Eğitimin şart olduğunu savunma sebebimiz her anlamda yaşamın kurallarının da farkına varma amacıdır. Demokrasi, belirli bir sayının çoğunluğa yenilmesi değil , oran ne olursa olsun kaynaşma ve yeni yapılanmanın daha dikkatli olmasıdır. Fikirler, itaatkar bir toplum kurmak için çeşitli süzgeçlerden geçirilir, özgürlüğün cezası ise farklı biçimlerde kesilir. Söylemeye çalıştığım, hakim düzenin kaos olmasını, insanların canları ne isterse onu yapmasını veya öğrenci ve öğretmenlerin beraberce varolduğu koşullara özen göstermemesini öğütlemek değil. Bunlar elbette ki önemlidir, fakat bazı şeylere özen göstermek ile dayatılmış itaat birbirlerinden oldukça farklı şeylerdir. Eğitim sistemine büyük oranda hakim olan mekanik karakter, itaat sürecine başlıca katkıyı sağlayan etkenlerden biridir.
Toplumdaki güvensizlikler kesinlikle artıyor, ancak bu durumun bireylerle ilgisi yok. Aynı şekilde, öz saygı da tartışmanın tamamen dışında. Geçici işçilerin sayısındaki artışa bakın, adına da 'emek piyasalarının esnekliğinin artırılması' diyorlar. Toplumdaki güvensizliği artıran işte budur. Emekçiler, uzun mücadelelerle kazandıkları haklarını kaybediyorlar. Çalışma gününün sonunda gece yatağa giren emekçi, ertesi gün de bir işe sahip olmanın verdiği güvenden mahrum bırakılıyor. Bu durumun toplumdaki güvensizliği artırdığı şüphesizdir, üstelik bunun öz saygıyla da hiçbir alakası yoktur.

***

Medya da kapitalist kurumlar sisteminin bir parçası, amaçları da oldukça açık; halkla ilişkiler endüstrisinin temel metinlerine göz attığınızda bu hedefleri açıkça görebilirsiniz. İş dünyamızın sınıf bilinci oldukça gelişkindir. Büyük tekellerin rıza üretimi konusunda çalışan kesimi, yani halkla ilişkiler sektörünün öncüleri, 'kamuoyunu kontrol etmeleri' gerektiğini, 'kapitalist düşlerle beyinleri yıkanması gereken insanlığın zihinlerine hükmetmek için bitmeyen bir savaş içerisinde olduklarını' açıkça ifade ederler.

Diyelim ki, basın bir veya birden fazla içsel çelişkiyi gündeme taşıyor. Bu çelişkilerin en net, dolambaçsız ifadelerini ise basının ekonomi servislerinde bulabiliyoruz. Ekonomi medyasının unsurları, temel hedef kitleleri olan seçkinlere dünyanın kısmen gerçeğe yakın bir resmini sunmalıdırlar ki, çıkar birliği ettikleri ve kazançları doğrudan kendilerini de etkileyen bu kesimin doğru seçimler yapabilmelerine katkıda bulunabilsinler. Aynı aranjman, basının farklı kısımları için de farklı biçimlerde geçerliliğini korur. Bu durum okullar ve üniversiteler için de geçerlidir. Ancak bu rıza üretimiyle çelişir, o halde içsel bir çelişkiyle karşı karşıyayız demektir. Tüm bunlar bir kenara, insanlar hem iş dünyasıyla bütünleşmişlerdir, hem de dürüstlükleri yüzünden her şeyi denemeye, ellerinden gelen her şeyi yapmaya çaba gösterirler. O halde çevremizde pek çok içsel çelişkiye rastlayabiliriz. Ancak bütüne baktığımızda, güç odaklarına ve otoriteye bağlılığın son derece kayda değer bir seviyede olduğunu görüyoruz. Benzer dramatik örnekleri kafamızı çevirdiğimiz her yerde görmek mümkün.

Demokrasi halkın belirli kesiminin sistemin de oyunlarıyla yenilgisinin ilanı değil tam tersi gücün eşit olarak halka verilmesi , dağıtılması ve medya dahil her gücün samimiyetle eşitliğe inanmasıdır. Güç ezmek için değil hizmetlerin halka eşit dağılımı için kullanılmalıdır.