Dünyaya erken geldik biz.
Hem de nasıl erken.
Ve öyle bir zamanda geldik ki…
Köylerde elektrik yok henüz.
Gaz lambasıyla aydınlanıyor kerpiç evler.
Sokak lambası diye bir şey olmadığı için, akşam olunca köyün üzerine zifiri bir karanlık çöküyor.
Tarlalar atların çektiği pullukla sürülüyor.
Gidilecek yere at arabasıyla gidiliyor.
Sonra elektrik geldi köylere.
İlerleyen yıllarda siyah beyaz, tüplü televizyonlar.
Gördüğümüz en büyük yenilik, teknoloji bu tüplü televizyonlardı.
Sonra köy kahvesine çevirmeli telefon bağladılar.
Çocukluğumuz, işte böyle geçip gitti.
Gençliğimiz de kışın okulda, yazın tarlada…
Ve hiçbir ilerleme yoktu.
Hala televizyonlar siyah beyazdı.
Kulübelerdeki telefonlarda jeton yerine kart kullanılmaya başlanması büyük yenilik sayılıyordu.
Ömrümüzün yarısından çoğu gittikten sonra bir şeyler değişmeye başladı.
Yazı yazmaya başladığımda aldığım daktiloyu bir kenara koyup elektrikli daktilo satın aldım.
Müthiş bir şeydi.
Ekranı vardı. Tek satırlık bir ekran ama olsun.
Ekranında yazdığını görebiliyordun.
O tek satırdaki hataları düzeltebiliyordun.
Onu da çok kullanamadım.
Bilgisayar çıktı.
İkinci el bir bilgisayar aldım.
Tüplü televizyonlara benzeyen bir ekranı vardı.
Ama iyiydi.
Yazdığını kayıt ediyordun.
Düzeltmeler yapıyordun.
Diskete kopyalıyordun.
Onu da çok kullanamadım.
Dizüstü bilgisayarlar çıktı.
Sonra cep telefonu, internet…
Sonra?
Sonra, sosyal medya icat oldu.
Biz, dünyaya erken gelenler, ucundan kıyısından yakaladık bütün bu yenilikleri.
Ama işte…
Yarım yamalak!
Ve yararından çok zararı oldu bize, acemice kullandığımız bu yeniliklerin.
Daha az okuyoruz artık.
Daha az yazabiliyoruz.
Neden?
Bütün bu yeniliğin içine doğan çocukların söyleyişiyle, “telefona bakmak” yüzünden.
Zamanında edebiyat dergilerinde şiirlerini, öykülerini okuduğum yazarlar, şairler sosyal medyada kendilerini paylaşmakla meşgul!
Onu da becerebildikleri kadarıyla!
Yeni öyküler, şiirler yazmak yerine doğrultup telefonun kamerasını kafalarının üzerine…
At kafası gibi olmuş yaşlı kafalarının fotoğrafını çekip paylaşıyorlar, sosyal medyada.
Beğenilmek için!
Bunlardan biri, feryat figan ediyor,
“Kimse benim paylaştıklarımı beğenmiyor, beni beğenmeyeni ben de beğenmeyeceğim, beni beğenmeyenleri arkadaş listemden çıkaracağım,” diye.
Hay senin aklına!
Kim beğenecek seni?
Gelmişsin bu yaşına.
Kafanı değil, kafanın içindekileri paylaş!
Belki o zaman beğenir insanlar seni.