“Haluk Şahin ile birlikte oturduğumuz bir kafede konuşurken Paris’i aşırı süslü bir kadına benzetmiştik.

Haluk Hoca “Şehirlerin kraliçesi” dedi Paris için.

Ben de kendini herkese beğendirmek ve başkalarından farklı olduğunu vurgulamak için sahip olduğu tüm mücevherleri takıp takıştıran, parfümler sürünüp dekolte kıyafetler giyen bir kadına benzetiyorum.

Sonra İstanbul geldi aklımıza. İstanbul da bir kadına benziyordu.

Dışarıdan bakınca gerçek kimliği için bir fikir vermeyen, tanıyabilmek için ruhunun ta derinlerine nüfuz edilmesi gereken bir kadın… Güngörmüş, bir zamanlar güzel, ama şimdi düşmüş, yıpranmış, hayatın koşulları altında ezilmiş bir kadın… Güzelliği sadece gözlerindeki buruk pırıltıda kalmış bir kadın…

Çocukluğumun Antalya’sı bir genç kızdı…

Kısa etek ve dar bluz giymiş, bir bahar dalındaki goncalar gibi patlamaya hazır bir kadın…

Ankara istemediği bir adamla evlenmeye zorlanmış, kabuğunu kırmaya çalışan, mutlu olduğu zamanlarda bile tebessümde hüzün taşıyan bir kadın…

New York kendinden emin, başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü önemsemeyen bir kadındı… Kendini olduğu gibi ortaya koyabilen, bir kuyrukta beklerken omuz-dirsek kullanarak öne geçmeye çalışan biraz kabadayı bir kadın…

Roma güngörmüş bir kadındı. Biraz etine dolgun, neşeli, konuşkan, sarı uzun dalgalı saçları olan bir kadın…

Frankfurt bir banka memuresiydi. Ciddi, disiplinli, her zaman tayyör giyen, kitaplara meraklı bir kadın…

Londra bir ev kadınıydı. Tertipli, bakımlı, güzel olmayan ama birlikte yaşlanılması kolay kadınlardan biri…

Rio hep eğlence isteyen bir kadındı. En son durumlarda bile keyfini bozmayan, biraz dağınık, dişiliğinin farkında olan bir kadın…

Buenos Aires görgüsüz bir zengin duldu. Sahip olduğu çok şey vardı, ama bunları nasıl sunabileceğini bilmiyordu.

Bişkek tipik doğu bloku kadınıydı. Fedakar, çocukları ve ailesi için elinden gelen her şeyi yapmaya hazır, yoksulluğun elinde çile çeken bir kadın.

Moskova sarhoş, Tokyo başöğretmendi. Kuala Lumpur cinsiyetsizdi, kadın olduğunun bile farkında değildi.”

Şehirleri kadınlara benzeten ben değilim.

Mehmet Y. Yılmaz ile Haluk Şahin.

Ama güzel benzetmişler!

Sonra da sormuşlar kendilerine, “hangi kadın?” diye.

Mehmet Y. Yılmaz, İstanbul’u benzettikleri kadında karar kılmış.

Size soracak olsak, “hangi kadın?” diye.

Yine siz bilirsiniz de, Rio’dan uzak durun derim ben!

Şu zengin dul da biraz can sıkıcı gibi gözüküyor!

E tabii siz de bize soracaksınız, “sizce hangi kadın?” diye.

Bizi geçelim, diyemeyiz.

Biraz dürüstçe biraz da muzipçe bir cevap verecek olursak…

Roma’nın benzediği kadın derim ben!

Antalya’nın benzediği kadın da fena değilmiş hani…

Ama işte, bizim için geçip gitti o tren.

Belki de varacağı yere varmak üzeredir.

Yani son istasyona…

***

Kadınlara soracak olursak…

“Hangi erkek?” diye.

“Hiçbiri!” deme ihtimalleri hayli yüksek gibi geliyor bana.