"Yüz Yıllık Yalnızlık" Marquez'in en çok bilinen romanlarından biri.


Aynı zamanda en iyi romanlarından da.
Bir başyapıt.
Büyük bir yazar Marquez!
İnsan, "Yüz Yıllık Yalnızlık"ı okurken, yeteneğine hayran kalıyor.
Ama Marquez,
"Çullukların Gecesi hikayemi, Yüz Yıllık Yalnızlık romanıma değişmem," diyor.
Hadi buyur!
İnsan onun bu söylediğini öğrenince şaşırıyor!
Beş altı sayfalık, pek az kişinin bildiği bir hikaye "Çullukların Gecesi" hikayesi...
Ama işte, onun gönlü ondan yana.
***
"Çullukların Gecesi"nde üç adam, üç kafadar, gözlerinin görmediğini söylüyor.
Söylediklerine göre, gözlerini çulluklar oymuş.
Tam olarak böyle mi hikaye?
Ben "Çullukların Gecesi"ni okuyalı yüz yıl oldu neredeyse, hatırladığım kadarıyla böyleydi.
Büyülü gerçekçiliğin büyülü yazarı Marquez'i anlamak da kolay değil zaten.
Neyse, o ayrı bir mesele de...
Yazarlara, eleştirmenlere, okuyup yazan insanlara soracak olsak hangisi, diye...
Pek çoğu, "Yüz Yıllık Yalnızlık" diyecektir.
Ama işte, insan aklı karmaşıktır.
Anlaşılması zordur.
Yazarların aklı ise daha da karmaşık ve anlaşılmazdır...
Büyük romanların...
Yaparak Fırtınası'nın, Kolera Günlerinde Aşk'ın, Labirentindeki General’in, Başkan Babamızın Sonbaharı’nın yazarı Marquez'i mutlu eden "Yüz Yıllık Yalnızlık" romanı değil, "Çullukların Gecesi" hikayesi.
Bize göre "Yüz Yıllık Yalnızlık" başyapıt, ona göreyse "Çullukların Gecesi" başyapıt.
Ne denebilir, kim ne diyebilir?...
***
Eee?
Nereye varacaksın buradan, diye soracak olursanız...
Hiçbir yere varmayacağım.
Bir yere varmak zorunda da değilim.
***
Diyelim ki şuraya varacağım:
Ben de, biliyorsunuz işte, bu yazıları yazıyorum uzun zamandır.
Kendimi Marquez'le kıyaslayacağım falan yok...
Hayal dünyasında yaşadığım doğru ama o kadar da değil...
Edebiyat dergilerinde öykü yazarken...
Neden bu yazılara taktım?
Ne anlıyorum, inatla yazmaya devam ettiğim bu yazıları yazmaktan?
Bir de bize sık sık sorarlar,
"Neden yazıyorsun?" diye.
İşte görüyorsunuz, ben de bilmiyorum neden yazdığımı.
Ahmet Rasim,
"Yazar mısın, durma yaz" demiş ama...
Yaz yaz da!...
Nereye kadar?
Sonra ne olacak, nereye varacak bu işin sonu?
Yazdığım bu yazıları okuyup edenin olduğunu da sanmıyorum.
İleride okuyan olur mu?
Olmaz!
Belki kendim okurum doksanıncı yaş günümde, kendime doksanıncı yaş günü armağanı kabul ederek.
Marquez'in son romanının, ömründe yazı yazmaktan başka bir iş yapmamış olan kahramanı da doksanıncı yaş gününde kendi kendine bir yaş günü armağanı veriyordu.
Öyle bizimki gibi yıllar önce yazdığı yazıları okumak falan değil, Rosa Cabarcas'ın evine, Delgadina'ya gitmekti kendine verdiği armağan.
"Delgadina, ruhum benim!"