Kaymaz Mahallesi’nde Koza tarafından işletilen altın madeninin çevre ve insan sağlığını tehdit ettiğini anlatan yöre halkından 80 yaşındaki Mehmet Ercan, 1997 yılından beri kayıt altına aldığı ölüm sayılarıyla köylerinde kanser vakalarının arttığını anlattı.

Muhtar Ömer Akkuş ise, ciddi su sorunu yaşadıklarını vurgulayarak, “Madenin günahını biz mi çekeceğiz?” diyerek tepki gösterdi

Sivrihisar’a bağlı Kaymaz Mahallesi’nde Koza Altın İşletmeleri AŞ’nin Kaymaz Altın ve Gümüş Madeni Üçüncü Kapasite Artışı ile İlave Maden Atık Depolama Tesisi projesi için verilen ‘ÇED Olumlu’ kararına karşı açılan davada mahkeme tarafından ‘yürütmeyi durdurma’ kararı verildi. Yürütmeyi durdurma kararı ile iptal kararı arasında geçen 9 aya yakın sürede Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Eskişehir İl Müdürlüğü tarafından 8 denetim yapılmasına rağmen Koza İşletmeleri tarafından Kaymaz’da üçüncü atık barajının inşa edildiği uydu görüntüleriyle ortaya çıkarıldı.

25 YILDA KAYMAZ DEĞİŞTİ

İklim, tarım ve hayvancılık başta olmak üzere çevresinde yaşayan yöre halkının ciddi hastalıklarla mücadele etmesine neden olan siyanürün kullanıldığı maden işletmesi, üçüncü atık barajıyla da bölgedeki tahribatın büyüyeceğine yönelik endişeleri bir kez daha gün yüzüne çıkardı. 2016 yılında Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen Koza Altın İşletmeleri tarafından 1999 yılında yapımına başlayan ve hukuki süreç nedeniyle 10 yıla yakın çalışmayan madene karşı Kaymaz sakinleri 25 yılda değişen iklim ve giderek artan kanser hastalıklarını da anlatarak tepkisini dile getirdi.

TERÖR OLSA BU KADAR

ZAYİAT VERMEZDİK…

Kaymaz’da doğan ve hayatını burada geçiren 70 yaşında Şefik Aksoy, çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlıyor. Maden kurulmadan 26 sene önce Kaymaz Mahallesi’nin nüfusunun 3 bin 900 olduğunu söyleyen Aksoy, “Geçen seçimde gördük ki 840 kişi kalmış. Herkes öldü. Doktorların verdiği ölüm raporu hep kanser, ölüm girmedik ev yok Kaymaz’da. Amma 2 kişi amma 3 kişi… Sene başına iki gün kala çevreci arkadaşlar geldi o gün cenaze vardı, 36 kişi oldu ölen. Sene başından sonra yine bir kişi öldü. Genç bir arkadaş. 8-10 kişi de burada kanser, torbayla yaşayan insanlar var, bağırsakları dışarıda. Bu maden işletmeleri İsrail’den kötü, Netanyahu’dan kötü. Kaymaz’ı terörist bassa bu kadar zayiat vermezdik. Hayvanlar öldü, ağaçlarımız kurudu… Her gün cenazeye gidiyoruz” dedi.

SUYUMUZU ÇALIYOR

Maden nedeniyle Kaymaz’da çok ciddi su sorunu yaşadıklarını anlatan Aksoy, “Bir de bu maden hırsız, çok hırsız. Neyimizi çalıyor? Bizim içme suyumuzu çalıyor depodan, araziye akan suyumuzu çalıyor. Tankerlerle götürüyoruz. Adam aşağıda su bekliyor salma suyu bunlar çalıyorlar. Geçen sene hakim geldi gösterdik ‘Buralardan borulardan su çalınıyor’ diye. Sesimizi duyan yok” diye konuştu.

