Ülkemiz, devlet ciddiyetinden öylesine uzaklaştırıldı ki, adeta tel tel dökülüyoruz. Bu döküntünün bir örneğine, Eskişehir’de de rastladık. Şöyle ki…

Kurtuluş pazaryeri sorununu çözmek üzere iktidar partisinin il başkanından yardım istendi. İl başkanı konuyu Ankara’ya taşıdı. Ardından gülen yüzlerle poz verilerek sorunun çözüldüğü ilan edildi.

Yani, bir belediye, Kurtuluş pazaryeri sorununu, seçilmiş meclis üyeleriyle çözememiş, Milli Emlak ile çözememiş, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü ile çözememiş; bakmış ki olacak gibi değil gitmiş iktidar partisinin il başkanına “yetiş ya hızır” demiş. İl başkanı da tereyağından kıl çeker gibi sorunu orta yerden kaldırmış. Yapılan bu çarpık iş ise kamuoyuna, ‘doğru iş böyle yapılır’ algısı yaratılmak suretiyle yutturulmaya çalışılmış.

*

Hayır efendim, itiraz ediyorum, doğrusu bu değil! Devlet terbiyesini bilen ve kusursuz devlet işleyişini savunan bir yurttaş olarak vurguluyorum ki, işin doğrusu şudur: Kamu kurumları birbirlerine yardımcı olmak zorundadırlar. Kamu kurumlarında, onun işi veyahut bunun işi diye bir anlayış olamaz. Kamu kurumları, devletin ve vatandaşların menfaatlerini gözeterek iş birliği içerisinde sorun yaratmamaya ve sorun varsa çözmeye odaklanırlar.

Konumuz gereği bu anlayışı belediyeler üzerinden örneklendirirsek, şu ifade edilebilir: Belediyeler, devleti ve vatandaşı ilgilendiren bir eksiği gördüklerinde çözümü için veyahut devletin ve vatandaşın lehine olan bir projeyi gerçekleştirmek için ilgili kurumlardan iş birliği yapma talebinde bulunabilirler. Bu talep karşılanır ve işler su gibi akar gider… Diğer kurumlar da aynı şekilde, belediyelerden iş birliği talebinde bulunabilirler. İşin doğası ve doğalı budur.

*

İllaki belli başlı kritik konuların siyasi yollarla çözülmesi gerekiyorsa, adres bellidir: Belediye meclisleri! Belediye meclis üyelerini vatandaşlar seçerler. Meclis içerisinde, partilerin grupları vardır. Şehre ilişkin kararlar, meclislerde alınır. Siyasi yollarla çözülmesi gereken sorunlar da partilerin gruplarının temsil edildiği meclislerde görüşülür. Ama maalesef öyle bir hale geldik ki, iktidar partisinin meclis üyeleri, meclis üyesi olduklarının ve dahi yetkileri ile sorumluluklarının farkında değiller!

*

Örnek mi?

Buyurun size örnek…

Bir belediye meclis üyesi çıkıyor, Kurtuluş pazaryeri sorununun iktidar partisi il başkanı sayesinde çözüldüğünü söylüyor. Yetmiyor, karşısında oturan belediye başkanının gözlerinin içine baka baka, “Kurtuluş pazaryeri sorununun çözümü örnek olsun, sizin de çözülecek işiniz varsa il başkanımızdan randevu alalım” diyor.

Yani, böyle bir anlayış olabilir mi? İnsan, yetkisini, bir başkasına devredebilir mi? Belediye başkanı, belediye ile alakalı bir işi çözecekse, yazımın bir bölümünde aktardığım üzere, belediye meclis üyeleri ve ilgili kamu kurumları ile çözecek.

Ama görüldüğü üzere halkın oylarıyla seçilen ve dolayısıyla halkın yetkilendirdiği bir meclis üyesi, aleni bir biçimde, demokrasiyi ve yasayı hiçe sayarak, akıl almaz bir vurdumduymazlıkla, yetkisini bir siyasi partinin il başkanına devrediyor. O halde meclis neye yarar?

