Tarih boyunca süren sosyal sınıflar arasındaki savaşların sonunda, içinde bulunduğumuz toplumsal formasyon ortaya çıktı. Bu toplumsal formasyonda yönetilecek olanlar, yönetecek kişileri ve siyasal partileri seçme hakkını elde etti.
Seçme ve seçilme hakkının elde edilmesi, işçi sınıfının siyasal mücadeleleri sonucuna bağlıydı. İngiltere’deki işçilerin 1830’lu yıllarda genel oy hakkı talebiyle başlattıkları kampanyalar ve mücadeleler, demokrasinin gelişmesinde anahtar role sahip oldu.
Çartist hareket olarak ifade edilen mücadeleler, genel oy hakkına erişimi doğrudan sağlamasa da ilerleyen dönemde işçilerin parlamentoda yol alabilmesinin temelinde yer aldı. Öyle ki Çartizm ve ardından gelen işçi mücadeleleri sonunda, İngiliz İşçi Partisi 20. yüzyılda Muhafazakâr ve Liberal Parti’ye alternatif olabildi.
Seçmek, daha doğru ifadeyle seçebilmek, egemenliğin kimde olduğunu gösteren en önemli unsurdur. Cumhuriyet, ulusun egemen olduğu yönetim biçimini ifade eder. Türkiye, inişli-çıkışlı da olsa günümüze kadar cumhuriyet rejimiyle idare edilmiş bir ülkedir. Devlete cumhuriyet unvanını kazandıran ilkeyse, hiş kuşkusuz egemenliğin ulusa ait olmasıdır.
Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğu cumhuriyet rejiminin güvencesiyse, kanun önünde eşitlik ilkesidir. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı, herkesi kanun önünde eşit olmasının ön koşuludur.
Bir yerde yargı bağımsızlığı tehlikeye girer, hukukun üstünlüğü sorgulanmaya başlarsa kişilerin kanun önündeki eşitliği prensibi sekteye uğrar. Dolayısıyla cumhuriyet rejiminin devam edip etmeyeceği de belirsiz hâle gelir. Cumhuriyet rejiminin risk altında olduğu ortamdaysa egemenlik krizi baş gösterir.
Yazının buraya kadarki kısmı, vatandaşlık bilgisi, hukukun temel kavramları veya hukuka giriş gibi derslerdeki teorik bölümlerin klasikleşmiş söylemleridir. Ancak ne yazık ki Türkiye, asgari düzeydeki hukuksal prensiplerden günbegün uzaklaşıyor.
Türkiye’deki ulusal egemenlik, 1980’li yıllardan itibaren “neoliberal dünya düzeninin” boyunduruğuna bağlı olarak risk altındaydı. Ancak son dönemde egemenlik krizi, Yeni-Osmanlıcı bir otoriter rejim sonucu ortaya çıkıyor.
2017 yılındaki referandum sonucu yapılan Anayasa değişikliğiyle kurulan başkanlık sistemi, içinde bulunduğumuz süreçte cumhuriyet rejiminin akıbetini doğrudan etkiliyor. Cumhurbaşkanı adaylığındaki en güçlü isim olan Ekrem İmamoğlu’nun, siyasi olduğu şüphe götürmeyen bir yargı kararıyla tutuklanması, cumhuriyetin devamına ilişkin şüpheleri giderek derinleştiriyor.
Fiilen egemenliği al aşağı edilen kitleler, ulusal egemenliğin resmen de yok edilmesi riskine karşı sokaklarda ve meydanlarda mücadele veriyor. Kitlelerin temel motivasyonu, kişilerden ve siyasi partilerden bağımsız olarak, yönetenleri bir daha seçemeyecek duruma gelme ihtimali…
Zira işçi sınıfının ekonomik, sosyal ve siyasal haklarını koruması ve geliştirmesi, doğanın ve hayvanların korunması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, fırsat eşitliğinin ve sosyal adaletin tesis edilmesi, tüm çocukların eşit şartlarda büyüme hakkına sahip olması gibi birçok talep yalnızca demokratik hakların korunmasıyla mümkün!