TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Su kaynaklarımız ve verimli topraklarımız altın madenciliğine teslim ediliyor” diyerek yaşamsal risklere dikkat çekti.

Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu’ndan Fatma Filiz Özkoç ise, Alpagut-Atalan maden projesinin bir şehir kadar büyük olduğunu rakamlar ve örneklerle anlatarak, “Güçlü durursak mücadeleyi kazanırız” dedi

TEMA Vakfı ile Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu tarafından ‘Sakarya Vadisi Yok Olmasın’ sloganıyla düzenlenen ‘Altın Madenciliğinin Eskişehir ve Sakarya Havzası’na Etkileri’ paneli, Hasan Polatkan Kültür Merkezi’nde yoğun katılımla gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Eskişehir Bilecik Tabip Odası (EBTO) Başkanı Nazan Aksaray’ın üstlendiği etkinlikte TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu’ndan Fatma Filiz Özkoç, Yeşil Artvin Derneği’nden Neşe Karahan ve Murat Dağı Yok Olmasın Platformu’ndan Funda Öz Akcura konuşmacı olarak yer aldı.

YOĞUN KATILIM

Panele CHP Milletvekilleri Jale Nur Süllü, İbrahim Arslan, Utku Çakırözer, Saadet Partisi (SP) Bursa Milletvekili Mehmet Atmaca, Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, Kütahya Belediye Başkanı Eyüp Kahveci, Seyitgazi Belediye Başkanı Uğur Tepe, CHP İl Başkanı Talat Yalaz, Saadet Partisi (SP) İl Başkanı Fesih Bingöl, İYİ Parti Odunpazarı İlçe Başkanı Gürol Yer, çok sayıda Sakarya Vadisi sakini ile Eskişehirli vatandaş katıldı.

HAVZA BAZINDA MÜCADELE EDİLMELİ

Sunumuna ‘Altın Madenciliği Hakkında Anlatacaklarımız Var!’ başlıklı bilgilendirici video ile başlayan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, altın madenciliğinin etkilerini detaylarıyla anlattı. Metalik madenciliği projelerinin sadece bir bölgeyi değil özellikle akarsu etrafında yerleşim aldığını anlatan Ataç, Sakarıcakaya’da, Atalan’da, Kaymaz’da su kaynaklarını ciddi şekilde tüketeceğini söyledi. Vahşi madenciliğe karşı havza bazında belediye başkanları ve milletvekilleriyle birlikte mücadeleye dikkat çeken Ataç, “Bu meseleye havza bazında bütün olarak bakmak çok önemli” diyerek kümülatif direnişe dikkat çekti.

MADENE DEĞİL ZEHRE KARŞIYIZ

TEMA’nın kesinlikle madenciliğe karşı olmadığını vurgulayan Ataç, “Tabi ki maden çıkacak, hayatımızın bir parçası, ama bizim burada konuştuğumuz dördüncü grup madenlerde ne yazık ki masum bir işlem görmüyoruz. Çok büyük alanları etkiliyor. Binlerce hektarlardan bahsediyoruz. Gidip bir yerde bir damarı bulup alıp çıkmak gibi bir işlem yapılmıyor. Ayrıca açık havada liç yöntemi dediğimiz, sülfirik asit, siyanür, civa gibi çok değişik kimyasallarla çok düşük olan madeni toprağın içinden çöktürmek için çok yüksek miktarda kimyasalların kullanılması ve çok su kullanılması gerekiyor. Burada birkaç tane çok önemli faktör var. Çok geniş alanlarda toprak kaybediyoruz, çünkü sıyrılıyor ve onlar bir yerde teorik olarak depolanıyor ama hiçbir zaman kullanıldığını görmedik hatta Çanakkale’de peşine düştük sıyrılan toprağın ama bulamadık hiçbir yerde. Dolayısıyla bütün bunlar biraz rivayet olarak kalıyor. İkincisi su; Çanakkale’de bir madende 100 bin kişinin bir senelik içme suyu kadar su kullanıyor sadece bir maden. Diğer konu kaza riskleri. Atık barajları, liç alanları ve pasa alanları… Erzincan’ı hepiniz biliyorsunuz. Aslında o çok büyük bir ikazdı çünkü şu an büyük bir hızla bu madenlere giriyoruz. Sürekli bir kirlenme yaratıyor bu madenler, çalışırken ve çalıştıktan sonra da. Çünkü siyanür özellikle topraktaki ağır madenleri ve metalleri çözdüğü için o kimyasal reaksiyon maden bitse de devam ediyor” dedi.

