Türkiye’de kamu sektöründeki işçi-memur ayrımına ilişkin bir yazıya 10 Ekim 2024 tarihinde bu köşede yer vermiştik.

Kamu işyerlerindeki bu sorunun çok daha eskiye dayandığını, son zamanlarda ise krizin derinleştiğini belirtmiştik.

Bugün ülke genelindeki kamu kurum ve kuruluşlarında memur, sözleşmeli personel, sürekli işçi, geçici işçi, alt işveren işçisi, bağlı iktisadi işletme işçisi gibi birçok statü var. Memur ve sözleşmeli personel, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu çerçevesinde işlem görüyor.

Diğer statülerde yer alanların çalışma koşulları içinse iş kanunları ve toplu iş sözleşmeleri belirleyici oluyor. Ayrıca işçiler 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre sendikalara üye oluyor, sendikal faaliyetlerden yararlanıyor ve grev hakkını kullanıyor! Tüm bu hakların temelinde ise Anayasa, uluslararası sözleşmeler ve yasalar yer alıyor.

İşçiler elde ettikleri hakları kullanarak toplu iş sözleşmelerine erişiyor. Ekonomik ve sosyal kazanımları da bu sözleşmelerle elde ediyor. Ancak ne yazık ki Türkiye’de kamu kesiminde öyle bir yapı oluştu ki… Sanki işçiler, memurların, akademisyenlerin, daire başkanlarının, iktisadi işletme müdürlerinin ve benzer kişilerin cebinden alarak servet biriktiriyor!

Şu anda grevde olan bir işyerinde yaratılan algı da bunu açık bir şekilde gösteriyor. İşletme müdürü başta olmak üzere kurumda yer alan yöneticiler, orta ve alt düzey yöneticiler aracılığıyla manipülasyon yapmaya tam gaz devam ediyor! İşçilere çok yüksek miktarda ücret teklif edildiği ve buna rağmen sendikanın kabul etmediği yönündeki iddia, en bariz manipülasyon aracı.

Oysa üretilen bu bilgi kirli! Tamamıyla manipülasyon amacı taşıyor. İşyerinde yetkili olan sendikadan temin ettiğim ücret bordro listesine baktığımızda işçi ücretlerinin ortalaması aylık 21 bin 350 TL. Talep edilen ücret ise sadece 30-35 bin TL.

Ancak ne yazık ki ilgili kurumda görev yapan bazı akademisyenler dahi yaratılan algıya kapılmış, kendini inandırmış ve dahası çevredeki insanları da inandırmaya çabalıyor. Sosyal politika bilgisi bir yana en temel insani ölçütlere dahi sahip olmayan bu yaklaşım, bu kurumu yıpratır ve büyük zarar verir.

Sosyal haklara ulaşmada kamu kesiminde yol alamamak, özel sektöre olan umudumuzu da zedeler… Dolayısıyla kamu kurum ve kuruluşlarından başlayarak bu hakların kullanımına ilişkin denetim ve yaptırımlar sıkılaştırılmalı!

En azından kamu kurumlarında grev kırıcılık ve sigortasız işçi çalıştırma gibi işçi karşıtı reflekslere acilen önlem alınmalı. Yöneticilerin keyfi karar vermelerinin ve davranmalarının önü tıkanmalı.

Aksi halde ülkeden umut gitgide kesiliyor…