Emperyalistler klasik (!) yöntemleri olan din, mezhep ve etnik farklılıkları acımasızca kullanarak Orta Doğu’yu kendi çıkarları doğrultusunda adım adım şekillendiriyor.

 Türkiye de, bu kırılmalardan doğal olarak etkileniyor ve Suriye’de “kazanan gruptan” olduğu savıyla kazanımlar elde etmeye çalışıyor. Ancak bu toz duman bulutu içerisinde mevcut iktidarın kendi siyasi gelecekleri ile ilgili “siyasi tahkimat” yapmaya çalıştığı da gözlerden kaçmıyor.

 “BİR TAŞLA İKİ KUŞ” SİYASETİ!..

   Bir yandan Suriye’de konuşlandırıldığımız (!) konumdan ortaya çıkan gelişmeler değerlendirilirken bir yandan da terörü sonlandırma paradigmasıyla bazı kapılar açılarak düşündükleri anayasa değişikliklerinin aradan çıkarılmaya çalışıldığı anlaşılıyor.

   Uzun süredir kafalarındaki anayasal değişiklik hayallerini gerçekleştirmeye çalışanların ortak yanları sürekli olarak 1921 Anayasası’nı model olarak göstermeleridir.

   Türkiye’de ne zaman yeni anayasa yapmaktan söz edilse “malum çevreler”, sözü döndürüp dolaştırıp 1921 Anayasası’na getirirler.

 NEDEN 1921 ANAYASASI?..

   Teşkilat-ı Esasiye adlı 1921 Anayasası tam bir savaş ortamında hazırlandı.

Bu tarihte başta İstanbul, Batı Anadolu olmak üzere yurdun birçok yeri işgal altındaydı. Üstelik Anadolu’nun çoğu yerinde İtilaf Devletleri ve Saray Hükümeti tarafından çıkarılan ayaklanmalar vardı.

   İstanbul Saray Hükümeti’nin varlığı sürerken 23 Nisan 1920’de açılan Meclis, Ankara’da yeni bir siyasal otorite olarak ortaya çıkmıştı.

Kurtuluş Savaşı olanaksızlıklar içinde sürüyordu. Ülkede ciddi bir yönetim karmaşası vardı. Mustafa Kemal, Milli Mücadele’nin hukuki meşruiyete sahip olmasını çok önemsiyordu. Teşkilat-ı Esasiye bu koşullarda hazırlandı.

EGEMENLİK MİLLETİNDİR!..

   20 Ocak 1921’de kabul edilen ve 23+1 maddeden oluşan 1921 Anayasası’nın en önemli maddesi “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ifadesinin bulunduğu 1. Maddesidir. Ancak, malum çevreler, asıl hayranlıklarını (!) kendi kafalarına göre yorumladıkları 11. madde üzerinden yürütmeye çalışırlar.

   1921 Anayasası’nın 10’uncu maddesi ile Türkiye coğrafi olarak vilayetlere ayrılıyor, 11’inci maddede “Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir.” deniliyordu. Malum çevreler işte bu madde üzerinden giderek kendilerine siyasi özerklik hatta bağımsızlık örneği çıkarmaya çalışırlar. Oysa, bu maddeler, savaş koşullarında ve ayaklanmaların kışkırtıldığı bir süreçte ırk veya din esasına göre değil coğrafi şartlara göre kurulan tüm vilayetleri yerel iş birliği ile daha kolay yönetmeyi amaçlıyordu.

11. maddedeki “muhtariyet” sözcüğünün, siyasal özerklikle hiçbir ilişkisi yoktur. Zaten 22. ve 23. maddeler kapsamında kurulan Umumi Müfettişlikler ile yerel yönetimler arasında etkili bir kontrol mekanizması da kurulmuştu.

“TİLKİ KURNAZLIĞI” OLABİLİR Mİ?

   Aradan geçen 104 yıl sonra 1921 Anayasası’nın sadece kısa süre sonra kaldırılan bir maddesini kafalarına göre yorumlayıp sahte methiye düzenleyenlerin örtük amaçlarını daha iyi anlayabilmek için bir de 1921 Anayasası’nda henüz “olmayanlara” bakmak gerekiyor…

Tamamı 23 maddelik kanun niteliğindeki 1921 Anayasası’nda; Türk Milleti tanımı yoktur. Ulus devlet vurgulaması, laiklik ve Atatürk İlkeleri yoktur. Bayrak ve Ulusal Marş, resmi dilin Türkçe olduğu, Cumhuriyetin temel nitelikleri, kadın hakları yoktur.

   Her anayasa değişikliği gündeme geldiğinde 1921 Anayasası’nı öne süren malum çevreler, aslında o anayasada yer alan maddelerden daha ziyade “olmayan maddeler” yüzünden bu anayasayı model alıyor olabilirler mi?