Yolsuzluk, “kamu imkânlarının kişisel çıkarlar için kötüye kullanılması”dır.

Sosyal, ekonomik, kültürel, siyasal ve her şeyden önemlisi ahlaki çöküntü ve çürümüşlüğün ürünü ve göstergesi olan yolsuzluk, halkın bürokrasiye, siyaset kurumuna ve genel olarak devlete ve adalete güven duygusunu zayıflatmaktadır.

Yolsuzluğun önlenmesinde temel öncelik, siyasetin ve kamu yönetiminin yolsuzluktan arındırılması olmalıdır. Yolsuzluktan arındırılan siyaset ve kamu yönetimi, toplumsal düzeyde yolsuzluğun kaynağının kurutulmasına yönelik önlemler alma şansına kavuşacaktır. Bu mücadele yapılırken toplumun temiz kalmış geniş kesimleri ve sivil toplum örgütleri sorunun çözümüne katılarak, mücadele topluma mal edilmelidir.

Türkiye’nin, Avrupa Konseyi çerçevesinde oluşturulan Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubuna (GRECO) katılımı sağlanacak, Konsey tarafından hazırlanan Yolsuzluklar Hakkında Ceza Hukuku Sözleşmesi ile Yolsuzluklar Hakkında Medeni Hukuk Sözleşmesi imzalanarak onaylanacaktır. Yolsuzlukların önlenmesinde uluslararası işbirliğine önem verilecektir.

Yukarıdaki paragraflar Adalet ve Kalkınma Parti’sinin 2002 seçim beyannamesinden. Beyanname halen partinin web sayfasında bulunuyor ve yolsuzlukla ilgili birçok tespit ve çözüm önerileri uzun uzun var.

Türkiye’de yolsuzluklar o kadar çoğalmıştı ki, Adalet ve Kalkınma Partisi seçim beyannamesine almış ve belki de bu yüzden iktidara gelebilecek oyu alabilmişti. Çünkü arka arkaya patlak veren yolsuzluklar halkı bıktırmış, yolsuzluk yapan partileri cezalandırıp, temiz ve dürüst siyasetçi arayışı Adalet ve Kalkınma Parti’sini iktidara getiriyordu.

Tabi bu yolsuzlukların Adalet ve Kalkınma Partisi öncesi vardı, Turgut Özal, “benim memurum işini bilir” diye bir cümle kurmuş ve aleni kamu memurlarına göz kırpmıştı. Kamuda en basit işi bile rüşvetle çabucak çözme fikri tüm topluma aşılanmıştı…

Aslında Özal döneminden biraz daha geriye de gidersek, Türkiye’de, yargıya intikal etmiş birçok yolsuzluk gerçekleşmişti.

Adnan Menderes’in Başbakanlığı döneminde örtülü ödenekten yapılan harcamaların dökümünde cımbız makbuzu çıkmış, “cımbız davası” olarak tarihe geçen olaydan Adnan Menderes 11 yıl 8 ay hapis cezası almıştı.

İstanbul’u imara açan başkan olarak bilinen Bedrettin Dalan için yolsuzlukla ilgili 35 dosya, araştırma komisyonu tarafından meclise taşındı.

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, “verdimse ben verdim” diyerek büyük “ilksan” yolsuzluğunun üstünü örtüyordu.

Başbakan Tansu Çiller, başbakan olmadan önce mal varlığını beyan etmemesi ve daha sonra Amerika’da edindiği servet için araştırma önergesi SHP oyları ile reddedilmişti. Ancak edindiği servetle ilgili araştırma komisyonundaki açıklaması çok ilginçti. Yaşamı boyunca geçim sıkıntısı çektiği bilinen kayınvalidesini adres göstererek, “servetimizin kaynağı kayın validemin çıkınıdır” diyebiliyordu.