25 YIL ÖNCE SAVUNDULAR

ŞİMDİ İSTEMİYORLAR

“Maden ilk yapılacağı zaman da istemedik, karşı çıktık. Bizim burada iki kişi istedi, onlar da kırmızı kart yedi. Şimdi oradan da atıldılar” diyen Aksoy, 25 yıl önce verdikleri mücadeleyi şu sözlerle anlattı: “Madenin arkasına geçtiler. Buna iki kişi sebep oldu Kaymaz’da; ölmedik adam kalmadı. Doğan kuzular ölüyor, buzağılar ölüyor… Şimdi o insanlar da istemiyorlar, atıldılar. Kaymaz’da milliyetçi gördüklerim, Kaymazlı gördüklerim madeni savundular şimdi hep atıldılar. Burada müdür kendi memleketinden insan getiriyor. 15-20 kişi çalıştı ama hep attılar şu an 3-5 kişi çalışıyor madende Kaymaz’dan. Burada kaç kere toplantı oldu, CHP Milletvekili Jale Nur Süllü’yü bile tehdit etti. Bizi dövmeye geldiler bizim köylüler, madende çalışanlar, halkın bilgilendirme toplantısında. Bizi hiç sevmezler.”

KAYMAZ’I SAVUNDUK DİYE CEZA ALACAKTIK

Madenin yapılacağı ilk yıllarda verdikleri hukuki mücadeleyi hatırlatan Aksoy, “Maden yapılacağı ilk yıllarda siyah çelenk astık. O zamanlar tartışma oldu 9 kere mahkemeye gittim ben Beytullah Karabulut belediye başkanıydı o kurtardı, ceza alacaktık neredeyse Kaymaz’ı savunduğumuz için” dedi.

ALTINA DEĞİL SİYANÜRE KARŞIYIZ

CUMHRUBAŞKANIMIZ BİZİ DE DİNLESİN

Üçüncü atık barajının Kaymaz köyünün 400 metre ilerisinde olduğunu ifade eden Aksoy, “Duyduk yapıldığını, toplantı oldu kaç kere ama derdimizi kime anlatalım, kim dinler? İtiraz ettik. Şurada hemen köyün dibinde 400 metre… Oradan su içen kuşlar geliyor köyün üstünde patır patır ölüyorlar. Üçüncü atık barajı için dava açarız. İstemiyoruz. Biz altının çıkmasına karşı değiliz. Siyanürle altının çıkmasına karşıyız. Altın çıksın. Altının bize ne faydası var? Türkiye’ye ne faydası var? Yabancı şirketler alıyor götürüyor. Yağmur yağmıyor. Her tarafa yağmur yağıyor Kaymaz’a yağmur yağmıyor. Binlerce delik açtılar o deliklerden gaz çıkıyor, bulutları ittiriyor. Yağmur yağmıyor. Tarım da olmuyor; arpa, buğday hiçbir şey yetişmiyor. Ben buradan Sayın Cumhurbaşkanımıza da seslenmek isterim; Cumhurbaşkanımızın insan önem verdiğini, hayvana önem verdiğini biliyoruz. İstanbul-Ankara yolu Kaymaz’ın içinden geçer burada bir derdimizi dinlesin Cumhurbaşkanımız. Ölmedik adam kalmadı burada. AK Parti milletvekilleri hiç gelmiyor, görmedim. CHP milletvekilleri geliyor” dedi.

1997’DEN BİR KAYIT TUTUYOR

Hayvancılık ve tarımla geçimini sağlayan 80 yaşındaki Mehmet Ercan, madenin ilk yapıldığı yıllara şahit olan vatandaşlardan biri… Kaymaz’ın madene karşı büyük bir mücadele verdiğini anlatan Ercan, 1997 yılından itibaren köyde ölüm sayılarını kayıt altına aldı. Son yıllarda nüfusun azalmasına rağmen ölüm oranlarının yükseldiğini söyleyen Ercan, özellikle 50 yaş altındaki pek çok Kaymaz sakininin kanser nedeniyle vefat ettiğini anlattı.