*

İşin daha da vahim olanı şu: Belediye başkanı “devlet işi devletin kurumları ve meclisle çözülür” dediği için, iktidar partisinin il başkanı tarafından enteresan bir biçimde eleştiriliyor. Neymiş efendim? Amaç üzüm mü yemekmiş yoksa bağcıyı mı dövmekmiş? İktidar partisinin il başkanının bu tavrı şu anlama geliyor: Şehirlerdeki devlet işleri, iktidar partisinin il ve ilçe başkanlarıyla çözülür! Bu, o kadar tehlikeli bir anlayıştır ki: İşte, parti devleti tam da buna denir. Demokrasiyi özümseyenler, devlet işini devlet teşkilat yapısına uygun bir biçimde yaparlar. Ancak demokrasiden nasibini almayanlar, kendilerini devletin yerine koyarlar ki, bu, tamiri imkânsız zararlara zemin hazırlar.

Anadolu Üniversitesi ile turp

Anadolu Üniversitesi Spor Kulübünün aylardır satılacağı konuşuluyordu. Buna rağmen üniversite yönetiminden herhangi açıklama yapılmıyordu. Aylardır konuşulan konu nihayet netleşti. 3. Lig’de top koşturan Anadolu Üniversitesi Spor Kulübü resmen satıldı! Alan ismin Ankaralı bir iş insanı olduğu, Eskişehir’e de bazı sektörlerde yatırım yaptığı ifade ediliyor.

*

Peki, Anadolu Üniversitesi, başarılı bir spor kulübünü niçin sattı? Tasarruf tedbirleri nedeniyle yatırım yapamadığı için satıldığını savunanlar var. Peki, bu gerekçe gerçek mi? Gerçek olup olmadığını bilmiyoruz çünkü üniversite ağzını açmıyor? Öte yandan, kulübü satın alan iş insanının amacı ne olabilir? Adı üzerinde iş insanı. Amacı elbette para kazanmak olacaktır.

*

Peki, Eskişehirspor’un başarısız olması durumunda, 3. Lig’deki Anadolu Üniversitesi Spor Kulübü, Eskişehirspor’un yerini alabilir mi? En azından yeni patronun böyle bir girişimi olabilir mi? Neden olmasın? Zira satın aldığı kulübün ismini değiştirmek üzere harekete geçmiş ancak lig devam ederken isim değişikliğine gidilemiyormuş. Sezon sonunda ismini öğrenmiş olacağız. İsmi, Eskişehir FK olabilir mi? Neden olmasın? Kaldı ki şu an yeni ismin ne olacağı sır gibi saklanıyor.

*

Akılları kurcalayan bir soru daha var. Söz konusu iş insanının nereden aklına geldi bir futbol kulübü almak? Evet, sporla ilişkisi var. Bir dönem Eskişehirspor’un yöneticiliğini de yapmış. Kulübü satın alır almaz Eskişehirspor’a iki oyuncuyu da bedelsiz vermiş. Az önce şunu söylemiştim: Satın alanın amacı illaki para kazanmak olur, zira bir iş insanı başka niçin yatırım yapsın? Ama futbol kulübü marifetiyle para kazanmak nereden aklına gelmiş olabilir? Ya da kim aklına getirmiş olabilir? Sonuçta meşakkatli bir yol. İşin ucunda Eskişehirspor kamuoyu tarafından tefe konma riski var. Kulübü satan üniversite sonuç olarak iktidar partisi tarafından yönetildiğinden, kamusal ve siyasal birtakım sorunların da çıkma riski var. Bu noktada son günlerin popüler ifadesiyle şu soruyu sormak istiyorum: Görünen bir patron var ama Turpun büyüğü heybede olabilir mi?