MADEN BÖLGESİ OLACAK

Şehirlerdeki maden ruhsatı alanlarını TEMA’nın son yıllarda haritalandırarak incelediğini anlatan Deniz Ataç, Kütahya’nın yüzde 92’sinin Uşak’ın yüzde 80’inin ve Eskişehir’in ise yüzde 71’inin ruhsatlandırıldığını söyledi. Eskişehir’de üç grup ruhsatlandırılma yapıldığını tüm alanların işletme aşamasında olmadığını belirten Ataç, arama, işletme ve ihaleye çıkacak şekilde sınıflandırıldığını ifade etti. İhalelerin hızla yapıldığını kaydeden Ataç, “Kentin etrafında 9 tane maden lokasyonu var. İlk başlayan Kaymaz. Hikayesi uzun ve devam ediyor. Son dönemde gündeme gelenler arasında Sarıcakaya, Alpagut-Atalan ve Tepebaşı Bilalhabeşi var. Coğrafyada sınır yok, hemen yanında devam ediyor Bozüyük ve Söğüt’te, Yakacık’ta, Pazaryeri’nde. Söğüt Türkiye’nin en büyük altın madeni. Mikroklimanın olduğu, inanılmaz bir tarımsal üretimin gerçekleştiği böyle bir alanda Kaymaz’ı saymazsanız 8 tane maden var… Bu ne demek biliyor musunuz? Burası bir maden bölgesi olacak demek. O gördüğünüz coğrafi yapı tamamen değişecek ve maden bölgesi haline gelecek. Buradaki Sakarya’nın etrafı bu madenlerin nasıl sıralandığını göreceksiniz. Porsuk gidiyorsa, Sakarya gidiyorsa tarım nereden su alacak, şehirler nereden su alacak?” diye sordu.

ALPAGUT-ATALAN’DA RİSK ÇOK BÜYÜK

Alpagut-Atalan’da izin alınan projenin ÇED alanının 509 hektar ama ruhsat alanının bin 836 hektar olduğunu belirten Ataç, “Buradan 10-15 senede iş çıkmayacak. 40 sene mi sürer, 50 sene mi sürer onu projelere yakından bakarak söyleyebiliriz. İlk açıklamalara göre, ilk 2 yıl arazi hazırlığı, 10 yıl işleteceğiz, 3 yılda da kapacağız diyorlar.  Ama bu böyle gitmeyecek çünkü o 509 hektar için geride kalan bin 300 hektar var. Önümüzde kocaman bir süreç görünüyor. Burada patlatmalı açık ocak olacak ve siyanür yığın liçi olacak. Yani burada baştan sona bir altın madeni her aşamasıyla gerçekleştirilecek. Dolayısıyla buranın riski çok daha büyük. Her şey yapılacağı için çok büyük miktarlarda riski her aşamasında taşıyacak” ifadelerini kullandı. Alpagut-Atalan’daki madenin saniyede 300 litre su tüketeceğini söyleyen Ataç, “Bu yılda 9.4 milyon ton demek. İklim krizi gibi yağışın ve suyun her yıl daha da azalacağı bir dönemde konuşuyoruz bunları. Öbür taraftan 6 milyon ton cevher çıkarılacak. 6 milyon ton pasa oluşacak. Ve yığın liç alanında toplam kasis 35 milyon metreküp. Arkadaşlarımız geçen Uşak’a gittiler. Oradaki cehennem çukurunun çapı 2 kilometre derinliği 600 metre” diye konuştu. Alpagut-Atalan madeninin sondaj çalışmalarının yapıldığı haritayı gösteren Ataç, “Şu anda konuşulmayan bundan biraz küçük bin 300 hektar olan ikinci bir ruhsat var, onu konuşmuyoruz şu anda. Orası 40-50 sene sürecekse bir o kadar da burada var. Bu iş burada başladığı zaman bitmeyecek. Bunun farkında olalım. Altın madenciliğinde bu işler en büyük iş oradadır, yavaş yavaş çıkar. Parti parti gider. Çünkü hiç kimse bu kadar büyük bir operasyonu hayal dahi edemez. Çünkü bizim hayatımızda böyle rakamlar yok. Ben 200 tonluk kamyon hiç görmemiştim.” Sarıcakaya’daki altın madeninden bahseden Ataç, Atalan’dan daha farklı olduğunu ifade ederek şunları anlattı: “Burada sadece cevher çıkarılacak bütün o liç prosesi, atıklar hepsi Kaymaz’da kalacak, Kaymaz bir üs gibi olacak. Değişik yerlerden oraya cevher taşınacak, bunun da bir sürü riski var. Burası daha küçük; 6 ay hazırlık, 12 ay işletme. Alacak cevheri oradan firma Kaymaz’da işleyecek, burada da doğa bozulduğuyla kalacak. Tepebaşı Behçetiye’deki proje de bir önceki madene benziyor. Burada da 16 hektar ÇED alıyor, ruhsatı bin 281 hektar; 70 küsür katında. Şu anda bulduğu yerden çıkaracak ama aramaya ve işleme devam edecek. Bu da yine Kaymaz’da işlenecek.”

PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ

Sivrihisar Kaymaz’da KOZA Altın İşletmeleri tarafından hayat geçirilen maden projesinden bahseden Ataç, “Kaymaz’daki proje olursa 150 kamyon sadece Çanakkale’den gelecek. Bütün diğerlerinden gelecek olan yani Sarıcakaya’dan, Behçetiye’den gelecek o trafiği düşünün. O bölgeler boşalacak çünkü insanlar orada yaşayamayacak. Yaşayanlar hasta olacak. Şu anda Kaymaz’da çok ciddi kanser vakaları duyuyoruz. Aynı şekilde Kütahya’da, Afşin’de… Her tarafta bunlar yaşanıyor. Şöyle bir yöntem bulundu: işlemeyi yapmayacağız, cevheri bulup çıkaracağız. Ama Kaymaz bütün bu pisliğin toplandığı yer olacak. Son dönemde yasal çalışmalar iyi gitmiyor ama tabi ki peşini bırakmayacağız” dedi.

YAŞAMSAL RİSKLER HAYATIMIZI ETKİLEYECEK

Altının sadece insanlar değer verdiği için kıymetli olduğunu belirten Ataç, şunları söyledi: “Hiçbir işe yaramayan bir maden. Ekmeksiz kalsanız yenilir, içilir mi? Bunun için geleceğimizi, suyumuzu, toprağımızı her şeyimizi riske ediyoruz. Özellikle hanımlara ve beylere de rica ediyorum; altının yüzde 46’sı mücevher üretimine gidiyor. Korkunç bir rakam. Takı için bu kadar büyük bir felaketin oluşmasına satın alarak katkıda bulunuyoruz. Ben artık takamıyorum çünkü o günahın bir parçası olmak istemiyorum. Biz almazsak bunlar çıkmaz, biz aldığımız için çıkıyor. Hayrettin (Karaca) beyi anmadan geçemeyeceğim derdi ki ‘Param var ama hakkım yok’. Doğadan aldığımız her şeyin doğaya bir maliyeti var ve ödediğiniz fiyatın içinde o yok. Ama o fiyat bizim çoluğumuza, çocuğumuza, torunumuza bıraktığımız bir çevre kirliliği ve kötü yaşam şartları… Bütün Eskişehir’in tarlaları risk altında. Eskişehir ovası risk altında. Ancak hep beraber sahip çıkarsak karşı durabiliriz.”

BİR ŞEHİR BÜYÜKLÜĞÜNDE MADEN YAPACAKLAR

Deniz Ataç’ın ardından söz alan Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu Sözcüsü Fatma Filiz Özkoç, platformun kuruluş amacını ve günümüze kadar gerçekleştirdiği faaliyetleri anlatan bir sunumla konuşmasına başladı. Eskişehir ve bölgesinde maden projelerinin artması nedeniyle platformun gönüllüler tarafından oluşturulduğuna değinen Özkoç, konuşmasında vahşi madenciliğin doğa ve yaşamı tehdit eden en büyük tehlikelerden biri olduğunu anlattı. Özkoç, “Emek, Büyükdere, Gökmeydan, Vişnelik, Akarbaşı, Kırmızıtoprak, Erenköy, Yıldıztepe ve Yenikent mahallelerinin toplam yüzölçümü 17,9 kilometrekare. Maden projesinin yüz ölçümü ise 18,4 kilometrekare. Bu saydığımız 9 mahallenin toplam alanından bile büyük. Liç alanı 1.12 kilometrekare Gökmeydan Mahallesi kadar. Ocak alanı 1 kilometre yani Vişnelik Mahallesinden daha büyük bir alan. Ocak derinliği 480 metre yani 160 katlı bir bina yüksekliğinde. Planlanan toplam kazı 10 yıl için 120 milyon ton yani 30 tonluk 4 milyon kamyon yükü büyüklüğünde. Rakamlar korkunç, proje bir şehir büyüklüğünde neredeyse. Bu proje, yalnızca doğal yaşamı değil, Sakarya Vadisi’ni, tarımı yok edecek. Tamamen maden sahasına dönüştürecek. Ayrıca proje ruhsat alanının altından aktif bir fay hattı geçiyor” ifadelerini kullandı.