HOCA GETİRDİLER İYİ YÖNÜNÜ ANLATTI: SİYANÜRÜN ZARARI YOK

Ercan “Maden ilk yapıldığından beri buradayım. Biz madene karşı geldik yola çıktık yolu kestik ilk zamanlar. Yabancı bir şirket alıyordu. Belediye başkanı o zaman mahkemeye verdi 15 sene ertelendi, mahkeme bitince tekrar Türk şirketine, Koza’ya verdiler. Ondan bu yana çalışıyor. Benim de bir yeğenim madende çalıştı. Maden ilk geldiğinde Ankara’da üniversiteden hoca getirdiler, burada bir cihazla hava ölçümü yaptılar radyasyon ölçtüler. Hocayı herhalde o zaman satın almış şirket hep iyi yönünü anlattı. Siyanürün bir zararı yok, ağaç dikeceğiz, kuşlar su içer bir şey olmaz dedi; kötü yönlerini hiç anlatmadılar. 25 yıldan bu tarafa ölenler çoğaldı. Öldükten sonra duyuyoruz ölenler kanser. Şu an hala kanser olup yatanlar var” diye konuştu.

NE SEBZE YETİŞİYOR NE MEYVE…

Her geçen yıl iklim krizinin de etkisini göstermesiyle kuraklık sorunu yaşadıklarını anlatan Ercan, “İklim de etkilendi yağmur yağmıyor buraya. Benim evim 500 metre arası madenle, kenarda benim evim. Sebze dikiyoruz yazın yağmur yağdığı zaman radyasyonu indiriyor, kurutuyor sebzeleri, ağaçların filizlerini, yeni çıkan sürgünleri öldürüyor hep” dedi.

ÖLÜM NEDENİ KANSER

1997 yılından itibaren köylerinde ölüm oranlarını kayıt altına aldığını söyleyen Ercan, “Burada ölenler hep kanserden ölüyordu, dikkatimi çekti o yüzden kayıt tutmaya başladım. 1997’nin birinci ayından itibaren deftere yazıyorum. Herkesin ismi, soyadı var defterde. Burada sürekli yaşayanlar var, Doğu’dan gelen vatandaşlar var. Bizim köyden 3-4 kişi emekli oldu madenden. Genelde akciğer ve kolon kanserinden vefat ediyor insanlar. Gençlerde de başladı. Bu zamana kadar yoktu ama kaç senedir hep gençler ölüyor, yani 50 yaşın altında gençler…”

KARŞI ÇIKTIK DİYE BİZE ÇIKIŞTILAR

Maden yapılacağı dönem Kaymaz’daki yöre halkı arasında yaşanan kargaşayı da anlatan Ercan, “Biz madeni istemedik, karşıydık. Altına değil siyanürle çıkarılmasına karşıyız. İsteyenleri sonra karşı çıktıkları için parayla satın susturdular, işe aldılar onları. Mesela o zaman yevmiye 100 liraysa onlara 200 lira verdiler. Camilere kömür falan verildi, millet sesini çıkarmasın diye. Dini yoldan girmek istediler yani. Onun için çalışanlar da sustu, bize çıkıştılar, ‘Bize iş verin o zaman mecbur çalışacağız’ dediler” ifadelerini kullandı.

KULLANMIYORLAR AMA BARAJI YAPTILAR

“Ekinler çiçekteyken falan yağmur yağdığı zaman aşağıya indiriyor, rüzgar olmadığı zaman, zehri” diyerek asit yağmurlarını anlatan Ercan, şöyle konuştu: “O da zararlı oluyor. Hayvancılıkta da zararı oluyor mesela ölü buzağılar doğuyor. Çöplerini atıyorlar orada hayvanlar yiyip ölüyor. İnekler, buzağılar ölüyor. Kuyu kurdular köyün üzerine, köylü karşı çıktı hemen kapattırdılar. Köylüyü mahkemeye verdiler, jandarmayı diktiler, çoğu gitti o zaman buradaki arkadaşların. Üçüncü atık barajı da benim evimin karşısında. Çevreciler mahkemeye verdiği zaman hala çalışıyorlardı, bitirdiler şimdi barajı. Faaliyet yok kullanmıyorlar ama baraj bitti. Daha bize Çanakkale’den maden getiriyorlardı sonra kesildi. Çanakkale’den maden geliyordu 17 plakalı, taşıyıcı kooperatifin tırlarıyla. Orayı da buraya taşıyorlar. Madeni istemiyoruz, bize zararı var.”

