Tarih bize tüm diktatörlerin sonlarının aynı olduğunu gösteriyor. Merhum Süleyman Demirel’e atfedilen “Orta Doğu’da diktatörler devrileceklerini beş dakika önce anlarlar” diye bir söz vardır. Suriye’de de bu sonuç değişmedi. Ancak, Suriye’deki gelişmelerden alınacak çok ders var…

Suriyeliler, zalim bir diktatörden kurtuldular ama bundan sonra toprak bütünlüklerini koruyarak birlik beraberlik içinde demokratik ve insanca bir yaşama kavuşabilecekler mi?

Gelişmeleri dikkatli izleyip, temkinli olmakta yarar var.

ULUS DEVLETLERİ SEVMEZLER!..

     Kapitalist emperyalizm, bugün başta Orta Doğu coğrafyası olmak üzere, küreselleşme ve neoliberal siyaset kılıfı ile gözüne kestirdiği ülkeleri kendi tahakkümü altına alarak dünya imparatorluğu arayışı içine girmiştir.

Sömürgecilerin amaçlarına ulaşmak için kullandıkları işbirlikçilerin ve taşeron örgütlerin son kullanma tarihleri vardır. Kullanma süreleri bitince bunları anında deliğe (!) süpürürler.

     Toprak, insan ve emek sömürüsünden başka bir şey düşünmeyen emperyalistler din, mezhep ve etnik farklılıkları kullanarak ele geçirmeye çalıştıkları coğrafyalarda “ulus devlet” yapılanmalarından hiç hoşlanmazlar.

Özellikle Sevr Antlaşması’nı çöpe gönderen Kurtuluş Savaşı sonrası, Anadolu topraklarını paylaşamayanlar; “ulus devletin” kurucusu Atatürk’ü ve Atatürkçü Düşünce Sistemi’ni “bugün bile” kendi çıkarları için en büyük engel olarak görürler. Bu nedenle, Mustafa Kemal Atatürk ile yurttaşlar arasına soğuk duvarlar örme oyunlarını yıllardır şekil değiştirerek tezgahlamaya devam ederler.

Sömürgecilerin, “Mazlum milletlerin gözünü açan” tarihi yenilgileri sonrası ulus devleti içeriden çökertmek için, gerici yobazlar, mandacılar ve muhipler ile başlattıkları “seri üretimin”; FETÖ ve PKK gibi taşeron örgütler ile sürdürmeleri bu karanlık tezgahın oyunlarından başka bir şey değildir.

BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜK…
   Atatürk, Türk milletini ırk esasına dayandırmadığını, “Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” sözüyle ifade etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesindeki Türk Milleti tanımı ırka, dine, mezhebe dayanmayan kavrayıcı, kapsayıcı ve çağdaş bir tanımdır.

Burada söz edilen Millet, “yurttaşların eşitliği” ortak paydasında birleşen ve Türkiye sınırları içindeki toprakları “yurt-vatan” olarak kabul ederek yaşayan tüm yurtseverlerin ortak adıdır.

   Ulus devlet anlayışı, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” anlayışını savunan bir anlayıştır.

Bu anlayış, dünyada ilk defa emperyalizme karşı verilen başarılı bir savaştan sonra oluşturulmuş devletin ulusal egemenlik, ortak vatan ve milletten” oluşan üç unsurun bütünlüğünden gücünü aldığını vurgulayan bir denklemdir. Bu yüzden emperyalizme sadece ulus devlet direnebilir.

   İsterseniz sözü en anlaşılır şekli ile bağlayalım; Siyasallaşmış dincilik, laiklik karşıtlığı, mezhepçilik, etnik ayrımcılık girdabında yuvarlanarak ve “hamasi nutuklarla” dışlayıcı, ötekileştirici, ayrımcı politikalar izleyerek vahşi kapitalizm, feodalizm ve emperyalizm ile baş edilemez. 

Oysa ki;

Ulus Devlet anlayışı ve Atatürk Milliyetçiliği ile “yedi düvele” bile karşı koyarsınız…