Türkiye’de her yılın son aylarında en önemli tartışma konusu asgari ücret oluyor.
Bunun en temel nedeni, elbette milyonlarca kişinin tek geçim kaynağının asgari ücret olması.
Kendisinin ve ailesinin yaşamını devam ettirebilmesi için emek gücünü satmaktan başka çaresi olmayanlar için asgari ücret hayati bir önem taşıyor. Ücretliler olarak tanımlanan bu grup, TÜİK verilerine göre Türkiye’de gelir getirici bir işte çalışanların yüzde 72’sini oluşturuyor.
Asgari ücretliler ise, DİSK-AR’ın yaptığı araştırmaya göre ücretlilerin yüzde 50’si düzeyinde. Bu oran kamu-özel ayrımı yapmaksızın herkesi kapsıyor. Özel sektörle sınırlandırma yapıldığında ise çalışanların yüzde 65’i asgari ücretle istihdam edilirken, yüzde 22’si asgari ücretin altında bir ücrete mahkum durumda! Kayıtdışı çalışanlarınsa yüzde 85’i asgari ücret ve altında ücret alıyor. Bu rakamlar, açık bir biçimde gösteriyor ki Türkiye’de asgari ücret, temel ücret hâlini almıştır.
Diğer yandan asgari ücret, çalışanların yalnızca elde ettiği aylık kazançları değil, farklı ekonomik göstergeleri de etkiliyor. Örneğin sosyal güvenlik primine esas alt ve üst kazanç sınırı, emekli aylıkları, işsizlik ödenekleri, genel sağlık sigortası primi, sosyal yardımlar ve benzeri onlarca değişken, asgari ücretin miktarıyla orantılı olarak değişiyor. Dolayısıyla asgari ücret, Türkiye’de her kesimin ortak paydada buluştuğu bir tartışma konusu hâlini alıyor.
Toplumsal bir tartışma konusu olan asgari ücret; işçiler, işverenler ve devlet açısından farklı anlamlar içeriyor. Bu noktada ise asgari ücrete kimin zam yaptığı sorusu önem kazanıyor. Bugünlerde konuşulan, asgari ücrete yapılacak yüklü miktarda zammın bir yerel seçim propagandası aracı olup olmayacağı meselesi… Öte yandan ücret artışlarını ilave maliyet olarak gören işveren kesimi, çalışanlarına yaptığı ücret ödemelerini bir lütuf olarak lanse edebiliyor.
Oysa Türkiye’de asgari ücret, teorik açıdan da olsa sosyal diyalog mekanizması çerçevesinde belirleniyor. İşçi-işveren ve devlet temsilcilerinin yer aldığı Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yıl içerisinde uygulanacak en düşük ücreti müzakere yoluyla belirliyor. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 39’uncu maddesine göre “iş sözleşmesi ile çalışan ve bu Kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir.”
Türkiye’de son yıllarda görülen yüksek enflasyon ortamında asgari ücret yıl içinde dahi iki kez belirleniyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çağrısı üzerine toplanıyor. Komisyonda hükümet yetkililerinin yanı sıra, işverenleri temsil etmek üzere en çok işvereni üye olarak bulunduran işveren kuruluşu (TİSK) ve farklı işkollarından seçilen beş temsilci yer alıyor.
İşçi tarafı ise en çok işçiyi üye bulunduran en üst işçi kuruluşu olan Türk-İş ve farklı işkollarından seçilen beş temsilci tarafından temsil ediliyor. Türk-İş, 2024 yılı için uygulanacak asgari ücretin belirleneceği Komisyon’da doğrudan 4 işçinin bulunacağını ilan etti. Bu işçiler, asgari ücretle yaşamanın zorluklarını Komisyon’a aktaracak. İşçilerin görüşlerinin karşılık bulup bulmayacağını, Aralık ayında alınacak karar doğrultusunda izleyeceğiz.
Ancak geçmişten bu yana Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararları incelendiğinde, kararların hükümet ve işveren oylarıyla alındığı, işçi tarafının muhalefet şerhi koyduğu görülüyor. Kısacası asgari ücret, genellikle Komisyon’un bileşenleri olan işveren ve hükümet arasında bir uzlaşı sağlanarak belirleniyor. İşçi tarafını temsil eden Türk-İş ise alınan kararlara katılmıyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nda yapılan görüşmeler sonucunda alınan karar bağlayıcı bir niteliğe sahip. Örneğin son alınan karara göre, asgari ücretin brüt tutarı 13.414,50 TL’dir. Sosyal güvenlik primleri ve vergi kesintileri yapıldıktan sonra işçinin eline geçen net tutar ise 11.402,32 TL. Komisyonun almış olduğu karar doğrultusunda bugün uygulanan asgari ücretin tutarı bu şekildedir ve işverenlerin bu tutarın altında ücret ödemesi yasal değildir.
Yıl sonu geldiğinde bu tutar, enflasyonist ortamın etkisiyle çalışanların yaşam koşullarını gitgide olumsuz etkiliyor. Türk-İş tarafından yapılan Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’na göre Ekim ayında “Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı)” 13,684 TL’dir. Türkiye’nin diğer kentlerinde de durum farklı değil. Diğer taraftan bu tutar, sadece aylık gıda harcamasıyla sınırlı. Türk-İş’e göre “gıda ile birlikte diğer tüm temel harcamaları için haneye girmesi gereken toplam gelir tutarı (yoksulluk sınırı) ise 44.573 TL” ve bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti 17.803 TL! Bu rakamların 2023 yılı Ekim ayı için geçerli olduğunu vurgulamak gerekiyor. Nitekim yeni asgari ücretin geçerli olacağı 2024 yılında açlık ve yoksulluk sınırı daha yüksek seviyede olacak. O halde dikkate alınması gereken, önümüzdeki dönemin açlık ve yoksulluk sınırı projeksiyonu! Komisyonun Aralık ayı içerisinde alacağı kararda buna ne ölçüde dikkat edileceğini hep birlikte izleyeceğiz…