SUYUMUZU KULLANIYORLAR

Kaymaz Mahalle Muhtarı Ömer Akkuş, madenin gündeme geldiği ilk yıllardan bugüne yaşananları anlattı: “2000 yılından beri Kaymaz’dayım. 1999 yılında altın madeni yapıldığında halk olarak birleştik siyah bir çelenk koyduk madenin burada açılmamasını istedik. Ankara asfaltını kestik iki saat. Mücadele verdik ama devam ettiremedik. Siyah çelenk bıraktığımızda beni destekleyen insanların çoğunu parayla satın aldılar. Karşı çıkanları. Oğlunu, gelinini işe soktular… Zaten politikaları bu. Bakıyorlar birisi çok dik olduğu zaman hemen çevresindeki insanları işe sokuyorlar. Kaymaz’da madende 20-25 kişi çalıştı herhalde. Emekli olan da var. 25 yıldır tarım yapan arkadaşlarımız çok şikayetçi, hayvancılık yapanlar çok şikayetçi. Biliyorsunuz siyanürle üretiliyor en ufacık bir eylemin Kaymaz’a büyük zararı oluyor. Bir de oralarda sondaj vurdular, su bulamadılar ve bizim Kaymaz’ımızın içme suyunu hem Karakaya Mahallesine hem Koza’nın içine aldılar. Ayrı bir hat var. Yazın çok büyük problemler çekiyoruz. Hayvanlarını sulayamayan insanlar bana şikayet ediyor ‘Niye suyumuz yetmiyor?’ diye. Gidip gidip kesiyorum ben o suyu ama ESKİ’den olsun Büyükşehir’den gelip tamir edip tekrar veriliyor. Bundan bir hafta önce tekrar bütün suları kestim, vermiyorum. İstediği yere gitsin şikayet etsin. Maden yetkilisi gidip bizimle görüşmüyor, çarşıya çıkıp halkla merhabalaşmıyor. Haber gönderiyoruz ‘Gel, oturalım, konuşalım’ ama gelmiyorlar.”

MÜCADELE EDECEĞİZ

Cevher için Kaymaz’ın su deposunu feda ettiklerini söyleyen Akkuş, “Bizim de amirlerimiz var yetkili kişiler, kaymakamımıza, valimize çıkıp şikayetlerimizi bildireceğiz, zaten bildireceğiz. Her sene bizi kandırıyorlar ‘Karakaya’ya yeni bir depo yapılacak’ diyorlar. Çünkü onlar patlattı Karakaya’nın su deposunu, altında cevher var diye. O cevheri çıkartmak için depoyu patlattılar. Cevheri aldıktan sonra da tekrar depoyu kurmadılar. Bizim Kaymaz’ımızın suyunu kullanıyorlar, yeniden yapmadılar. Ben daha 8 aydır muhtarım ama bu sorunu çözebilmek için gerekli mücadeleyi vereceğim. Yazın gelin, havalar sıcak olduğu zaman çatılarımızda güneş enerjilerimiz var, her evde. Bu çatılardaki güneş enerjilerinin yüzde 90’ının floresanları patlar susuzluktan, çok az su çıktığı için, tazyik olmadığı için floresanlar komple patlıyor. Yazık değil mi onu alamayan insanlar var. Madenin günahını biz mi çekeceğiz? Maden o suyu çekiyor gelsin veya bir ekip göndersin, desin ki; ‘Nerede ne zarar varsa karşılayacağım.’ Bunu da yapmıyor” diyerek anlattı.

