Türkiye'nin ulusal bağımsızlık savaşından günümüze kadar süren varoluş ve demokrasi mücadelesinin en önemli 'birleştirici gücü' Mustafa Kemal Atatürk, sağdan soldan çekiştirmelerle çok uzun zamandır farklı tanımların içine hapsedilerek adeta ufalanıp yok edilmeye çalışılıyor.
Dünyanın başka bir ülkesinde, yurdunu işgal eden düşman kuvvetlerinin, topraklarından silinip atılmasına üzülen, 'keşke onlar kazansaydı...' diyenler var mıdır?
Vatan topraklarını işgalden kurtaran, saltanat yerine ulusal egemenliği benimseyen, laik Cumhuriyeti kuran, yurttaşların eşitliğini, kadın haklarını, hukuk devletini, çağdaşlığı, akıl ve bilim rehberliğinde halkçı toplumsal düzeni savunan Atatürk'e, düşmanca tavırlar sergilenmesi sadece düşünsel farklılık boyutu ile açıklanabilir mi?
İçeride ve dışarıda, din adına, mezhep adına, etnik kimlik adına, ideolojik saplantılarla Atatürk'e, Cumhuriyete, Cumhuriyetin kurucu kadrolarına karşı duranların asıl derdi nedir?
EŞ ZAMANLI ÜÇ SAVAŞ!..
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919'dan Cumhuriyet'e uzanan süreçte üç savaşı birden eş zamanlı olarak yürütüp kazanılmasını sağlamıştır.
-Birincisi: Emperyalizme ve kuklalarına karşı başlatılan ulusal bağımsızlık savaşıdır.
-İkincisi: padişahlık ve kulluk yönetimine karşı yürütülen uluslaşma ve ulusal egemenlik mücadelesidir.
-Üçüncüsü ise, akıl ve bilimin öncülüğünde gerçekleştirilen aydınlanma devrimleri ile sürdürülen cehalete karşı savaştır.
İFLAH OLMAZ ATATÜRK KARŞITLARI!..'
İflah olmaz Atatürk karşıtlarının en kıdemlileri (!) 'siyasallaşmış dincilerdir.' Bunlar, Milli Mücadelenin başkomutanı Gazi Mustafa Kemal'i 'kerhen' sahiplenip; saltanatı ve hilafeti kaldıran, 'akıl ve bilim temelli' laik Cumhuriyeti kuran Atatürk'ü hiç sevmezler. Hatta 'Keşke Kurtuluş Savaşı'nda Yunanlılar kazansaydı' diyecek kadar ileri giderler ve Anadolu halkının temiz din duygularını yıllardır sömürmeyi sürdürürler.
Aslında yakın tarihimize bakıldığında 'siyasallaşmış dincilerin' önceleri İngiliz, sonraları da ABD emperyalizmi ile 'işbirlikçi sıcak ilişkileri' açıkça görülür.
FETÖ ihanetibu iş birliğinin son yaşanan en somutörneğidir.
İflah olmaz Atatürk karşıtlarının ikinci takımı etnik ayrılıkçılardır.
Kurtuluş Savaşı'nın ulusal birlik ve beraberlik ile başarıya ulaştığınıunutan bu gruplar ulus devletin varlığını ve Anayasada yer alan yurttaşlık tanımını kabul etmezler. Burada söz edilen Millet tanımının 'yurttaşların eşitliği' ortak paydasında birleşen ve Türkiye sınırları içindeki toprakları 'yurt/vatan' olarak kabul ederek yaşayan herkesin ortak adı olduğunu bir türlü anlamazlar.
Emperyalizmin kurguladığı taşeron örgütlerin gerçek yüzlerini hala göremeyen bu takımın ulus devletin kurucu kadroları ve mazlum milletlere örnek olan bir mücadelenin liderine düşmanlıkları, 'Sevr hayranlığı-Lozan karşıtlığına' kadar uzanır.
Atatürk karşıtlığının aydın ve entel(!) figüranları ise 'ikinci cumhuriyetçilerdir'.
1923 yılında kurulan Cumhuriyetin demokratik olmadığını savunan ve Uğur Mumcu'nun ısrarla 'liboş' diye tanımladığı bu 'numaracı cumhuriyetçiler takımı' Atatürk ve Cumhuriyeti eleştirmek adına siyasal dincilerin, etnik ayrımcılığın güçlenmesinin önünü açmıştır.
Dillerinden insan hakları, özgürlük, demokrasi gibi kavramları düşürmeyen bu
'neoliberal çakma solcular', eşitlik, emek,tam bağımsızlık,antiemperyalizm, halkçılık,devletçilik gibi kavramlardan pek hoşlanmazlar.
Bu üç grubun dönemsel olarak yakınlaşmaları artma veya azalma gösterebilir ama sürekli yakın temas halinde oldukları iyi bilinir.
NEDEN KİNDARLAR?
Dışarıda emperyalizme karşı tarihin ilk bağımsızlık savaşını vererek başarıya ulaşan; içeride feodalizme, gerici yobazlığa ve bölücülüğe karşı çıkarak kurulan çağdaş, laik ve demokratik bir Cumhuriyetin çok yönlü saldırıya uğraması hiç şaşırtıcı değildir.Ama, asıl şaşırtıcı ve üzücü olan; bir yandan Cumhuriyetin, başta fırsat eşitliği ve toplumsal adaleti sağlama özelliği olmak üzere her türlü olanağından 'pişkince' yararlanan öte yandan da Atatürk'e ve Cumhuriyetin kazanımlarınasaldıranların varlığıdır.
Bunları gördükçe, Gazi'nin Nutuk'un son bölümünde, 'Varlığımızın ve geleceğimizin tek temeli ve en değerli hazinesi olarak neden bağımsızlığımızı ve Cumhuriyetimizi gösterdiğini; Gelecekte bile, bizleri bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek iç ve dış düşmanların olacağını' vurgulamasının nedenini şimdilerde daha iyi anladığımızı umuyorum...