Yıllar önce Cahit Külebi’yi aramıştım. Çok gençtim o zamanlar. Edebiyat dergilerinde öykülerim yeni yeni yayımlanıyordu.
Cahit Külebi’yi, kendisiyle yapılan bir söyleşi üzerine aramıştım.
Kendisinin, daha hayattayken edebiyattan silinmeye çalışıldığını anlatmıştı, söyleşide.
Söyleşiyi okuyunca üzülmüştüm, Varlık’tan telefon numarasını alıp kendisini aramıştım.
Telefonda bana da aynı şeyleri söylemişti.
“Beni yok sayıyorlar. Edebiyat dergileri artık şiirlerimi yayımlamıyor,” demişti.
Ben ne kadar da,
“Öyle bir şey yok, şiirleriniz her zaman okunacak,” dediysem de; öfkesini, sitemini dile getirmişti.
Çok da yaşlanmıştı.
Yaşlılığın kederi de vardı sesinde.
***
Kerim Korcan da son kitabı “Ölüm Pusuda”yı matbaada kendi imkanlarıyla bastırmıştı.
Uzun mektuplar yazıyordu bana, Kerim Korcan.
O da yayınevlerine sitem ediyordu mektuplarında.
“Ölüm Pusuda”yı hiçbir yayınevi yayımlamamıştı.
Kerim Korcan’ı da aramıştım, Adana postanesinin önündeki jetonlu telefonlardan biriyle.
Telefonu bir kadın açmıştı.
“Kerim öldü!” demişti. “Cenazesi geçen hafta kaldırıldı!”
Sessizce kapatmıştım telefonu.
“Ölüm hakikaten pusudaymış!” demiştim kendi kendime.
Yanlış hatırlamıyorsam Fakir Baykurt da son kitabını matbaada bastırmıştı.
Rıfat Ilgaz da, “Yaşıyoruz” şiirinde;
“Kapandı yüzümüze dergi kapakları,
Bir varmış bir yokmuş olduk sağlığımızda.
Şiir… O yosmanın boyuna.
Gazete… Gelene gidene başyazı.
Ara ki bulasın sayfalarda
Şair Rıfat Ilgaz’ı.” diye yazmıştı.
E tabii zaman değişmişti.
İnsanlar değişmişti.
***
Şimdi de her şey değişti.
Biz yazdıklarımızı edebiyat dergilerine gönderiyorduk.
Adam Öykü’ye, Varlık’a, E Dergi’ye, Üçüncü Öyküler’e, Yazılı günler’e, Edebiyat ve Eleştiri’ye...
Yazdığımız öykü eğer bir edebiyat dergisinin yazı kurulundan geçip de yayımlanırsa olmuş demekti.
Yayımlanmazsa defalarca yeniden yazıyorduk o öyküyü.
Ama şimdi...
İnternet, sosyal medya...
Ve artık o kadar çok şair, yazar var ki...
Bu sosyal medya şairleri, “yağdı yağmur çaktı şimşek,” türü şiirlerini kendi sosyal medya hesaplarında cep telefonlarına küçük bir dokunuşla yayımlıyorlar.
Şiirlerini melankolik, şairane, şuh bakışlı fotoğraflarıyla ya da saçları rüzgarda uçuşan genç, güzel, çekici bir kadının fotoğrafıyla süslüyorlar.
Ve böylece sosyal medyada binlerce kişi tarafından takip edilen, tanınan ünlü bir şair, yazar oluyorlar kendi kafalarında.
Artık her şey bu kadar kolay yani.
Hiç de öyle edebiyat dergileriyle falan uğraşmaya, yıllarca çalışıp çabalamaya lüzum yok.
Cahit Külebi’ymiş, Rıfat Ilgaz’mış, Fakir Baykurt’muş, Kerim Korcan’mış...
Falanmış filanmış!...
Zaman değişti, değişiyor.
Ve günümüzde...
Okuyup yazan için daha da acımasız değişiyor zaman.
Her şeyi silip süpürerek, yok ederek...
Bizler de işte, bu değişen zamanın fırtınasında tutunmaya, yazmayı sürdürmeye çalışıyoruz...
Belki de yazmayı sürdürmek falan değil de sadece bir çırpınış bizimki...
Bir tutunma çabası...