Okyanuslar, denizler, doğal ve baraj gölleri, göletler, sulak alanlar, akarsular, çıplak toprak yüzeyleri ve terleyen canlılardan buharlaşan su, atmosferin ilk tabakası olan Troposferde birikerek bulutlar oluşturur.

Bunlar rüzgarın etkisiyle hareket eder ve soğuk bir bölgeye rastlayınca yağmur, kar, dolu şeklinde yeryüzüne düşer. Ülkemize her yıl  643 mm  (501 milyar m3 ) yağış düştüğü biliniyor. Bunun 274 km3 lük kısmı buharlaşma ile atmosfere gitmekte,  buharlaşmadan arta kalan suyun bir kısmı ise yeraltına sızmaktadır.  Yer altına sızan suyun yaklaşık 69 km3 olduğu hesaplanmaktadır. Bu suyun 28 km3  lük kısmı pınarlar olarak yerüstüne çıkmaktadır.  Karalarımıza düşen ve topraklarımıza ulaştıktan sonra buharlaşan suyun, buharlaşmadan önce  toprağa sızma oranı artırılabilirse, yeraltı su potansiyelimiz  yükseltilebilir. Bu amaçla ; zamanı ve aletleri doğru seçilmiş uygun toprak işleme yöntemleri uygulanması , ekilmemiş  ve yüzeyi çıplak olan tarlalarda toprak malçı, nadasa bırakılmış tarlalarda anız malçı  yapılması, yeşil gübrelemeye uygun örtü bitkisi ekimi ve toprak organik madde oranını artıracak uygulamalar, dikkate alınabilecek bazı örneklerdir. Sulanabilir alanlarda yapılan salma (vahşi sulama) (ve hatta tava) sulama uygulamalarında oldukça hızlı hareket eden suyun, toprağa sızma oranı düşük, buharlaşma oranı  ise yüksektir, ayrıca su,  verimli üst toprak katmanının bir kısmını da sürükleyip götürebilmektedir. Bu uygulamaların bir an önce bırakılması ve üretilen bitkiye göre,  yağmurlama veya damla sulama sistemlerine geçilmesi  çok önemli  bir gerekliliktir. Kirlenmeye ve buharlaşma kayıplarına karşı doğal bir korumaya sahip olan yer altı suları, başta İçme ve de kullanma  amacıyla kullanılabilen çok değerli kaynaklardır. Bu bakımdan yer altı sularının tüketim miktarlarının, sıkı bir denetim altında olması mutlak bir gerekliliktir. Sayıları, ruhsatlıların 4-5 katı, belki daha da fazlası olduğu tahmin edilen ruhsatsız  kuyularla yapılan kaçak su kullanımları ülkemizin çözümü  daha geriye bırakılamayacak kadar büyük bir sorunudur. Konya havzasında yer altı sularının aşırı kullanımı sonucunda göller, dereler, çaylar kurudu, obruk sayısı artıyor, suyu 250-400 metre derinlikten çekenler olduğu ileri sürülüyor.                                                                                            

Su Azalıyor, Suya Erişim Zorlaşıyor

İnsan doğal kaynakları kendini yenileme hızından daha büyük bir hızla tüketiyor. Su onların başında geliyor. Bütün canlılar bundan çok fazla etkileniyor, zarar görüyor. Doğanın işleyişi var etmek üzerinedir, ancak yok ettikçe yok olursun gerçeğini görmezden, anlamazlıktan gelenler, yaptığınız uyanmak bilmeyen bir saflıksa, bundan biran önce kurtulmalısınız, çünkü iklim değişikliği olması engellenemeyecek ve su bundan çok fazla etkilenecektir. DSİ verilerine göre yılda toplam olarak 112 milyar metreküp kullanılabilecek suyumuz var fakat teknik ve ekonomik kriterler çerçevesinde bunun oldukça altında bir miktarı kullanabiliyoruz. Giderek artan büyük bir nüfusun ve çeşitli sektörlerin hızla artan su talebini karşılamak için potansiyelimizin hepsini kullanacak koşulları oluşturmalıyız.Öte yandan bu büyük  nüfusun  ve gelen turistlerin gıda ihtiyacının da  karşılanması gerekmektedir. 263 milyon dekar olan tarım arazilerimizin %83 ünde kuru tarım, %17 sinde sulu tarım  yapılmaktadır. Kuru tarım alanlarının zaten sınırlı olan verim güçleri ; sıcakların artması, yağışların azalması ve yıl içi, mevsim içi dağılımının değişmesi, kuraklıkların sıklaşması ve sürelerinin,  hatta bazen şiddetlerinin de artmasıyla birlikte, önemli düşüşler göstermektedir. Benzer durumla karşı karşıya kalan sulanır üretim alanlarında ise suya  talep çok arttı. Ülkemizde son 53 yılda görülen en sıcak Haziran ayını yaşadık, dünyada son 150-170 yıldan bu yana en sıcak 20 yılın 1990 dan bu yana olanlar olduğu ve en sıcak 5 yılın da 2000 li yılarda gerçekleştiği açıklandı. Üretimde, özellikle temel gıda maddelerimizde, ciddi darlıklar yaşamamak için sulanır alanlarımızı genişletmeliyiz, böylece üretimi  ve ürün kalitesini yükseltebilir ve gıda güvencesini de sağlayabiliriz. Sulama ile verimde ortalama % 40 hatta bazen daha da fazla oranlarda artış sağlandığı bilinmektedir. Küresel  olarak sulanır alanlardan alınan verim, kuru tarım alanlarından alınanın 2,7 katı olmaktadır. Zaten dünya üretiminin %40 kadarının, ekilebilir alanların, %18 i kadar olan sulanır alanlardan elde edildiği bilinmektedir. Ülkemizde tarım yapılan arazilerimizin  topoğrafik olarak  170 milyon dekarı sulamaya elverişli görülmekle birlikte, toprak etüdleri, elverişli olan kısmının 130 milyon dekar olabileceğini ortaya koymuştur. Ancak bunun da teknik ve ekonomik olarak  85 milyon dekarında  sulama olanağımız bulunduğu belirtilmiştir (halen bunun  69,6 milyon dekarlık kısmı sulanabilmektedir). Bu tespitlerin  bugünün teknolojisiyle yeniden değerlendirilmesinin çok faydalı olacağı ve hedeflerin oldukça üzerine çıkılabileceği kuvvetle muhtemeldir. Sulanır  alanların 85 milyon dekarın  üstüne çıkarılması ve tümünün sulamaya açılması gelecek  bakımından hayati öneme sahiptir.  2030 da küresel gıda tüketiminin %50 artacağının öngörüsü bu konuda ciddiye alınması gereken önemli bir uyarıdır.