Tüm eğitim paydaşlarının görüşleri alınmadan, kapalı kapılar ardında hazırlanan ve öğretmenlerin gerçek taleplerini yok sayıp, iş güvenceleri ile mevcut haklarını daraltan yeni(!) Öğretmenlik Meslek Kanunu ( ÖMK) Taslağı TBMM’de görüşülüyor. Kanun, büyük bir olasılıkla bu yazının yayımlandığı saatlerde kabul edilerek yürürlüğe girecek.

   Dünya genelinde öğretmenlik meslek kanunlarının başarılı örnekleri incelendiğinde bu kanunların sadece ceza hükümleri içeren hukuki metinler değil, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını artıran, profesyonel standartları belirleyen ve mesleğin gelişimini destekleyen belgeler olduğu görülmektedir. Ancak yeni (!) ÖMK, mevcut haliyle öğretmenlik mesleğinin toplumsal algısını yüceltecek bir bakış açısını yansıtmaktan çok uzak.

AKADEMİNİN AMACI BELLİ DEĞİL…

   Çeşitli kamu kurumları bünyesinde yer alan “Akademiler” bir meslek diplomasına sahip kişileri yeniden yetiştirme iddiasında değildir.

Millî Eğitim Akademisinin “sil baştan öğretmen yetiştirme” hesaplarına ilişkin tartışmalar ve kaygılar, ÖMK’ya ilişkin içeriğin bütüncül olarak değerlendirilmesine engel olmaktadır.

    Üniversitede verdikleri eğitimlerine güvenmedikleri ve verdikleri diplomaları değersizleştirdikleri aynı akademisyenlerden, oluşturulacak bir akademinin başarılı olması düşünülemez. Üstelik, Millî Eğitim Akademisinin Eğitim Fakültelerine benzer bir rol üstlenmesi öğretmen eğitimindeki yetki ve sorumluluklara ilişkin büyük bir rol karmaşasına ve çok başlılığa yol açacaktır.

    Öğretmen adaylarının mezuniyet sonrasında akademilerde aylarca çok düşük maaşlar alacak olmaları, akademi sonrasında atandıkları takdirde yine sözleşmeli öğretmen olarak istihdam edilmeleri, öğretmen yoksulluğunu derinleştirecek ve mesleğin çekiciliği ile itibarını azaltacaktır. 

CEZA KANUNU GİBİ !..

    ÖMK’nın ikinci bölümünün başlığı “Hak, Ödev ve Sorumluluklar” olarak belirlenmesine rağmen öğretmenlerin hakları açık bir şekilde tanımlanmamıştır. Oysa öğretmenler sadece hesap vermesi gereken taraf değil, aynı zamanda hakları olan ve bu haklarının güvence altına alındığından emin olunması gereken taraf olarak ele alınmalıdır.

    Yaklaşık 42 madde ve 18 sayfadan oluşan Kanun teklifinin büyük bir bölümü öğretmen adaylarına uygulanacak disiplin cezaları ile bu cezalara karşılık gelen fiil ve davranışlardan oluşmaktadır. Bu durum, öğretmenlerin haklarının ve mesleğin etik standartlarının Kanun teklifinde yeterince yer bulamadığını ve öğretmenlerin gelişimini önceleyen diğer önemli konuların ihmal edildiği izlenimini vermektedir.

KARİYER YOK BASAMAK VAR !..

    Mevcut haliyle kariyer basamaklarına ilişkin yapılan düzenlemeler öğretmenlerin maaş artışı için unvan değişikliğine gidilmesinden başka herhangi bir gelişim sürecine hizmet etmemektedir. Öğretmenlik mesleğinde uzmanlık ve başöğretmenliğin tam olarak ne ifade ettiğine ve bu basamaklarda olması beklenen yeterliliklerin neler olduğuna dair açıklık yoktur. Kariyerde yükselme sisteminin, iş barışını, meslektaşlar arası dayanışma ve işbirliği ile öğretmenin mesleki motivasyonunu bozmaktan başka işe yaramadığı bilinmelidir.

   Kanun teklifi özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlere yönelik bir düzenleme içermemektedir. Kanunda ,özel öğretim kurumlarında çalışan öğretmenlerin eskiden olduğu gibi taban maaş haklarının tanımlanması yer almalıydı.(Umarım bu eksiklik TBMM’de düzenlenir).

   Yasa teklifinde, atama bekleyen öğretmenlere, yaşam ve çalışma koşullarına, emekliliğe ve meslek etiğine ilişkin  doğru/düzgün bir düzenleme bulunmuyor.

KUZULARIN SESSİZLİĞİ !...

   ÖMK teklifinde yer alan “Nitelikli bir eğitim için nitelikli öğretmen yetiştirme modelinin kurulması zorunluluk haline gelmiştir.” ifadesi Eğitim Fakültelerinin nitelikli öğretmen yetiştiremediğine yönelik bir ifadedir.

Siyasal iktidarın güdümünde kurulacak bir Milli Eğitim Akademisi’nin, Eğitim Fakültelerinin ve binlerce akademisyenin kazandıramadığı hangi bilgi, beceri ve yeterlilikleri kazandıracağı, öğretmen niteliğine hangi katkıları sunacağı bilinmemektedir.

Üniversitelerimizdeki akademik eğitimi yok sayan, lisans diplomalarını, pedagojik formasyon çalışmalarını geçersiz kılan bu taslağı ; YÖK’ün, Eğitim Fakültelerinin ve akademisyenlerin “duymazdan, bilmezden, görmezden”  gelen tavırları ise eğitim tarihimizde büyük bir sorumsuzluk ve vurdumduymazlık  örneği olarak yerini alacaktır…