“Ar”, Arapça kökenli bir kelime, Arapçada, ayıp veya kusur anlamında. Türkçede de “utanma duygusu” anlamına gelir.
“Arsız” ise, “utanmaz” anlamındadır.
“Utanma”; “onursuz sayılacak ya da gülünç duruma düşmekten ötürü üzülmek”
Konunun bilimsel tarifi ve birçok yönü muhakkak vardır, hatta genetik olduğunu söyleyen bilim adamlarına da inanarak, sonradan edinilmiş -kazanılmış- olduğunu da biliyoruz. Ben bu tariflere girmeyeceğim.
Günlük hayatta karşılaştığımız olaylardan ve insanlardan yola çıkarak, “arsız” ve “arsızlığı” kendi gözlemlerimle anlatmaya çalışacağım.
*
Etrafındaki herkese çok dürüst olduğunu anlatır, yayar ve onu herkes çok düzgün adam olarak bilir, pazarda tezgâhından domates almaya git, el hüneriyle her müşteriye 3-5 çürük domates kakalar. İtiraz edersin, “kusura bakma dikkatimden kaçmış” der, geri alır, tekrar başka çürük domatesleri koyar. Bu tiplere hep arsız denir.
Yine pazarda fiyatları inceler, en uygun fiyatı tespit edersin, geriye dönüp alacağın zaman fiyat etiketi değişmiş. Sorduğunda, “zararına satıyordum” der. Gerçek ise, pazarın kalabalıklaşmış olmasıdır. Bunlara da açgözlü arsızlar denir.
Yanılırsın, “faiz haramdır” diyen, zengin, yakından tanıdığın komşundan borç isteme çaresizliğine düşersin, sana döviz + faiz olarak verebileceğini söyler. Bunlara da sahtekâr arsızlar denir.
Gelelim siyaset arsızlarına;
Sağ sol fark etmez, kendini siyasetçi diye tarif eden ve öyle zanneden magazinci bir insan, siyasette inanılmaz ahkâmlar keser, her şeyi o bilir ki üstüne yoktur. Ondan geriye kalanların hepsi boş insanlardır. Yani ona göre “bidon kafa”. İşte tam bunlara da bidon kafa arsızlar denir.
Herkes bir yerlerin muhakkak başkanıdır. Tabii elinde ufak-tefek büyük yetkiler ve imkânlar vardır. Akçelendirdiği, beslediği çevresinin yağıyla -gazıyla- kendini “lider” falan zanneder. Öyle laflar eder ki, sanki kasabanın şerifi ya da sahibi, inanasınız gelir. Bunlara da megaloman arsızlar denir.
Hak, adalet ve hukuktan bahseder, herhangi bir sıraya, kuyruğa, bırakın aradan kaynak yapmayı, büyük bir arsızlık ile en öne geçme çabası içinde olur ve ne yapar eder, sıranın veya kuyruğun en başına geçer. Protokol koltuklarını bunların yanında boş bırakmaya gelmez, hemen oturuverirler. Bunlara da “protokol arsızları” denir.
Cenaze törenlerine, tanışıklık durumuna göre hepimiz gideriz. Vefat eden gariban ve yoksul birisiyse çok yakınları, zengin birisiyse herkes gelir. Törenlere bakın, bütün protokol en önde görünmek için cenaze sahiplerini bile ötelerler. Bunlara da “zengin sevici arsızlar” denir.
Sadelikten ve doğallıktan yana olduğunu iddia ederler ama yediği yemekten tutun da, hastanede vurulduğu iğneye kadar her gün sosyal medyada paylaşırlar, sürekli beğenilmek isterler. Bunlara da “tatminsiz sosyal medya arsızı” denir.
Hırsızlığa ve yolsuzluğa karşı mücadele ettiğini söyler, ama kendisinin “hırsız” olduğunu herkes bilir ve konuşur. Herhangi bir şekilde yüzüne karşı ima edildiğinde ise, büyük bir arsızlıkla “namusuma şerefime yalan” der. Bunlara da “hırsız arsız” denir.
Hayatını normal olarak idame ettirecek epey bir gelire sahip olmasına rağmen, öğle yemeğini, bir bardak çayı kimin üstüne yıkacağını önceden hesap edebilen, hele bir de gariban birine denk gelirse yine arsızlık içinde, üstüne tatlı ve kahvesini de içer, teşekkür edeceği bile şüphelidir. Bunlar da “kemirgen arsızlar”dır.
Sevmediği bir insanı sağda solda herkese o kadar çok kötüler ki, dikkate bile alınmadığının farkındasızlığıyla, arsızlığının farkına bile varamadan, kendini herkese en iyi şekilde tanıtmış olur. İnsanlar da arkasından hep gülerler. Bunlara da “aptal arsızlar” diyoruz.
Elindeki gücü-makamı; masraf, harçlık, rüşvet, hatta şantaj, tehdit haline getiren arsızlar da var ki, en tehlikelileri bunlardır. Yüzlerine tükürsen, “yağmur yağdı” derler. Bunlara da “tehlikeli arsızlar” demek lazım.
Gazeteci olarak bilinen “gasteci”ler vardır ki, çıkarlarına göre sık sık taraf, gazete, TV kanalı değiştirirler, kızdırırsanız anında çamura başlarlar. Bunlara da “fırıldak çamurcu arsızlar” denir.
Bir de, kanat takıp uçarak aya gideceği yalanı ile insanları etrafına toplayabilen farfaracı, gürültücü kaçıklar var ki, saatlerce kendi kendini övmekten bıkmaz, usanmaz. Hatta kendini “halk kahramanı” sanır. Buna da ne diyelim? Hadi biraz kibar davranıp “zübük arsız” diyelim.
Son olarak bilim adamı kılığındaki arsızlardan bahsetmeden olmaz. Bilim adamı diye anılır, bilinir, dünyada olup biten her şeyi bilir, her işten, her meslekten anlar ve kendilerini de öyle satarlar. Bir yere çöktüler mi “ömür boyu çökerler”. Bunlara da “çökücü arsızlar” diyelim.
*
Her neyse, bu konu o kadar çok konuşulabilir ki, neler, neler!
Ne kadar çok defolu (üretim hatası) insan var değil mi?
Kısaca bu tip insanların topuna birden “utanmayı unutmuş” yani “ar damarı çatlamış arsız” insanlar diyebilirz.