Suriye’de muhaliflerin direnişi 2011 yılında ülkenin güneyindeki Dera’da bir grup öğrencinin okul duvarına “Ey Doktor (B. Esad) şimdi sıra sana geldi.” sloganını yazmasıyla başladı.

Bu olaydan 13 yıl sonra muhaliflerin Şam’a girmesiyle Esad ailesinin 53 yıllık kanlı iktidarı sona erdi.

    Babadan oğula geçen baskıcı yönetimin yıkılması ülkenin geleceğine dair soru işaretlerini ve muhtemel senaryoları da beraberinde getirdi.

Başta siyasal İslamcılar olmak üzere bazı kesimler Esad’ın devrilmesini “Devrim” olarak niteliyorlar. Ancak, bu duruma “Devrim” denilebilir mi, “şimdilik” çok emin değilim. Hele işin içinde ABD ve İsrail varsa (!) karar vermek için biraz daha bekleyip görmek lazım….

DEVRİMİN KARAKTERİ!..

    Bizim kuşağın anladığı  “Devrim”, sadece yönetimleri değiştirmek için değil, insanların daha özgür, mutlu, eşitlikçi ve adil paylaşımcı bir dünyada yaşamalarını sağlamak için hareket eden halk kitlelerinin ortaklaşa eylemleriyle gerçekleşir.

   Devrimler, uzun soluklu bir mücadele kadar paradigmatik bir dönüşümün gücünü gösterir ve geleceğe dair kadın/erkek tüm halkın insanca yaşama umutlarını gerçekleştirmek için yapılır.

   Devrimler, özünde antiemperyalist karakterli olur ve entelektüel donanımlı aydınların öncülüğüne gereksinim duyar. Bu nedenle din, mezhep veya etnik köken ortak paydasında örgütlenen farklı yapıdaki milis kuvvetlerin dış destekli isyanlarına ve ülke yönetimlerine gelmelerine daha ihtiyatlı yaklaşılır.

   Bunları söylemek Esad diktatörlüğünü yıkanların yaptıklarını küçümsemek anlamına gelmez. Sadece her şeyin yerli yerinde tanımlanması ve çok acele edilmemesi daha iyi olur. Çünkü, bazı durumlarda, iktidarı silah zoruyla ele geçirenlerin yarattığı kargaşa, başta kadınlar olmak üzere; din, mezhep ya da etnik açıdan farklılık gösteren bazı gruplar için öncekinden daha olumsuz koşullar yaratabilir.

   Suriye’de mevcut durumdaki en önemli kazanım kuşkusuz, üstü sözde cumhuriyet ile örtülü bir diktatörlüğün yıkılmış olmasıdır.

İktidarı ele geçirenler bundan sonraki süreçte, tüm farklılıklara saygılı, özgürlükçü, katılımcı ve adil paylaşımcı bir yönetim anlayışına yönelip halkın çıkarlarını emperyalistlerin çıkarlarından daha öne çıkarabilirlerse; o zaman bu mücadele devrimci bir karakter kazanabilir.

Bunun için alabilecekleri en güzel tarihsel örnek ise çok uzaklarında değildir...

ÖRNEK BİR “DEVRİM” MODELİ!..

    Bağımsızlık ve kalkınma olgusunun en önemli esin kaynaklarından biri hatta en güzel örneği Anadolu’yu paylaşmak isteyen sömürgecilere karşı verilen Kurtuluş Savaşı ve devamında gerçekleştirilen Atatürk’ün Devrim Modeli’dir.

   Çünkü Atatürk’ün Devrim Modeli’nin başlıca özelliği “ulusal” nitelikli oluşudur. Bu modelin vazgeçilmez rejimi Demokratik Cumhuriyet” yurttaşların dinsel, etnik ve mezhep kimliklerine saygı duyar ama bu kimliklerin tek başına siyasallaşarak ulusal kimliğin yerini almasına karşı çıkar.

   Akıl ve bilimin öncülüğünü rehber, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmayı hedef olarak belirleyen Cumhuriyetin “ulusal kimlik” tanımı ise, aynı toprağı vatan olarak kabul eden yurtseverlerin Anayasa ile korunan “yurttaşların eşitliği” temeline dayanır.

    Atatürk’ün Devrim Modeli’nde, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun öncelikle vurgulanması, saltanat ve hilafetin kaldırılması, demokratik ve laik nitelikli cumhuriyetin ilanı, kadın/erkek eşitliğinin sağlanması, eğitimde birliğin oluşturulması gerçekleştirilen devrimlerden sadece bazılarıdır…

Devrim dediğiniz de işte tam böyle olur!..