Türkiye'nin 2024 yılı hasadından elde edeceği buğday rekoltesinin yüksek olacağı konusunda yapılan tahminler, buğdayı üretenlerden başlayarak gıda, yem ve sanayi ürünü olarak çeşitli şekillerde yararlanan son tüketicisine kadar her kesimden insan için memnuniyet verici olmuştur.

 Ancak, büyük bir umut besleyerek açıklanmasını bekledikleri alım fiyatlarının düşüklüğü, üreticileri derin bir hayal kırıklığına uğratmış, verimli ve kazançlı bir hasat olacak diye sevinecekleri yerde büyük bir sıkıntıya düşürmüştür. Üretim yapabilmek için gereken girdilerin çoğunu veya bir kısmını “Harman Vade” borçlanarak sağlayanlar ise ne yapacaklarını bilemez durumda beklemektedirler. Eğer kısa vadede tatmin edici bir çare üretilemezse, yaşamını yaptığı üretimden kazandığı ile sürdüren birçok çiftçi bu yıl üretime giremeyecek, hatta bir kısım üretici ise belirsiz bir süre üretimi bırakabilecektir. Değişik bölgelerde çeşitli zorluklara olabildiğince katlanarak üretim yapmaya çalışan çok sayıda üretici, dayanmanın sınırına geldiklerini adeta haykırarak ifade etmektedir. Büyük bir nüfusun gıda güvencesi olan üreticilerimizin moralinin ve üretme isteğinin yüksek olması şarttır. Bunu sağlamanın birinci koşulu da, ürettiklerinden hak ettikleri kazancı elde etmeleridir.

Kuru Tarım Alanları Kaliteli Buğday Üretir 

Ülkemizde, en zorlu koşularda üretim yapılan alanlar içinde, ilk sırayı kuşkusuz “kuru tarım” yapılan alanlar alır. Buralarda yetiştirilebilen en öncelikli ürün ise, halkımızın temel gıdası olarak kabul edilen, buğdaydır. Ayrıca en çok tüketilen kaba yem olan samanın büyük kısmı, yine bu alanlarda üretilen buğdayların samanıdır. İklimin zorlu, toprağın verimliliği düşük olmasına karşın buralarda üretim yapanlardan, değil bir kısmının, bir tekinin bile üretimden çekilmesi çok ciddi bir kayıptır. Onların boşluğunu doldurmak hiç kolay değildir. Ayrıca işledikleri alanlardan bir kısmının bile üretim dışı kalması da söz konusu olursa, ülke genelinde ekilmeyen, boş bırakılan alanlar daha da artacak demektir. Bu, hepimiz için endişe verici bir durumdur. Kuru tarım alanlarında; doğru toprak işlemesi yapılır, doğru bitki türü ve çeşidi seçilir ve doğru bir gübreleme programı uygulanırsa, kalite özellikleri yüksek ürünler elde edilebilmektedir. Ancak yüksek kalite özelliklerini genetik yapısı nedeniyle taşıyan çeşitlerin verim düzeyleri, kalitesi düşük olanlara göre genellikle daha az olabilmektedir. Birim alandan elde edilen yüksek kaliteli ürünün getirisi, kalitesi düşük olanın getirisinden daha fazla olduğu takdirde, bu tür ürün veren çeşitler yaygınlaşabilir ve hem ülkemizin iç tüketiminde kullanılacak kaliteli ürün ithalatı azalır hatta gerek bile kalmaz, hem de doğrudan ürün olarak veya başta un olmak üzere ham maddesi buğday olan çeşitli mamulleri ihraç etme olanağımız çok artar. Bunun yanı sıra, tatmin edici bir verim düzeyi olup, yüksek kalite özelliklerine, yetiştiricinin eksik bilgisi, hatalı uygulamaları hatta hatada ısrar etme ve benzeri nedenlerle, erişemeyen çeşitler de bulunmaktadır.                                                                                                                                                                       

Zor Yıllar Bizi Bekliyor                                                                                                                                                    

Akdeniz Havzası içinde yer alan ve sık kuraklık yaşayan bir ülkeyiz. Kar ve yağmur yağışlarımız azalıyor. Karla kaplı alanlarımızın genişliği ve karın toprak yüzünde kalma süresi de azalıyor. Sindirerek yağan ve toprağa daha çok sızan yağışlar azalırken, kısa süreli sağanak yağışlar artıyor, bunların sularının büyük kısmı toprakların yüzeyini biraz ıslatıp, akıp gidiyor hatta bazıları ufak, bazıları büyük zarar veren, erozyona da neden olan sellere dönüşüyor. Kuru tarım için her damla suyu toprağa sızdırmak, orada olabildiğince çoğunu muhafaza ederek, bitkilerin ve toprak canlılarının faydalanmasını sağlamak en öncelikli ve üzerinde çok durulması, yoğun bilgilendirme yapılması gereken sorunlarımızdan biridir. Bunu başarabilmek için; çoğu kuru tarım alanlarında yer alan, doğal verim gücü önemli oranda kaybolmuş, bazılarında ise neredeyse tükenme sınırına gelmiş, verimliliği ise büyük ölçüde kimyasal gübrelerin gücüne ve yağış miktarının iyi olmasına bağlı kuru tarım alanlarının topraklarını bu halden kurtarıp, canlı, yeterince verimli ve daima üretim içinde yer alan bir hale kavuşturmalıyız. 

İklim Krizi Hepimizin Ortak Sorunudur               

Yıllarca önce başlayan açıklamalarda yapılan, iklim değişikliklerinden fazlaca etkilenecek ülkeler arasında yer alacağımız konusundaki öngörüleri, bu değişikliklerin bir süre sonra krize dönebileceği ve artık baş etmesi çok zor hale gelebileceği konusundaki uyarıları, bu konunun doğrudan muhatabı olan kurum ve kuruluşlar, üniversiteler, bazı sivil toplum kuruluşları ile ülke sorunlarına kayıtsız kalamayan bireyler dışında, milletçe pek ciddiye almadık gibi gözüküyor. Sürdürülebilir sağlıklı bir yaşam için, su ve gıdanın önemini kavrayamayan, bunların daima var olacağını ve erişiminin kolay olabileceğini zannedenlerin veya bu konularda hiçbir bilgisi olmayanların sayısı gerçekten şaşırtıcı derecede fazladır. Bilgilendirmekten ve ısrarla üzerinde durmaktan vazgeçmemeliyiz. İklim krizinin tarım bakımından en çok etkileyeceği alanların başında; kuraklık, yetersiz yağış, zamansız yağış, soğuk, don, dolu, sam yeli, sıcak hava dalgaları vb. birçok sorundan bir kısmını veya çoğunu, belki bazen hepsini ve daha fazlasını görme ihtimali en yüksek olan, kuru tarım alanları gelmektedir. Tarım yapılan topraklarımızın büyükçe bir kısmı bu alanlarda yer aldığından, başta buğday olmak üzere çeşitli tarım ürünleri üretimimizde çok büyük bir öneme sahip olan bu varlığımızı korumak ve geliştirmek için her zamankinden daha çok ve ciddi çalışmalara girişmeliyiz.