işbirlikçileri ve hainler Efsun Alayını Yunan bayraklarıyla ve 'Zito Venizelos' tezahüratlarıyla coşku içinde karşıladı...
Ne varki o anda kalabalığın arasından bir kurşun sesi duyuldu. Efsun Alayı'nın en önünde bayrak taşıyan Yunan palikaryası cansız yere yığıldı. Bir an yaşanan kargaşa sonunda o kurşunun sahibi olan genç bir gazeteci oracıkta şehit edildi...
Gerçek ismi 'Osman Nevres' olan ve bilinen adıyla 'Hasan Tahsin'in namlusundan çıkan o kurşun Kurtuluş Savaşımızın da 'İlk Kurşunu' oldu...
Yunanlıların İzmir'e çıktığı gün yani 15 Mayıs 1919'un akşamı genç bir Osmanlı Paşası, yanında vatansever 23 arkadaşıyla Bandırma adında köhne bir vapurla İstanbul Boğazı'ndan geçerek Karadeniz'in azgın dalgaları arasında Samsun'a doğru yola çıktı...
İşte Çanakkale Savaşlarında ismi duyulmaya başlayan ve yüreği vatan sevgisiyle dolu, sonraki yıllarda büyük zaferlere imza atacak olan o kahraman zabitin adı 'Mustafa Kemal'di...'
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının stratejisi belliydi.
Önce Vatan parolasıyla yola çıkan birbirinden değerli insanların tek hedefi önce bütün Anadolu'yu tek bir hedef altında örgütlemek, düzenli ordu kurmak ve yaklaşık iki yıl içinde Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatmaktı...
Samsun'dan yola çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşları öncelikle yerli kanaat önderleriyle o yörelerde yaşayan çeşitli kesimlerden sözü geçen isimlerle iş birliği içinde büyük bir çalışma başlattı...
Önce 21 Haziran 1919'da önce milli mücadelenin temel taşı olarak kabul edilen 'Amasya Tamimi' yayınlandı...
Ardından 33 Temmuz 1919'da 'Erzurum Kongresi' ve 4 Eylül 1919'da başlayan 'Sivas Kongresi' ile süreç büyük ölçüde tamamlandı...
Yaklaşık iki yıl süren hazırlık safhasında milli mücadeleye hazırlanan ordumuz düzenli ve disiplinli hale getirildi.
Araç, gereç, erzak ve silah anlamında imkanlar el verdiğince eksikler tamamlanmış sıra vatan savunmasına gelmiştir...
İngiltere'nin araç, gereç, silah gibi her türlü desteğini alan Yunan Ordusu bu süreç içinde Polatlı yakınlarına kadar gelerek istila ettiği yerlerde Türk halkına tam bir mezalim yaşatmaktadır...
***
Nihayet Milli mücadele startı verildi...
İnönü, Eskişehir, Dumlupınar Kütahya bölgelerini kapsayan Birinci İnönü ve hemen ardından 26-31 Mart 1921 tarihleri arasında yaşanan İkinci İnönü Savaşları yeni kurulacak devletin oluşturduğu düzenli ordunun kazandığı ilk muharrebeler oldu...
Ardından 23 Ağustos 1921 tarihinde başlayan ve 22 gün 22 gece süren Sakarya Savaşı 13 Eylül 1921 tarihinde zaferle sona erdi...
Kazanılan bu ilk zaferler Türk ordusunda subayından erine kadar büyük bir özgüven kazandırmış karşısındaki Yunan orduları ise geri çekilmek zorunda kalmıştı...
Artık sıra İngiliz maşası işgalci Yunan Ordusu'na son darbeyi vurmaya gelmişti...
Mustafa Kemal Atatürk komutasındaki Türk Ordusunun 26 Ağustos 1922'de Afyon- Kocatepe'de başlayıp 30 Ağustos'ta zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Çanakkale zaferinden sonra dünya tarihinin gördüğü en büyük kahramanlık destanlarından biri olarak tarihe geçti...
Diğer tarafta ise Gaziantep, Urfa ve Maraş'ta yerli halktan oluşan milis kuvvetleri büyük kahramanlıklar göstererek Fransız güçlerini söküp atmıştı...
Güneyde ise Antalya'yı istila eden İtalyanlar fazla bir direniş göstermeden pılı pırtıyı toplayıp sessizce ülkeyi terk etti...
***
Ulusal Kurtuluş Savaşı başarıyla noktalanmış sıra yepyeni bir ulus devlet kurma aşamasına gelmişti...
Ama 620 yıllık bir İmparatorluğun tortularını temizlemek öyle kolay halledilecek bir iş değildi...
13 milyonluk ülkenin 11 milyonu kırsal bölgelerde ve köylerde yaşamaktaydı...
Erkeklerin yüzde 7'si, kadınların ise binde 4'ü okuma yazma biliyordu...
Anadolu'da yoksulluk, fakirlik, cehalet had safhadaydı...
Fabrika, hastane, okul yok denecek kadar azdı.
Bir taraftan iç isyanlar ve gerici akımlar kol geziyordu...
Diğer taraftan harf ve kıyafet devrimi, tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılması en önemlisi de inanç özgürlüklerini güvence altına alan laikliğin bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyordu...
Özetle Atatürk'ün işi daha bitmemişti hatta onu daha büyük zorluklar bekliyordu...
Yanındaki arkadaşları baştan beri Atatürk'ün saltanatı tekrar getireceğini tahmin ediyordu. Ama yüce önder 28 Ekim 1923 tarihinden bir gün önce kafasındaki en önemli şeyi arkadaşlarına şöyle açıklıyordu: 'Efendiler yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz...'
Peki Cumhuriyet neydi?
Cumhuriyet en başta kul olmaktan çıkıp insan olmaktı...
Eşitlik ve adaletti. Özgürlüktü. Medeniyetti...
Kimsesizlerin kimsesiydi...
Eğitimdi. Cehaletin karşısındaki en büyük engeldi...
Fırsat eşitliğiydi. Medeni hukukun hayat bulmasıydı...
Çağdaş ülkelerin seviyesine gelmenin şifresiydi...
Kazanılan İstiklal Savaşı daha sonra yaşanan bütün zorluklara rağmen
Atatürk tarafından Cumhuriyetle taçlandırıldı...
***
Son yıllarda çeşitli çevrelerin çirkin saldırılarına ve acımasız eleştirilerine uğrayan, yüce önderin 'En büyük eserim' dediği ve gençliğe emanet ettiği '100 yaşına giren Cumhuriyet'e' sahip çıkmak ve onu sonsuza kadar yaşatmak unutmayalım ki; her Türk gencinin birinci vazifesidir...
'NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...'

* * *