KAYMAZ UMURLARINDA DEĞİL

“Üçüncü atık barajının yapılması nedeniyle endişeliyim. Durdurulma kararı çıktığı halde oradaki çalışan mühendisler benim evimde oturdu, kendi evimde oturdu, arkadaşlarla da çok iyiyim ben. Ben dedim onlara durdurma kararı verilmiş siz niye çalışıyorsunuz? ‘Biz burada taşeronuz, firma ne derse onu yaparız’ diyor. Yaptı gitti adamlar. Ben medyadan takip ediyorum, durdurma kararı verildi, çevrecilerden de takip ediyorum. Fakat bunlar devam etti, bitirdiler. Şu an bir faaliyet yok” diyen Akkuş, “O baraj niye yapıldı orada? Su olmadan baraj olur mu? Olmaz. Yine bize patlayacak. Bizim suyumuzla dolum yapacaklar oraya, yine biz susuz kalacağız. Taşıma suyla değirmen dönmez. 2-3 tane gösteriş olarak tanker koyuyorlar, tankerle baraj dolar mı? Hatlar çekilmiş hazır zaten hepsi. Vanayı açıyor adam Kaymaz susuz mu kalmış, kalmamış mı umurunda değil, şakır şakır boşa barajlara su dolduruyor. Buradaki hayvancılar da, çiftçiler de tankerlerle ‘subaşı’ denilen bir yerimiz var oradan su taşıyor. Niye bizim evimizde çeşmemiz varken evimizde duş alamıyoruz, hayvanlarımızı sulayamıyoruz. Niye? Depo bizim depomuz. Karakaya’nın veya madenin deposu değil” dedi.

ESKİDEN TEPKİ DAHA ÇOKTU

Maden şirketlerine karşı halkı koruyan hukuki baskının olmadığı yorumunda bulunan Akkuş: “Ama bir de şöyle bir konu var: baskı yok baskı… Tamam halk olarak baskı yapıyoruz ama kanuni yoldan bir baskı yapılması lazım. Bunlar istediği gibi at oynatıyor. Ben madenin kapatılmasını istiyorum. Tepki eskiden daha çoktu şimdi az. Bence şu yönden az: Gidiyoruz oraya, buraya şikayet ediyoruz bir sonuç alamıyoruz. Çevreciler de defalarca geldi yürüyüş yaptık, gittik ama kimseyi dinlemiyorlar. Bunlar karşısındaki halkın güvenini kırıyor. Bir yürüyüş yapalım dense kimse cesaret edip çıkamaz.”

KÖYÜMÜZÜ ZEHİRLEYEBİLİR

Akciğer kanseriyle savaşan 78 yaşındaki Veli Aktepe, köyüne yapılan madenin yeriyle ilgili endişelerini paylaştı. Aktepe, “Orası tabi olarak gözenekli bir yer. Son yapılan havuz da ona çok yakın. Allah muhafaza bir kaçak falan olsa bizim içme suyundan çıkabilecek o su bireysel kanserler olabiliyor, başka şeylerden de olabiliyor belki bazı hastalıklar… Fakat o toplumsal bir zehirlenmeye neden olabilir kaygısını taşıyorum ben. Komple köyün tamamı kaldırılır o zaman başka yerlere de sirayet edebilir. Bizim yeraltı ve içme suyumuza karışabileceği endişesi var bende üçüncü atık barajın, öbürlerine pek bir şey diyemiyorum. Burası tam bizim içme suyumuzun, subaşı dediğimiz yere çıkıyor. Oraya birleşik kanallar var aşağıda. Arkadaşlarımıza sormuşlar, anlatmışlar ama dinlememişler” dedi.

KÖYE DEĞİL MEMLEKETE FAYDASI YOK

Sulama yaptıkları dereye şirket çalışanları tarafından pompa takıldığını ve oradan madene su bastıklarını anlatan Aktepe, “Karakaya köyüne götürdüler suyu. Suyumuzun azalmasına neden oldu bu durum. İstedikleri zaman orada suyu basıyorlar. Bu kadar zararı oluyorsa neden madeni isteyeyim? Faydası olmayan bir şey istenir mi? Köyümüze değil memlekete faydası yok bir kere. Zaten yüzde 96’sı dış ülkelere gidiyormuş duyduğumuza göre, kalanı yüzde 4’müş.”

