Hafta sonu genç bir bilim insanıyla tanıştım.
Konuştuk.
Ne konuştuk?
Yazacağım.
Bilimden…
Sanattan…
Hatta edebiyattan konuşacaktık konuşmasına da…
“Keşke bir araba alsaydım enflasyon buralara gelmeden önce,” dedi bilim insanı.
“Araban yok mu?” dedim şaşkınlıkla.
“Sen nasıl bilim insanısın!” diyecektim neredeyse.
Ama bilim insanı olmakla ne araba, ne ev sahibi olmanın bir ilgisinin olmadığını bilecek kadar da aklım başımda olduğu için…
“Keşke alsaydın,” dedim. “Şimdi de alabilirsin, o kadar da umutsuz olma. On yıldır çalıştığını söylüyorsun. O kadar paran vardır.”
“Biraz param var; doğru,” dedi. “Ama elimdeki parayla iki yıl önce iyi bir araba alabilecekken şimdi aynı parayla hiçbir şey alamıyorum.”
“Şimdiye kadar neden almadın?” dedim.
“Bankadaki kız yüzünden oldu!” dedi.
“Ne!”
“Şöyle faiz veriyoruz, böyle faiz veriyoruz; şöyle iyi getirisi var, böyle iyi getirisi var derken…”
“Kız güzel miydi bari?”
“Ne dedin abi?”
“Hiçbir şey! Dert etme, dedim sadece.”
“Bırak araba, ev almayı,” dedi. “Neredeyse karnımı zor doyuruyorum. Bir kilo peynir üç yüz, dört yüz lira; bir kilo kıyma beş yüz altı yüz lira; bir litre süt yirmi beş otuz lira… ”
“Sen nasıl bilim insanısın!” demedim.
Ama biraz daha, böyle etten, sütten, peynirden; ottan, çöpten konuşacak olursak…
Bilim insanıyla konuştuğumuz şeylere bak!
En iyisi yazıyı Nazım Hikmet’in “Büyük İnsanlık” şiiriyle bitirelim.
Bir daha da böyle can sıkıcı yazılar yazmayalım.
Yine ne varsa bizim biracılarda var.
Hiç değilse adamların bir felsefesi, bir hayata bakışları var.
Filozof gibi insanlar!
BÜYÜK İNSANLIK
“Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
tirende üçüncü mevki
şosede yayan
büyük insanlık.
Büyük insanlık sekizinde işe gider
yirmisinde evlenir
kırkında ölür
büyük insanlık.
Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
pirinç de öyle
şeker de öyle
kumaş da öyle
kitap da öyle
büyük insanlıktan başka herkese yeter.
Büyük insanlığın toprağında gölge yok
sokağında fener
penceresinde cam
ama umudu var büyük insanlığın
umutsuz yaşanmıyor.”