GÜÇLÜ DURALIM KAZANALIM

Alpagut-Atalan’da ÇED dosyasının yenilendiğini ve İDK sürecinin başladığını duyuran Özkoç, Eskişehirlilerin desteğinin önemli olduğuna vurgu yaparak “Bundan sonra neler yapabilirizi konuşmalıyız. Güç birliğine ihtiyacımız var. KOZA ve Cengiz Holding çok güçlü ama biz de güçlü durursak mücadeleyi kazanabiliriz” dedi.

*

İSTSERSE DÜNYAYA SAHİP OLSUNLAR…

Murat Dağı Yok Olmasın Platformu’ndan Funda Öz Akçura, verdikleri mücadeleyi şu sözlerle özetledi: “Biz yaşam hakkımızı, hayatta kalabilme hakkımızı, gıdaya ulaşma hakkımızı, su hakkımızı korumak için bu madenciliğe karşıyız. Bizim çeşmelerimizden akması gereken, çiftçinin tarımda sulama amaçlı kullanması gereken, hayvancılıkla uğraşanların hayvanlarının içmesi gereken sular maden projelerinde tüketiliyor. DSİ bugün tankerlerle köylere su yolluyor. Su ve gıda mücadelesi haklı bir mücadeledir. Murat Dağı’nın arkasında duran halkın karşısında, isterse dünyaya sahip olsunlar, hiç kimse duramaz.”

YILLAR SÜREN MÜCADELE

Yeşil Artvin Derneği’nden Neşe Karahan ise, konuşmasının başında Reşit Kibar’ı andı. Cerattepe mücadelesini anlatan Karahan, “21 Haziran 2015’te Cerattepe nöbetine başladık, nöbet 245 gün sürdü. 10 Temmuz’da 751 kurumsal ve bireysel başvuru ve 61 avukatın desteğiyle Türkiye’nin en geniş katılımlı çevre davasını açmış olduk. Temmuz sonunda ise mahkeme heyetinin görev süresi dolmadan yerleri değiştirildi. 2017’de Anayasa Mahkemesi’ne açtığımız dava, 7 yıl sonunda ‘bize burada böyle bir madencilik yapılamaz’ dedi ve davayı kazandık. Önceden Metin Lokumcu öldürüldü, şimdi ise Reşit Kibar öldürüldü ve işin boyutu farklılaştı. Danıştay ise o arada Anayasa Mahkemesi’nin kararını ‘yeniden keşif’ diyerek geri çevirdi ve şirkete yol açtı. Yeni gelen valimiz ise hemen çalışma izni verdi” dedi.

YAŞAM VERECEĞİZ

Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce: Bu filmi Kaymaz’da izledik, termik santralde izledik ve şimdi de aynısını Sakarya Vadisi’nde izliyoruz. Üstelik şu an bildiğimiz en az üç ayrı tesisin planlandığı ve bunlardan ikisinin de Kaymaz’a kurulacağı... Bu, partiler üstü bir meseledir. Bugün bizim için bir güç toplama günü. Onlar bir yandan bölgeyi öldürmeye çalışırken biz, can suyu ile yaşam vermeye devam edeceğiz. Ve diyorum ki çaresi yok, biz kazanacağız.

BU ALTINI İSTEMİYORUZ

Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt: Domatesle, biberle, fasulyeyle doyuyoruz ama altın, insanların karnını doyurmuyor. Bugüne kadar gördük ki altının yaşamsal bir önemi yok, aksine doğamıza, tarımımıza ve sağlığımıza büyük zararlar veriyor. Kimse yeraltı kaynakları kullanılmasın demiyor. Bu altın Türkiye’deki milyonlarca aç insanın karnını doyurmuyorsa, halkın refahını artırmıyorsa, topraklarımızı, suyumuzu kirletmekten başka bir işe yaramıyorsa biz bu altını istemiyoruz.