Türkiye Refah Partisi (RP) eliyle Bosna için toplanan yardım paraları, Bosna’ya değil parti teşkilatına pay edilmişti. Partinin kasası olan Süleyman Mercümek 4 yıl hapis cezası almıştı.

Necmettin Erbakan devletin partisine verdiği hazine yardımını devlete geri ödememek için “özel beldede sahtecilik” suçundan 2 yıl 4 ay hapis cezası almıştı.

Türkbank yolsuzluğu nedeniyle Başbakan Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı bitti. Yüce Divanda yargılanmaktan DSP milletvekili oylarıyla geçici olarak kurtuldu, ancak daha sonra CHP milletvekili oyları ile yüce divana sevk edilen ilk başbakan olarak tarihe geçti. Rahşan Ecevit affı ile olayların üstü örtüldü.

Tabi yolsuzlukların üstünün örtülmesi de DSP’yi bitiren etkenlerin başındaydı. Çünkü Başbakan Bülent Ecevit’ti.

Bunlar çok üst düzey ve yargıya intikal etmiş yolsuzluk olayları.

Biraz daha aşağıya inersek;

Civangate skandalı.

Emlak Bankası Genel Müdürü Engin Civan, rüşvet almak suçundan 7 yıl 6 ay ve 62,5 milyar para cezasına çarptırıldı.

İSKİ skandalı olarak bilinen ve Genel Müdürü Ergün Göknel rüşvetten tutuklandı, 12,5 yıl hapse mahkûm oldu. Konu bununla kalmayıp SHP’yi de bitirmiş oldu.

Selçuk Parsadan diye bir dolandırıcı, dönemin başbakanı Tansu Çiller’den, örtülü ödenekten karşılanmak üzere 5,5 miyar para çarptı.

Parsadan bununla yetinmeyip, Süleyman Demirel, Celal Doğan, Adnan Polat gibi birçok tanınmış kişiyi de dolandırdı.

Gelelim Adalet ve Kalkınma Partisi dönemine;

Adalet ve Kalkınma Partisi, geçmişteki bu yolsuzluk olaylarından büyük ders çıkararak, iktidara gelir gelmez, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi nezdinde yolsuzlukları önleme konusunda birçok sözleşmeye imza attı. İç hukukta da yeni düzenlemeler yaptı.

2008’deki “deniz feneri”, “ÖSS ve bazı sınav sorularının çalınması” olayı hariç ülkede büyük bir yolsuzluk ortaya çıkmadı. 17 Aralık 2013 yılına kadar.

Ama ne olduysa, bundan sonra oldu.

17-25 Aralık soruşturması evde ayakkabı kutularındaki paralar ve para sayma makinaları, Amerika’da görülen Reza Zarrab davası ve 4 bakanın istifası ilk akla gelen olay. Tabi burada FETÖ terör örgütünün işin içinde olması, gerçeklerin önüne bir sis perdesi koymuş olmakla birlikte, toplumun vicdanını rahatlatacak samimi açıklamalardan uzak kaldığı yaygın bir kanaat.

Bu olaydan sonra sanki Adalet ve Kalkınma Partisi yolsuzlukların ortaya çıkmaması için anlaşılmaz bir tutum içine girdiği tüm toplum tarafından konuşulmaya başladı.

Kamu ihale kanununun yüzlerce kez değişmesi, mali denetim organlarının işlevsizleştirilmesi, Sayıştay’ı devre dışı bırakma çabaları, “Nereden Buldun Yasası”nın kaldırılması ve özelleştirmelerin yargı dışına taşınması gibi tutumlar büyük soru işaretleri ve merak uyandıran uygulamalardır.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, yolsuzluklara karşı ilk yıllarda aldığı olumlu tutumlar ve yasal önlemler, ne yazık ki daha ileriki yıllarda aynı yolsuzlukların yapılması konusunda toplumdaki algıyı, Adalet ve Kalkınma Partisi içinden yapılan itiraflar nedeniyle engelleyememiştir.

