Karısını bey oğluyla yatarken gören Karacoğlan, kahrından Dedeler Köyü'ndeki Yedi Uyurlar Mağarası'na girip bu dünyayı terk etmişti. Hızlı bir değişim yaşasa da Tarsus geçmişin bazı izlerini koruyor. Bugün tarihi sokaklarında, kervansaraylarında, hanlarında yürüyüşe çıktığınızda, hayal gücünüzü de kullanıp geçmişin izlerini sürebilirsiniz.
Kireç taşları daha dün konmuş gibi duran, yalnızca zamana değil kışın kara yazın güneşe, rüzgar ve yağmura hala direnen Roma yolunda yürüdüm bir süre. Ne ayrık otları hakkından gelebilmişti ne de toprak. Üzerinde yemyeşil çimenler bitmişti belki, ama bugün bile ıssızlığın ortasında sanki bir menzile erişecekmiş gibi duruyordu. Buraya gelirken antik çağda İç Anadolu'yu Kilikya'ya bağlayan 'kapılar'dan geçmemiştik gerçi, o kapılar İncil'de anlatıldığı kadar dardı. İki yanından yükselen sarp kayalar gökyüzünü kapatıyordu. Yine de, Toroslar'ı aşıp düze inmenin getirdiği o rahatlama duygusunu, yolun bitimindeki anıtsal kapının altından geçip aşağıda göz alabildiğine uzanan verimli tarlaları, ırmakları, köyleriyle Tarsus Ovası'nı ve Akdeniz'in köpüklü kıyılarını görmenin coşkusunu derinden hissettiğimi itiraf etmeliyim. Derken bir atlı göründü ufukta. Uzaktan heyal meyal seçilebiliyordu. Yaklaşınca atın üzerindeki köylü kadını fark ettim. Başında yemenisi, iki yandan sarkan heybeleriyle Sağlıklı'ya doğru geçip gitti yanımdan. Kan ter içindeydi. Atı da öyle, yorgunluktan ağır aksak gidiyor, nalların taşta çıkardığı gürültüden başka ses duyulmuyordu. Demek ki, çevrede yaşayan köylüler tarafından hala kullanılıyordu yol. Aradan geçen bunca zamana karşın, artık bütün yollar Roma'ya çıkmasa da bir menzile varıyor, insanları bir yerden bir başka yere götürüyordu.
GEZGİNLERE ASUR NASİHATI
W. M. Ramsay, Aziz Pavlus'un Kenti Tarsus adlı kitabında şöyle yazıyor: 'Tarsus doğayı kendi amaçlarına boyun eğmek zorunda bırakmış, kendi nehrini, limanını, denize erişimini, dağların diğer tarafına geçen yüksek teknoloji ürünü yollarını kendisi yapmıştı; doğanın yardımıyla da, ovanın boğucu nemli sıcağı ile, tepelerin serin ve daha hafif atmosferini ya da yukarı Toros bölgesinin daha sert havasını dengeleyebilmekteydi. Doğanın yasalarını ve yöntemini inceleyerek, doğaya egemen olmayı öğrenmişti. Kenti yaratan insanın kendisiydi.'
Sonradan İsa Mesih'in öğretisini yaymak, 'sevinçli haber'i insanlara müjdelemek için yollara düşecek Aziz Pavlus işte bu coğrafyada doğmuş, antik çağ Anadolusu'nun en önemli kentlerinden Tarsus'ta başladığı öğrenimini Kudüs'te, dönemin en bilgin hocalarından Gameliel'in dizi dibinde sürdürmüştü. 1993'te ortaya çıkarılan kentin tam ortasındaki bir başka yolu, balık sırtı biçimindeki geniş caddeyi de arşınlamıştı gençliğinde. Kimbilir, caddenin bitiminde heybetle dikilen Saradanapal'in heykeline dalıp gittiği de olmuştu belki. Strabon'un anlattığına göre, kaidesine Asur dilinde kazınmış 'Ey yolcu, ye, iç, yaşamaya bak. Gerisi boş' ibaresinin anlamını da sorgulamıştı.