BİLİNEN EN BÜYÜK TEHLİKE

Tabip Odası Başkanı Nazan Aksaray, madenin ciddi bir halk sağlığı sorununa neden olduğuna dikkat çekti. Kaymaz’daki vatandaşların şikayet ettiği konuların önemli olduğunu vurgulayan Aksaray, “Burada bulunan herkes sağlığa olumsuz etkilerini yaşayarak görüyor. Mehmet bey bunu önemsemiş ve 1997’den itibaren vefat edenleri kayıt etmiş. Gözlemleri giderek genç yurttaşların da kanser nedeniyle kaybedildiği yönünde. Neden bunlar resmi rakamlarda yok? Maden ruhsat raporlarında ÇED raporu başvurularında aslında biz sağlık etkisinin de değerlendirilmesini istiyoruz. Bu noktada Meclis’te verilmiş soru önergeleri var. Ancak bu kabul edilmiyor. Bunun tabi öncesinin ve sonrasının düzenli istatistiklerinin yapılması ve paylaşılması devletin, sağlık bakanlığının görevidir, onları göreve davet ediyoruz. Sağlık Etkilendirme Değerlendirme raporlarını biz her defasında hukuki başvuru ya da itiraz noktalarımızda dile getiriyoruz. Bilim çok açıkça bunu söylüyor, sadece siyanür değil, siyanür dünyadaki bilinen en güçlü zehir hemen etkisi olan ya da uzun vadede etkileri olan, ama onun dışında Şefik bey ne diyor ‘topraktan gaz çıkıyor yağmur olarak geri dönüyor ve bitkilerimizi yakıyor’. Çok doğru bir gözlem bu çünkü toprağın altında bize zarar vermeyen ağır metaller madenle birlikte ya da toprağın altında bulunan sülfürlü bileşenlerle yeryüzüne çıktığı andan itibaren zehirli maddeler haline dönüşüyor. Bu ağır metaller, siyanür sularımıza karışıyor hayvanlarımız o suyu içiyor. Su yoluyla gıdalara karışıyor ve su yoluyla bize geliyor. Topraktaki verim düşüyor. Sonra asit yağmurları ya da ağır metal yağmurlarıyla toprağa geri iniyor bunlar ve artık bitkiler yetişemez oluyor daha filiz halindeyken yanıyor fidelerimiz diyor buradaki yurttaşlarımız, hayvanlarımız ölü doğum yapıyorlar diyor ve genç insanlarımız kanser oluyor diyorlar. Pek çok şekilde vahşi altın madenciliği insan sağlığı için çok iyi bilinen büyük bir tehlikedir, halk sağlığı sorunudur. Bilinen bütün organlarda kanser yapma özelliği var, riski var. Akciğer, KOAH ya da diğer solunum hastalıkları, kanser dışında da anneler maruz kalırsa bebeklerinde doğumsal anomaliler olabilir, erken doğum olabilir, bebeklerde zihinsel ya da gelişimsel gerilikler olabilir. Başka hastalıklar olabilir kalp hastalığı, kansızlık, böbrek yetmezliği gibi… İleri yaşta demans gibi zihinsel hastalıklara neden olabilir. Onun için biz ülkemizin her tarafının delik deşik edildiği bu vahşi altın madenciliğinin bir an önce durdurulmasını istiyoruz. Özellikle siyanürle olan işleme kısmının tamamen durdurulması lazım ve gereğinin ötesinde de altın madenciliğine dur denmesi lazım. Biz bunun için mücadele veriyoruz ve bunu başaracağız” ifadelerini kullandı.

SAĞLIK BAKANLIĞI ARAŞTIRSIN

Şirketlerin ‘altın madeninin kansere neden olmadığı’ yönündeki iddiaları da değerlendiren Aksaray, şunları söyledi: “Madenden önceki verilere de ihtiyaç var, halkın buradaki gözlemi o açıdan önem arz ediyor. Şirketlerin cümlelerini burada ciddiye almamak lazım çünkü hazırladıkları ÇED raporlarının ne kadar gayriciddi olduğunu görüyoruz. Halkı ne kadar yanlış bilgilendirdiklerini görüyoruz. Hiçbir şeye zarar vermeyeceğiz diyorlar, burayı tekrar yeşillendireceğiz diyorlar… Bunlar işletmeyi başlatana kadar f kullandıkları algı çalışması. Dolayısıyla şirketlerin bu sözleri önemli değil. Gümüşhane’de TEMA’nın bir çalışması var ama gerçek bir istatistiki rakamı elde etmek için kamunun şeffaf, dürüst verilerini paylaşması gerekir bunu Sağlık Bakanlığı’ndan bekliyoruz.”