Çünkü Başbakan Yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bülent Arınç kamuoyu önünde, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek için, “Ankara’yı parsel parsel sattı” demişti. Konu ile soruşma yapılmasına İçişleri Bakanlığı izin vermiyor ve dosya kapanıyor.

Ben bu yazıyı yazarken Cumhuriyet Gazetesi’nde çıkan yazı, “Mahkeme usulsüzlük tespit etti, Melih Gökçek evini Ankara Büyükşehir'e teslim edecek”

(AKP'li Melih Gökçek’in 2018 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesinden eşi ile avukatları adına aldığı ve halen kullandığı dubleks konutlar Mansur Yavaş'ın açtığı dava sonucu satışında usulsüzlük tespit edilerek tekrar ABB'ye devredildi.)

Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe görevlerinden sessizce, Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur’un ağlayarak istifa ettirilmeleri toplumda epey merak uyandırmıştı.

Kendi bakanlığına 10 kat fahiş fiyatla mal satan bakan.

Bu konular çok üst düzey konulardı, ama daha aşağıda da çok ilginç işler oluyordu.

Tosuncuk ve bitcoinciler, son günlerin konusu Arda Turan ve birçok ünlü futbolcunun kaptırdığı para meseleleri gibi başka konularda muhakkak vardır.

Uluslararası Şeffaflık Örgütünün 2022 yolsuzluk endeksine göre, Türkiye 180 ülke içinde 101. sıradadır.

Ne diyelim, bizden daha kötü durumda 79 ülke var, ama bizden daha iyi durumda 100 ülke var.

Yolsuzluk Algı Endeksi 2022 sonuçlarına göre Türkiye, son 10 yıl içerisinde en çok puan kaybeden ülkeler arasında yer aldı.

Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile karşılaştırıldığında, 27 üye ülkeden de düşük puan alarak Macaristan’ın ardından sonuncu sıraya yerleşmiştir. Yani 28 ve sonuncunun da altında.

38 OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün) ülkesi arasında 37. sırada yer alan Türkiye, G20 ülkeleri arasında ise 16. sırada, yani sondan dördüncü sırada yer almaktadır.

En az yolsuzluğun olduğu ülkeleri de bilmek gerekir, çünkü bu aynı zamanda bir ahlak meselesi. En az yolsuzluğun olduğu ülkeler sırasıyla Danimarka, Finlandiya, Yeni Zellanda, Norveç, Singapur, İsveç, İsviçre, Hollanda, Almanya, İrlanda ve Lüksenburg.

Evet, yolsuzlukla mücadele aynı zamanda bir ahlak meselesi dedik. Bu bağlamda; 11 kez çalınan ÖSS soruları ve KPSS, diğer sınav sorularının çalınmasıyla bu gün, aynı yarış içinde olan arkadaşlarının emek haklarını gasp edip diploma sahibi olan ve kamuda iş başında olan en az 500 bin kişi olduğu tahmin ediliyor.

Hayatlarının daha henüz başında, yolsuzluk olayına bulaştırılan bu gençlerin, olayların farkına vardıktan sonra ruh hallerinin ne halde olduğu, ayrı bir sorun olarak kenarda dursa da, bu insanlardan kamuda verimli ve liyakatli hangi işi bekleyeceğiz.

Çok düşündürücü…

Yolsuzluk aslında tüm dünyanın tarihten bu yana genel bir sorunu olmasına rağmen, çözümü konusunda ülkelerin samimiyeti, ekonominin ve eğitimin gelişmişliği ile ilgili bir durumdur. Görüyoruz ki, ekonomik olarak gelişmiş ülkelerde yolsuzluğun daha az olduğu görülüyor. Hatta ekonomik gelişmişlik ve eğitim de yetmiyor, bunun kültürel, sanatsal ve ahlaki olarak da desteklenmesi gerektiği çok açıktır.

Yani, bal tutan parmağını ya-la-ma-ma-lı!