İZİN VERMEYECEĞİZ

Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç: Önce toprağın üstünü yok ettiler, şimdi sıra toprağın altına geldi. Ama buna izin vermeyeceğiz. Termik santral için Alpu’nun verimli topraklarını kullanmaya kalktılar. Ama biz, hep birlikte buna itiraz ettik, yıllarca hukuk mücadelesi verdik ve sonunda iptal ettirdik. Yine el birliğiyle bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Bugüne kadar emeği geçen tüm demokratik kitle örgütlerine, Eskişehir halkına gönülden teşekkür ediyorum.

AKLINIZI BAŞINIZA ALIN

CHP Milletvekili Utku Çakırözer: Bu mesele yalnızca Eskişehir’i ilgilendirmiyor. Bir bölgede yapılan bir müdahale sadece o alanla sınırlı kalmaz, geniş bir havzayı tehdit eder. Buradan bir kez daha iktidara ve rant odaklarına sesleniyoruz: Aklınızı başınıza alın. Biz mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. Havamıza, toprağımıza, suyumuza sonuna kadar sahip çıkacağız.

ESKİ HALİNE DÖNEMEZ

CHP Milletvekili Jale Nur Süllü: Eskişehir halkı olarak bizler de büyük bir kaygı içindeyiz. Çünkü doğayı sadece ağaçlardan ibaret gören bir yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız. ‘Maden sahalarını yeniden ağaçlandırıyoruz, eski haline kavuşturuyoruz’ diyorlar. Oysa TEMA ve Birleşmiş Milletler raporlarının verileri çok açık: Bir maden sahası yok edildiğinde, doğa bir daha eski haline dönemez.

MÜCADELEYİ SAHİPLENİN

CHP Milletvekili İbrahim Arslan: Bu mücadele kolay değil. Bize düşen görev, mücadeleyi yürüten arkadaşlarımızı yalnız bırakmamak, onların hepimiz adına verdikleri bu mücadeleyi sahiplenmektir. Onlar ki işimize, aşımıza, düşüncemize, ifademize düşman; onlar ki havamıza, toprağımıza, suyumuza düşman. Öyleyse bu düşmandan ülkemizi bir an önce kurtarmak bizim görevimizdir.

YANINIZDA OLACAĞIZ

Kütahya Belediye Başkanı Eyüp Kahveci: Arka planda insan, hayvan, bitki ve tüm ekosistem var. Bunları korumak için her zaman birlikte mücadele etmeye ve yanınızda olmaya varım. Kütahya’nın doğal zenginliklerinden Porsuk Havzası, Sakarya Vadisi, Gediz Havzası ve bölgedeki öğrencilerle birlikte doğaya zarar verenlere karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.

ASİT YAĞMURUNA NEDEN OLUYOR

Seyitgazi Belediye Başkanı Uğur Tepe: Seyitgazi’nin yüzde 90’ı maden ruhsatlarıyla çevrilmiş durumda. Sakarya Nehri’nden Polatlı ve Ankara’ya kadar uzanan bölge büyük bir risk altında. Eti Maden İşletmeleri’nin bulunduğu alandaki atık göletlerinde biriken su, havaya karışarak asit yağmurlarına neden oluyor.

SERMAYENİN İNSAFINA BIRAKMAYIZ

CHP İl Başkanı Talat Yalaz: Bu anlayış politik bir tercihtir. Buna karşı verilecek mücadele de aynı şekilde politik olmalıdır. Vahşi kapitalizmin, doğamızı ve çevremizi sermayenin insafına bırakmasına ancak doğayı, çevreyi, insanı ve yaşamı merkeze alan bir mücadeleyle karşı koyabiliriz.

YOL HARİTASI BELİRLEYELİM

SP İl Başkanı Fesih Bingöl: Toplumsal dayanışmanın ve ortak mücadelenin önemi daha da artmaktadır. Bu nedenle siyasi ayrımları bir kenara bırakarak, karşı karşıya olduğumuz sorunlara dair nasıl bir yol haritası belirleyeceğimizi netleştirmeliyiz.

DOĞAYI SAVUNACAĞIZ

İYİ Parti Odunpazarı İlçe Başkanı Gürol Yer: Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır.’ Bu mücadele sadece bir bölgeyle sınırlı değildir; doğamızı, yaşam alanlarımızı savunmak için her yerde, her zaman birlikte olacağız.