Yaklaşık 9 yıl boyunca, her Pazartesi günü Anadolu Gazetesinden yazdığım yazılarıma Rektör Yardımcılığı görevinin verdiği yoğunluk nedeniyle ara vermiştim. Görevim bittikten sonra da bir türlü tekrar yazma fırsatı yaratamamıştım. Anımsarsanız, 'çevreyi tehdit etmeyen, çevrenin/afetlerin tehdit etmediği bir dünya yaratma' mottosuyla genel olarak afetler ve çevre sorunları gibi konularda yazılar yazmaktaydım. Anadolu Gazetesinde yer alan köşeden yazı yazmayı da bilimin toplumla temas yüzeyinin artırılması gerektiği inancımla her zaman çok önemli bulmuşumdur. Son dönemde yaşadığımız afetler ve bu afetlere hazırlık düzeyimizin yetersizliği, bilimin toplumla temas yüzeyinin artırılması gerekliliğini açıkça ortaya koydu.
Son dönemde yaşadığımız afetler karşısındaki acizliğimiz, kurumları, toplumu, akademiyi yeniden değerlendirmemiz gerektiğini gösterdiği kadar, biz bilim insanlarının da 'Bilim toplumsal fayda içindir.'fikrinden ziyade 'Bilim yayın içindir.' fikri açmazında ne kadar etkisiz işler yaptığımızın göstergesi oldu. Bu nedenle, bu konuya vurgu yaptığım Anadolu Gazetesindeki 20 Ocak 2013 tarihli ilkyazım olan'Yayınsız Bilim Ölüdür' başlıklı yazının girişini yeniden paylaşmak istiyorum.
'Çağdaş bilimin ve bilimsel yayıncılığın duayenlerinden GerardPiel'in ifade ettiği gibi 'yayınsız bilim ölüdür'. Bilimde kendini ifade etmenin tek yolu yayındır. Bilim insanlarının temel sorumluluğu, bilimsel anlamda topluma katkı sağlayacak araştırmalar yapmak olduğuna göre, bir araştırmadan herhangi bir yayın çıkmaması halinde ilgili araştırmanın topluma katkı sağlayıp sağlamadığı tartışılmaya başlar. Ancak yayın kadar önemli olan, bir bilim insanı için, temel sorumluluk insanların yaşam koşullarını iyileştirmek için çalışmalar yapmak olgusudur. Bilimin görevi, sadece kaç yayın yaptığınız değil, bunun yanı sıra yaptığınız yayının kaç kişinin hayatını olumlu yönde değiştirdiğidir.'
9 Ekim 2017 tarihinde 'Eksik Kalan Hafta' başlıklı yazımda yukarıdaki girişi alıntılayarak bu sefer köşemden şunları yazmışım:
'Tam da bu görüşümü destekleyen bir bilimsel araştırmayla karşılaştım. IntellectualTakeout adlı portalde Daniel Lattier tarafından kaleme alınan bu araştırmanın sonuçlarına göre 'Beşeri bilimlerde yayınlanan makalelerin yüzde seksen ikisi bir kez bile alıntılanmıyor. Alıntılanan makalelerin de sadece yüzde yirmisi gerçekten okunuyor ve yayınlanan makalelerin yarısını, değerlendirme hakemleri, dergi editörleri ve makalelerin yazarlarından başkası okumuyor'.Bilim, insan yaşamına dokunmalı; olumlu etkilemeli... Başarı ve mutluluk başkalarının mutluluğunda saklı.'
11 Şubat 2019 tarihinde yazdığım Makbul Puanlar yazımda ise şunları söylemişim:
'Bir öz eleştiri yapmak gerekirse, ülkemizde akademik camiada büyük ölçüde yapılacak bireysel akademik faaliyetler, akademisyenler tarafından ne yazık gerçekleştirilecek faaliyetin akademik yükseltmede ya da performans değerlendirmesinde kaç puan alınmasını sağlayacağı doğrultusunda yapılmaya çalışılıyor. Eğer bu akademik faaliyet puan getirmiyorsa ya da düşük puan getiriyorsa, genellikle akademisyenler tarafından tercih edilmiyor. Oysa ki, bir bilimsel faaliyetin topluma katkısı, toplumu oluşturan bireylerin yaşamlarına temas etmesi ve onların yaşamlarını olumlu yönde etkilemesi, toplumsal olarak yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik bulgular ortaya koyması, bana göre birçok akademik alan için bilimsel faaliyetlerin en öncelikli hedefleri arasında görülmeli.
(bilimsel faaliyetler) Yönetmeliklerde, yönergelerde yer alan akademik faaliyetlerin karşılarında yazan puanları değil, insanların vicdanlarında, manevi dünyalarındaki puanları, makbul olan puanları hedefl(emeli).'
İşte eski yazılardan derlenmiş alıntılarla böyle yeni bir başlangıç yapalım. Son yıllarda yaşadığımız afetlerde özellikle Kahramanmaraş merkezli depremlerdeki kayıplarımız göz önüne alındığında artık biz bilim insanlarının tam bağımsız şekilde, makbul puanlar için çalışmamız ve uygulamaların bilimsel verilere dayalı olarak yapılması gerektiği konusunda dersler çıkarıldığını ümit etmek istiyorum. Bugüne kadar afetlerde yüzbinlerce insanımızı, can kayıplarını çok azaltma şansımız varken kaybettik. Kaybedilen tek bir canın bile değeri puanla ölçülebilir mi?
Beni takip edin. Artık Sonhaber Gazetesindeki bu köşede,eskiden de olduğu gibi, 'çevreyi tehdit etmeyen, çevrenin/afetlerin tehdit etmeyi bir dünya yaratma' mottosu dahilinde, eleştiri ve öz eleştiri kadar, bilimin uygulamaya geçmesini; hayata ve topluma dokunmasını sağlayacak önerileri de bulacaksınız.
Yine eski yazılarımdan birinde yazdığım gibi, 'Makbul puanlara hizmet eden bu tür bilimsel faaliyetlerin zihinlerdeki öneminin artmasını diliyorum'…
İyi bir hafta geçirecek halimiz ve mecalimiz kaldıysa,herkese iyi haftalar dilerim.