İşçiler ekonomik ve sosyal haklarını korumak ve geliştirmek üzere sendika kurar, var olan sendikalara üye olur ve toplu iş sözleşmesinin kapsamında yer alırlar.
İşçilerin toplu bir şekilde hareket ederek elde ettikleri bu haklar, kendilerine Anayasa, Uluslararası Sözleşmeler, yasalar ve sair mevzuat tarafından tanınmıştır.
Yürürlükte olan Anayasa’nın 51’inci maddesi sendika özgürlüğü, 53’üncü maddesi toplu sözleşme hakkını ve 54’üncü maddesi grev hakkını düzenler. Ayrıca 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, toplu sözleşme ve grev hakkına ilişkin detaylı düzenlemeleri içerir.
Ancak Türkiye’de işçilerin sendikal haklarını kullanmasının önünde fiilen birçok engel bulunuyor. Örneğin işçiler sendikalara üye olması nedeniyle işveren tarafından haksız nedenle işten çıkarılabiliyor.
İşçilerin sendikalaşma sürecinde gördüğü baskılar ve süreç sonunda sendika tarafından elde edilen çoğunluğa rağmen işverenin yetki itirazında bulunması ise sendikal hakları engellemeye yönelik uygulama örnekleri arasında yer alıyor. Yetki itirazı durumunda toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin yapılamaması ve üstelik mahkeme sürecinin uzun sürmesi gibi birçok etmen işçilerin toplu sözleşme hakkına erişmesini engelliyor.
Sendikal hak ve özgürlüklerin kullanımını engelleyen uygulamalara ilişkin örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak burada özellikle grev hakkının kullanımına vurgu yapmak gerekiyor.
Anayasa’nın 54’üncü maddesine göre “Toplu iş sözleşmesinin yapılması sırasında, uyuşmazlık çıkması halinde işçiler grev hakkına sahiptirler.” Anayasa böylesi bir hakkı işçilere tanımasına rağmen, uygulamada işçilerin grev hakkını önlemeye yönelik girişimlerle de sıklıkla karşılaşılıyor.
Grev ertelemesi ve grev yasağı gibi düzenlemeler bu hakkın yasalar yoluyla önlenmesi anlamına geliyor. Öte yandan işverenlerin işyerlerinde grevi önlemek için kurduğu baskılara da tanıklık ediliyor.
İşçilerin greve çıkmasını önlemek için yapılan tehditler, işçilerin aileleri üzerinden kurulan baskılar, işçiler arasındaki dayanışmayı zedelemek için kutuplaştırma girişimleri bunlara verilecek örnekler arasında…
İşverenler ekonomik kayıplara uğramamak için işçilerin grev hakkını türlü yollarla engellemeye çalışıyor. İşte bu noktada belirtmek gerekir ki işçilerin grev hakkı, işverenlerin ekonomik kayıplara uğramasına neden olduğu için var! Zira ekonomik kayıp yaşama riski, işçilerin mücadele gücünü sağlıyor.
Türkiye’de ne yazık ki işverenlerin grev karşıtı tutumları akıl almaz boyutlara ulaşmış durumda. Anayasa’daki düzenlemeyi esas alarak bir değerlendirme yapmak gerekirse, bu tutumun devletin temelinde yer alan Anayasa’yı ihlal etmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla grevleri türlü yollarla önlemeye çalışan işverenler ve işveren vekilleri, Anayasa’ya –yani devletin bütünlüğüne- yönelik bir saldırı halinde kabul edilmelidir.
Dahası son yıllarda bu eğilim özel sektörde olduğu kadar kamu kurum ve kuruluşlarında da görülüyor. Anayasa’nın açık bir ihlali anlamına gelen bu tür tutum ve davranışlardan, herkesten önce devlet görevlilerinin kaçınması gerekiyor!