Geçen yazıda Fetullah Gülen'in kasetinde söylediklerini irdelemeye çalışıyorduk. Şimdi de kaldığımız yerden, günlerdir merakla beklenen siyasi ayağından devam edelim. Şöyle demişti Fetullah Gülen:

'Müslümanların belli bir noktaya ve kıvama gelecekleri ana kadar bu şekilde hizmete devam etmeleri şarttır.'

Meali; devleti ele geçirin ama günü gelinceye kadar kimseye çaktırmayın.

'Erken vuruş diyeceğim çıkışlar yaparlarsa, dünya Cezayir'deki gibi başlarını ezer.'

Kısacası, erken horozlanmayın, sessiz bekleyin!

Vakitsiz öterseniz boynunuzu koparırlar, diyor.

Ve açıklama yapıyor:

'Anayasal müesseselerdeki kuvveti yanınıza çekmeden her adım erken.

Kıvama ereceğiniz ana kadar,

Dünyayı sırtınıza alıp taşıyabilecek güce ulaşacak ana kadar,

O kuvveti temsil edeceğiniz şeyler elimizde olacağı ana kadar,

Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne göre, bütün anayasal müesseselerdeki kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar,

Her adım erken sayılır.'

Adımları yanlış saydılar. Yanlış hesap İstanbul'dan, Ankara'dan, Marmaris'ten, Türk halkından döndü.

Kıvam tamam sanıyorlardı. Tutturamadılar, kıvam bayağı 'cıvık' çıktı, üstlerine başlarına bulaştırdılar.

Sonrasında, musibetten muhabbet doğdu.

Ülkemiz insanı kenetlendi.

***

Örgütün siyasi ayağı, partilerle yapılan iş birliğine dayanıyordu.

1999'da AKP yoktu.

Ancak AKP'nin öncülü, bugünkü AKP seçmeninin desteklediği partiler vardı: Refah Partisi, Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi…

Gülen siyasetteki iş birliğini şöyle anlatıyor:

'Aynı cephe sayılabilecek, bize sıcak bakabilen bir çerçeve içinde mütalaa edebileceğimiz siyasiler vardır.

Refah'tan bugünkü manasıyla DYP'ye kadar uzanan siyasi yelpazedir.'

Kimseyi ateş basmasın!

Adam o zamandan yelpazesini/cephesini belirlemiş.

Hangi tabandan destek alacağını, iş birliği yapacağını belirlemiş.

Öyle olmadı mı?

Ama nedense FETÖ'nün deşifre edilmesinden sonra, olmayacak kitleler suçlanmaya başlandı.

Belirlenen yelpazenin dışında kalanlar…

Marksist solcular, Eğitim-Sen'li öğretmenler, barış bildirisini imzalayan akademisyenler, yazarlar, çizerler, muhalif gazeteciler, Kemalistler, ülkücüler, hatta Kürtçüler hedef tahtasına konuverdi.

Hala 'yıllar süren ortaklığın, yüze vuran gerçeği' ile ateşi yükselen iktidar,

Kendisini de var eden siyasi yelpazeye toz kondurmamaya çalışıyor.

***

Şimdi de '17-25 Aralık milat olsun' diye tutturmuşlar.

Bunun anlamı ne?

Aç parantez:

'Bize dokunulmasın!'

Kapa parantez:

'Fırsatı değerlendirelim, torbaya sivri muhalifleri de dolduralım.'

Öyle mi dersiniz?

Merhum Necmettin Erbakan'ın söylemiyle;

'Hadi ordan!'

'Hadi ordan!'

'Hadi ordan!'