Daha önceki yazılarımızda 1876’da ilan edilen 1. Meşrutiyetin alt yapısını, 1808 yılındaki “Senedi-i İttifak” antlaşması, 1839’daki “Tanzimat Fermanı” ve 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı oluşturdu demiştik. Ayrıca cumhuriyetin temel taşları gibi düşünmüştük ve bu konuları yazacağımızı belirtmiştik.
XVII. yüzyıl sonlarında zayıflayan merkezi otorite, “ayan” denilen derebeylerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Devlet imkânları ile zenginleşen Ayanlar her açıdan zamanla çok güçlenmiş, başına buyruk yönetim tarzları geliştirmiş, devletin taşra yönetimi ayanlar ve hanedanlar arasında paylaşılmış, devlete kafa tutacak hale gelmişti.
Ayrıca, ayanlar kendilerini halkın temsilcisi ve koruyucusu olarak gördükleri için, merkezi idarenin temsilcisi valilerin keyfi hareketlerine karşı bir direnç göstermeye başlamışlardı. Gerçekten de birçok bölgede valilerin keyfi vergi toplamaları karşısında ayanların buna karşı geldiği ve halkın bu hareketleri desteklediği biliniyordu.
29 Eylül 1808’de, kendisi de bir ayan olan (Rusçuk ayanı) sonradan Sadrazam olan Alemdar Mustafa Paşa tarafından, Rumeli ve Anadolu ayanlarını İstanbul’a çağırarak onlarla bir danışma toplantısı düzenledi.
Gerekçesi, Osmanlıda devlet düzeninin bozulduğu ve devletin otoritesi sarsıldığı için devletin yeniden güçlenmesinin amaçlandığı bir antlaşma yapmak.
Ayanlar-derebeyleri, yapılan bu antlaşmaya göre, Padişahın mutlak vekili Sadrazamdan (başbakan) gelen tüm emirlere tam olarak uyacak, ancak Sadrazamlık makamından kanuna aykırı rüşvet, yolsuzluk ve devlete zararlı işlemler çıkarsa, senedi imzalayanlar (asıl olarak ayanlar) ona karşı gelip engelleyeceklerdir.
Kimseye haksızlık yapılmamasının gerektiği, suçun önceden ispat edilmesinin gerektiğini ve işkence yapılmamasının gerektiğini belirtir.
Vergilerin nasıl olacağı, Padişahın bakanlar kurulunda ayanlar ile müzakere edilerek belirlenecek olması, Padişahın otoritesini sınırlamak anlamına gelmesi bakımından da çok kayda değer bir antlaşmadır.
Ayrıca bu antlaşma makama gelecek her Sadrazam ve Şeyhülislam tarafından hemen imzalanacaktır. Yani devamlılığı sağlanacaktır. Takibini Padişah yapacaktır.
Sened-i İttifak, devletin ayanlarla (derebeyleri) aralarında imzaladıkları bir anlaşmadan öte, ayanların resmiyete kavuşması, padişahın mutlak otoritesine karşı kendilerini koruma altına almak ve iktidara ortak olma çabasının anlaşmasıdır.
Bu antlaşma Türk tarihindeki ilk anayasal bir belge özelliği taşımaktadır. Sadece bir belge. Ayrıca devletin iktidarını sınırlamayı amaçlayan bir girişim olması bakımından da önemlidir.
Bunun anlamı, merkezi otoritenin yetkilerinin sınırlandırılması ve meşrutiyete atılan ilk adımlardan sadece biri olması bakımından da önemlidir.
Ayanların zaman içinde kendi içlerindeki birliği sağlayamamaları sonucunda, başta Alemdar Mustafa Paşa ve diğer ayanlar, Padişah II. Mahmut tarafından tek tek ortadan kaldırılmış ve mallarına el konulduktan sonra, Sened-i İttifak Antlaşması da ortadan kalkmıştır ve sadece bir belge olarak kalmıştır.
Ziya Gökalp ayanlar-derebeylik devrinin Müslüman olmayan azınlıklara Padişah’a karşı kulluk hisleri yerine hürriyet duygularını uyandırdığı için, bunun bir halk hâkimiyeti devrinin hazırlıkları olduğunu iddia eder.
Çok abartılı olduğu düşünülse de, gerçekten II. Mahmut belli başlı büyük ayanları ortadan kaldırınca, Padişah’ın mutlak merkezi otoritesine karşı koyabilecek hiçbir güç kalmamıştır ve tam bir istibdat (baskı) devri gelmiştir.
Sened-i İttifak yürürlükte kalsaydı, Osmanlı İmparatorluğu’nun toplumsal ve siyasi yapısını değiştirecek bir hareketin temeli olabilirdi.
Başka bir gerçek; ayan, derebeylik ve ağalık düzenleri II. Mahmut’tan sonra da başka şekillerde de devam ederek günümüze kadar taşınmıştır.