'Benden önce ölecek olursan nereye gömülmek istersin?'
Ara sıra soruyor Sultan bunu bana.
Cevaplanması zor bir soru…
Dün akşam yine sordu.
Yemek sırasında…
Akşam yemekleri, aile fertlerinin bir araya geldiği tek an olduğu için önemlidir.
Genellikle; televizyonların ana haber bültenleriyle; gün içinde yaşananların, tanık olunanların sayılıp dökülmesiyle geçer akşam yemekleri.

***

'İnsanın başına her şey geliyor,' dedi.
Bu giriş cümlesiydi.
'Benden önce ölecek olursan nereye gömülmek istersin?' diye devam etti.
Cevaplanması zor bir soru da olsa, benim bu soruya cevabım her zaman hazırdır.
'Kimsesizler mezarlığına!'
'Ciddi olarak soruyorum. Her an her şey oluyor. Ansızın ölecek olursan…'
'Kötü bir rüya mı gördün yine sen?'

***

Tanzimat Edebiyatı'nın ikinci dönem şairi Muallim Naci'nin, yani Ömer'in ölümünü biliyorsunuz.
1893'te, henüz daha kırk üç yaşındayken, beklenmedik bir anda, aniden öldü Muallim Naci!
Muallim Naci eski edebiyat savunucusuydu.
Recaizade Mahmut Ekrem'e, Abdülhak Hamit Tarhan'a karşı eski edebiyatı kıyasıya savundu.
Halk Edebiyatı'na 'eşek anırması' diyen Ziya Paşa kadar olmasa da eski edebiyatı, Halk Edebiyatı'na yeğ tuttu.
Yazdığı, 'Köylü Kızların Şarkısı'na rağmen…
'Ne darıldın Ahmed'in oynaşı
Darılır mı ademe kardaşı'
Ve edebiyatı; hikayeyi, romanı halkı eğitme aracı olarak gören, yeni edebiyat taraftarı Ahmet Mithat Efendi'ye rağmen eski edebiyatı savundu.
Ahmet Mithat Efendi'nin damadıydı Muallim Naci.

***

Ahmet Mithat Efendi, bir gece sabaha doğru, rüyasında, damadı Muallim Naci'nin öldüğünü görmüş. Hemen oğlunu uyandırmış.
'Beni eniştenlere götür,' demiş.
Sabaha karşı varmışlar Muallim Naci'nin evine.
Kapıyı Muallim Naci açmış onlara.
Onu karşısında görünce, rüyasının gerçek çıkmamış olmasına sevinmiş Ahmet Mithat Efendi.

***

Birlikte kahvaltı sofrasına oturmuşlar.
İkisi de yemeyi içmeyi seven insanlar…
Börekler, çörekler…
Şiir, hikaye, roman…
Eski edebiyat, yeni edebiyat…
Üstat Ekrem, Abdülhak Hamit
Zemzeme, Demdeme; Harabat, Tahrib-i Harabat, Takip; dekadanlar derken Muallim Naci sofradan kalkmış.
'Ben üç beş dakika üst kata çıkıp ineceğim,' deyip müsaade istemiş.
Ahmet Mithat Efendi, kahvaltı sofrasındakilere rüyasını o zaman anlatmış.
'Şükürler olsun ki doğru çıkmadı rüyam,' demiş.
Aradan biraz zaman geçmiş.
Üç beş dakika, olmuş yarım saat.
Yukarı çıkıp bakmışlar.
Muallim Naci, uzandığı yatakta ölmüş. Henüz kırk üç yaşındayken.

***

Sultan ne zaman sorsa,
'Mezarın nerede olsun istersin?' diye, Muallim Naci'nin bu hazin ölümü gelir aklıma…
Ciddileşirim bir anda.
Yine öyle oldu.
'Sana nasıl kolay olacaksa,' dedim keder içinde.

***

Geriye ne kaldı?
Kaç yıl?
Üç, beş, on, yirmi, otuz…
Oysa yüz yıl daha yaşamak istiyorum okuyamadığım kitapları okumak, yazamadığım yazıları yazmak, izleyemediğim filmleri izlemek, dinleyemediğim konserleri dinlemek; kemanın genç, güzel kız sesinin tadına varmak…
Ve sevemediğim insanları sevmek için.